Veren Kazanır: İnfak ve Sadakanın Gücü

Sadakanın, ruhu arındıran ve toplumu güçlendiren bir ibadet olduğu belirtilirken, yardımlaşmanın bireysel ve toplumsal huzuru artırdığına dikkat çekiliyor. Paylaşmanın bereket getirdiği vurgulanarak, herkesin imkânları ölçüsünde infak etmesi gerektiği mesajı veriliyor.

Mar 16, 2025 - 18:16
Veren Kazanır: İnfak ve Sadakanın Gücü
  Toplumlar, paylaşma ve dayanışma ile güçlenir. Bu anlayış, sadece bireysel mutluluğu değil, aynı zamanda toplumsal huzuru da artıran en önemli değerlerden biridir. Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde infak etmenin, yani malı hayır yolunda harcamanın, ne denli önemli olduğu sıkça vurgulanır. Sadaka vermek ise, bir Müslümanın hem dünyasını hem de ahiretini güzelleştiren en değerli ibadetlerden biridir. Kur’an-ı Kerim’de infak, sevdiğimiz şeylerden vermedikçe iyiliğe erişemeyeceğimiz gerçeği ile anlatılır. (Âl-i İmran Sûresi, 92) İnsan en çok sevdiklerini paylaştıkça, gerçekten cömert olmayı öğrenir. Çünkü vermek, sadece maldan feragat etmek değildir; sevgiyle, merhametle ve içten bir fedakârlıkla paylaşmaktır. Peygamber Efendimiz (sav), “Veren el, alan elden üstündür” buyurarak, toplumda yardımlaşma ruhunun ne kadar değerli olduğunu hatırlatır. Ancak yardımlaşmanın sadece maddi bir boyutu yoktur. Sadaka, yalnızca para veya mal ile verilmez. Güler yüz, tatlı bir söz, ihtiyacı olan birine öğüt vermek ya da zor durumda olan birinin işini kolaylaştırmak da sadaka olarak kabul edilir. Bu anlayış, sosyal hayatımızda küçük ama etkili değişiklikler yapmamıza yardımcı olur. Bir yoksulu gözetmek, bir yetime kol kanat germek, en küçük iyiliği bile küçümsememek toplumsal dayanışmanın temel taşlarındandır. Günümüzde sadaka vermek bazen bir yük gibi algılanabilir. Oysa yardımlaşma, yalnızca muhtaçların ihtiyacını gidermek değil, verenin ruhunu da temizleyen bir eylemdir. Bediüzzaman Said Nursi bu konuya şöyle dikkat çeker: “Sadaka, Allah namına verilmediğinde, minnet hissi uyandırır ve fakiri mahcup eder.” Oysa infak, şükrün bir göstergesidir. Kişi, kendisine verilen nimetlerin yalnızca bir emanet olduğunu, bunları başkalarıyla paylaştıkça asıl kazancın kendisine döneceğini bilmelidir. Bir düşünelim… Eğer toplumda herkes imkânı ölçüsünde yardım etse, aç kalan olur muydu? Biraz empati, biraz gönül zenginliği ile çevremize daha duyarlı olamaz mıyız? Belki de soframızda her gün ziyan olan yiyecekler, bir başkasının karnını doyurabilir. Belki de elimizde fazla olan bir giysi, bir çocuğun kış soğuğunda üşümesini engelleyebilir. İnfak ve sadaka, toplumları dönüştüren bir güce sahiptir. Sadece bireysel kazançlar için değil, toplumsal huzur için de gereklidir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şu müjde verilir: “Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tane olan yedi başak veren bir dane gibidir. Allah dilediğine kat kat verir.” (Bakara Sûresi, 261) Paylaşmanın bereketi işte buradadır. İnsan elindekini verdikçe kaybetmez, aksine daha fazlasını kazanır. Çünkü paylaşmak, ruhu zenginleştiren, insanı mutlu eden en güzel eylemlerden biridir. Bugün, hayatımıza küçük bir dokunuş yaparak, başkalarının hayatında büyük değişimlere vesile olabiliriz. Vereceğimiz bir lokma ekmek, bir tebessüm, bir selam bile belki de birinin gününü aydınlatacaktır. İnfak ve sadaka, sadece maddi bir yardım değil, insanlığımızın en güzel tezahürüdür. Paylaşmak bizi insan yapar, bizi bir toplum yapar. Öyleyse, vermekten çekinmeyelim; çünkü veren, kazanan olur.