Muhsin AKIL
Gazetecilikte haberler muhabirler tarafından yorumlar da yazarlar tarafından yapılır. Ayrıca bir de ‘derin gazetecilik’ kavramı vardır. Bu kavramı ben yıllar önce ortaya atmıştım. Tutmuştu da… Ulusal ve uluslararası çok önemli olayların perde arkasını araştırmak (savaş, terör, siyasi ve ekonomik krizler, istihbarat trafiği, stratejik değerlendirmeler, COVİD-19 benzeri küresel salgınlar vs. gibi hassas ve önemli konular) ise derin gazeteciliğin sahasına girmektir. Yine benzer bir tabirle ben bu durumu “çılgın gazetecilik” deyimi ile sıfatlandırmışımdır.
Tam 45 yılık gazetecilik ve yazarlık yapıyorum. 1980 sonrası Türkiye’de ve dünyadaki birçok olayla ilgili yapmış olduğum haber ve yorumlar bir hayli ses getirmişti. Bu konuda sadece birkaç örnek vermek istiyorum. 1982 Ankara/Esenboğa Ermeni Terörü, PKK’nın (terör örgütü) kuruluşu, Afganistan eski liderlerinden Babrak Karmal’a yapılan suikast girişimi, El Kaide ve Bin Ladin gerçeği (Bin Ladin’in öldürülmesi), Çin’in Satın Aldığı VARYAG Gemisi’nin Perde Arkası ve VARYAG Gemisi’nin İstanbul Boğazı’ndan Geçmesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika İsyanları, Ergenekon Operasyonları, AK Parti’nin Kuruluşu ve 2023 Projesi, FETÖ (terör örgütünün) AK Parti, CHP ve MHP’ye yönelik yapmış olduğu operasyonlar, CHP Kaset Skandalı ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın koltuğundan edilmesi ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olarak gelmesi vs. daha birçok olayı Türkiye’de ilk duyuran gazeteci ve yazar oldum.
Bilhassa 45 yıllık gazetecilik ve yazarlık hayatımda istihbarat ve uluslararası istihbarat, psikolojik harp, Kontrgerilla/Gladio(Gladyo), derin devlet, terör ve terörle mücadele ve dış politika konularında uzmanlaştım! On tane üniversite bitirsem bu kadar birikim ve deneyime sahip olamazdım. Şayet gazetecilik ve yazarlık hayatımda tek amacım çok para kazanmak, şöhret sahibi olmak ve siyasi önemli bir konuma gelmek olsaydı inanın ne böylesi bir tecrübeye ve deneyime sahip olabilirdim. Zaten böylesi amaçlar için her zaman Allah(cc)’a sığınmışımdır. Aynı şekilde amacım rahat ve huzurlu bir yaşam sürmek olsaydı da bugünkü deneyim ve birimime ulaşamazdım. Rutin/sıradan, ya da mevki/makamı sahibi, ünlü bir gazeteci-yazar olurdum!..
Bura kadar her şey güzel! Ya bir de ötesi var!.. Yani, 45 yıllık gazetecilik hayatımda almış aldığım tehditler, hakkımda açılan davalar (gerçi çok az!), karşılaştığım tehlikeler (kaza süsü verilerek öldürmeye teşebbüsler!), uğradığım suikast girişimleri, ölüm tehditleri, bilinmeyen güçler tarafından ev ve ofislerimin basılması, yine bilinmeyen bir güç tarafından kaçırılmam ve10 gün alıkonulmam/(mahsur kalmam) ve sonra serbest bırakılmam vs. vs… İnanın karşılaşmış olduğum bütün bu olayları sadece birkaçı basına yansımıştır! Bu tür olaylar başıma geldiğinde asla ve asla devletimin (polis, istihbarat, yargı vs.) kapısını çalmamışımdır. Asla ve asla devletimi rahatsız etmemişimdir. Çünkü bunlarla mücadele edebilecek özel bir gücüm her zaman olmuştur! Hala da vardır! Tabi ki önce Allah(cc)’a sığınma ve tevekkül, sonra sebepleri!.. Artık yaşlandık ama asla pes etmek yok. Ta ki son nefesimize kadar… Ama yorulmadık… Hala diri ve dimdik ayaktayız… Son nefesimize kadar bu kutsal yolda kutsal mücadeleye devam…
Bana hep sordular, KORKMUYOR MUSUN?! Tehditlerden, saldırılardan, öldürülmekten vs. asla ve asla hiçbir zaman korkmadım! Tabi ki insanım korktuğum bir tek şey var! Bu tür bir soruya yıllardır vermiş olduğum tek cevap olmuştur. Ama kimden ve neden?! Benim ömrümde bir tek korkum olmuştur o da fani dünya ile vedalaşıp öteye göçtüğümüzde Allah(cc)’a HESAP VERMEKTEN KORKMUŞUMDUR. Çünkü nasıl yaşarsak öyle öleceğiz. Nasıl ölürsek öyle dirileceğiz! Beni hayatım boyunca etkileyen ve hayatıma yön veren bir hadis olmuştur. Hz. Muhammed (S.A.V): “Dünya için orada kalacağın kadar çalış, Ahiret için orada kalacağın kadar amel et, Allahüteâlâ için ona ihtiyacın miktarınca amel eyle, Cehennem için ona sabredeceğin kadar günah işle, Dilediğin gibi yaşa; muhakkak ki öleceksin; Dilediğini sev; muhakkak ki sen ayrılacaksın, Dilediğini yap; muhakkak ki sen onun karşılığını göreceksin.” Bu Hadis’i tekrar tekrar okuyup sindirebilirsek ancak o zaman derinliğini ve ne demek istediğini çok iyi anlayabiliriz. Ben ne zaman bu Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bu sözünü hatırlasam tüylerim diken diken olur.
