Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muhsin Akıl

BÜTÜN YÖNLERİYLE HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ -3- Adaletin Tecelli Edeceğinden Hiç Şüphemiz Yok HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ ARKASINDAKİ KİRLİ EL!..

18 Aralık 2002 yılında gerçekleşen Hablemitoğlu cinayeti sonrasında siyasiler, istihbarat uzmanları, gazeteci ve yazarlar günlerce olayı gündemde tuttular. Emniyet, Yargı ve İstihbarat birimleri dosya ile ilgili yoğun bir çalışma yapsalar da herhangi bir neticeye varamadılar. Sanki bu dava örtbas edilmek istenmişti. Birilerinin talimatı ile bu dava askıya alınmıştı.

17-25 Aralık 2013 tarihinde FETÖ’cü Yargı/Polis grubunun yolsuzluk iddiaları ile AK Parti’ye yönelik yapmış olduğu operasyonlar sonucunda o dönemde Paralel Yapı denilen Cemaat (FETÖ) ile iktidardaki AK Parti’nin arası açılmış, Emniyet ve Yargı’da çok büyük değişikliklere gidilmişti. Cemaat uzantılı tüm savcı ve polislere yapılan operasyonlar sonucu yeni değişiklikler yapılmıştı. Bu değişikler sonucunda Hablemitoğlu Cinayeti yeniden masaya yatırılmıştı.

Aradan geçen 20 yıl sonra tozlu raflardan indirilen Hablemitoğlu Dosyası derinlemesine araştırıldığında dosyada geçen, gözden kaçan bir isim ve bir ihbar dikkate alınarak HABLEMİTOĞLU CİNAYET DOSYASI yeniden açıldı. İhbarı yapan gazeteci Zihni Çakır’dı. Gözden kaçan isim de TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş’tı. Yıllar sonra da olsa savcılar soruşturmayı derinleştirdiler ve cinayet zanlısı olarak TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş üzerinde yoğunlaştılar. E. Albay Levent Göktaş ve Ekibine tutuklama kararı çıktı. E. Albay Levent kendisinin de gözaltına alınıp-tutuklanacağını öğrenir-örenmez ülkeyi terk etmişti. Hakkında “Kırmızı Bülten” çıkartıldı ve kısa bir süre sonra Bulgaristan’da yakalandı. Şu anda Türkiye’ye iadesi için gerekli girişimler devam ediyor.

Şu ana kadar daha önceki iki bölümlük yazımızda Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili geçmişte yaşanmış gelişmeleri ve olayları analiz etmeye çalıştık. Şimdi de yazmakta olduğumuz üçüncü bölümde geçmişteki gelişmelerle günümüzdeki gelişmeleri karşılaştırarak bir sonuç çıkartmaya çalışacağız.

Haplemitoğlu cinayeti ile ilgili dönemin DGM savcısı Nuh Mete Yüksel 2002’de açmış olduğu davanın iddianamesinde, Hablemitoğlu’nun “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası ” kitabından Alman vakıflarının toplumu etnik ve dini ayrımcılığa sürükleyen çalışmalar yaptıklarını savunduğuna dair alıntılar yer almıştı. Ayrıca, Hablemitoğlu öldükten sonra yayınlanan “Köstebek” kitabında kendisinin anlatımları üzerine teknik ve fiziki takibe tutulduğunu, telefonlarının dinlendiğini ve e-posta ve önemli dosyalarının kopyalandığını belirtmişti. Hablemitoğlu “Köstebek” isimli kitabında FETÖ ile ilgili korkunç tespitler yapmıştı. 

Doç.Dr. Neip Hablemitoğlu, FETÖ’nün devletin içinde nasıl kadrolaştığını ve diğer cemaatlerin aksine devlete sızmak için her türlü kılığa giren çok tehlikeli bir örgüt olabileceğini izah ederek Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na nasıl sızdıklarını ve nasıl ele geçirdiklerini anlatılıyordu. Hablemitoğlu ölmeden önce ailesine ve yakın çevresine MİT Müsteşarı olacağını söylemişti. Birileri Hablemitoğlu’na “Seni MİT Müsteşarı yapacağız” telkinin de bulunarak ateşi körüklemiş olabilirdi!.. Yani, karşısında MİT Müsteşarı olmak isteyen biri deha vardı ve bu kişi de TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş’tı. Bu hususu hele bir irdeleyin, sizler de bile bir düşünce oluşur! Yani, Hablemitoğlu’nun kulağına “Seni MİT Müsteşarı yapacağız” fısıltısının üflenmesi de oyunun/planın (ileride olabilecek cinayetin) bir parçası olamaz mıydı?!