Geçmişte yazıp-çizdiğim ulusal ve yerel gazetelerde veya kendi çıkartmış olduğu gazete ve dergilerde haberciliğim ayrı, yazarlığım ayrı olmuştur. 10 yıl boyunca yazmış olduğum Anayurt gazetesinde de böyleydi. Ama şu anda Başkent Postası’nda yazılarımı “Haber-Yorum” perspektifinden ele alıyorum! Yani, gündemdeki çok önemli ulusal veya uluslararası olayları yazılı, görsel ve sosyal medyadan veya asıl kaynaklarından (resmi, sivil) derinlemesine araştırıyorum. Bir olay üzerine belki onlarca, yüzlerce haber veya yorum okuyorum. Yabancı medya ayağını da Türkçeye çevrilmiş haliyle takip ediyorum. Ulusal veya uluslararası önemli herhangi bir olayı okuyup, araştırıp ve inceledikten sonra üzerinde belki dakikalarca ve hatta saatlerce kafa yoruyorum. Derinliğine inceleyip-araştırarak beyin süzgecimden geçiriyorum. Sonunda yatay, dikey ve çapraz gözden geçirerek analiz ediyorum. İyice emin olduktan sonra düşüncelerimi siz değerli okuyucularımla paylaşıyorum.
Asıl önemlisi de 45 yıllık gazetecilik hayatımda aynı anda ‘üç kişilikle’ yaşamam! Normal/rutin aile hayatım, gazetecilik ve yazarlık hayatım ve asıl önemlisi de (yani üçüncü kişiliğim) binlerce yılık tarihi derinliği olan devletçilik anlayışı ile birlikte (devletimizin ve milletimizin bekası için) DAVA şuuru ile donanmış halde bir yaşam tarzım! Yani, İlayı Kelimetullah Davası!.. BİZ bu cennet vatanda Türk, Arap, Kürt, Çerkez, Laz vs. aynı topraklarda yaşayan büyük bir milletiz. Irk/nesep ayırımı yapmasam da Türklüğümü hiçbir zaman inkar etmedim. Çünkü bu davanın mimarları (binlerce yıldır) hep Türk olmuştur. İlayı Kelimetullah Sancağı hep Türklerin liderliğinde cihana duyulmuş ve hakimiyet sağlanmıştır. Binlerce yıldır olduğu gibi bu SANCAK hala Türklerin elindedir. Şu anda da Türkiye liderliğindedir! Allah(cc) bir gün NUR’unu tamamlayacaktır. Yani, bir gün gelecek Türkler, İSLAM sancağı altında cihana/dünyaya HAKİM olacaktır.
İşte böylesi bir inancın şuuru içinde 45 yıllık gazetecilik hayatım oldu. Mesleğimizde hep açık/şeffaf ve dürüst olmaya çalıştım. Doğrulara ‘doğru’ yanlışlara ‘yanlış’ dedim. Elbet ki kapalı/gizemli yönlerimizde vardı! Tabi ki devletimizle ilgili mahrem sırlarımız! Bu sırlarımız bizimle birlikte mezara girecek! Bazı yazılarımda ara-sıra bahsettiğim gibi AKSAKALLILAR gibi!.. Başkent Postası’nda şu anda az bir okuyucum var! Ama bilinçli okuyucularım! Oysaki 10 yıl boyunca yazmış olduğum Anayurt gazetesinde binlerce okuyucum vardı! Anayurt’ta da ilk zamanlar az okuyucum vardı. Sonra binlere, onbinlere yükseldi. Amacımız şöhret olmadığı için bu kadar bilinçli okuyucum bana yeter. Zaman içinde Başkent Postası’nda da binlere, onbinlere, yüzbinlere okuyucuya ulaşacağız. Fakat şöhretsiz bir şekilde! Çünkü şöhret ayaklarımızın altında! Gazeteci ve yazar olarak yegane amacımız devletimize ve milletimize HİZMET etmektir.