Hablemitoğlu Cinayeti ile ilgili biraz geçmişe giderek ÇATI davasını hatırlayalım. Hablemitoğlu’nun eşi Prof.Dr. Şengül Hablemitğlu’nun cinayetle ilgili savcılara/mahkemeye neler söylediği üzerinde duralım.

25.07. 2016 tarihinde Necip Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ve Avukatı Ersan Barkın, FETÖ/PDY ile ilgili 73 kişi hakkında açılan “ÇATI DAVASI”na bakacak Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne müracaat ederek “Hablemitoğlu suikastı süresince gerekli istihbaratı yapmamak, suikastin ardından delil toplamada olayı çözmeye yönelik çalışma yapmayıp, tersine suikastı çözümsüz bırakmak ve karartmakla suçlandığını ve Hablemitoğlu ailesinin dileği, her ne kadar savcılık tarafından, Fetullah Gülen iddianamesinde ‘cinayetin olay yeri keşfi, zamanlaması, kullanılan tetikçinin iş yapma becerisi, işlenme tekniği çok başarılı ve kusursuz’ olarak nitelense de tetikçi, azmettirici başta olmak üzere, istihbarat bilgisini gizleyen, soruşturmayı gereği gibi yapmayan savcılık ve emniyet yetkililerinin soyut bir nitelemenin dışında isim isim tespitidir.” diyerek davaya müdahil olma talebini beyan ettiler. Böylece tozlu raflardan indirilen Hablemitoğlu dosyası yeniden açılması karar verildi. Soruşturma görevi Ankara Cumhuriyet Savcısı Başsavcı Vekili Necip İşçimen’e verilmişti.

Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk 4 Eylül 2022’de “Bordo bereliler ondan ne istediniz?” başlıklı yazısında “2002 yılından 2015 yılına kadar, her cinayet için yapılması gereken rutin işlemlerin bile yapılmadığına ilişkin belgeleri gördüm. Açıkçası, bu olaylın küllenip gitmesi isteniyordu.” diyerek bu konuda bizim gibi düşünüyordu. Saygı Öztürk’ün Levent Göktaş ve Bordo Bereliler hakkında serzenişte bulunarak önemli bir tespitte bulunmuştu: “Bordo bereliler” olarak bilinen Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli askerlerin Hablemitoğlu ile ne alıp veremediği olabilirdi? Üstelik, cinayeti işlediği iddiasıyla tutuklananların cemaat bağlantısı olmadığı da biliniyor… Necip Hablemitoğlu’nun da Levent Göktaş’ın da adı MİT Müsteşarlığı için geçiyordu. Cinayet bu yüzden işlenmiş olabilir mi? Bu cinayet, kahramanların bulunduğu Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli olanları da yaralamıştır. Bir an önce gerçeklerin ortaya çıkmasını diliyoruz.”

Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi ve değerli dostum/ağabey Saygı Öztürk’ün bile cinayetle ilgili “Necip Hablemitoğlu’nun da Levent Göktaş’ın da adı MİT Müsteşarlığı için geçiyordu. Cinayet bu yüzden işlenmiş olabilir mi?” diye ilginç bir tespitte bulunmuştu. Çünkü biz de aynı şekilde düşünüyorduk. Ayrıca cinayetin neden işlendiğine dair farklı alternatif düşüncelerimiz de vardı.

Yapılan araştırmalar Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili bazı ipuçları veriyordu! FETÖ’nün sağ kolu ve Türkiye İmamı Mustafa Özcan’nın talimatı ile Eski MİT mensubu Enver Altaylı, o günlerde yazmakta olduğu KÖSTEBEK kitabını yazmaktan ve yayınlamaktan vazgeçmesi için bazı tanıdıklarını devreye sokarak Doç.Dr. Necip Hablemitoğlu’na baskılar yaptırmıştı! Eski MİT’çi Enver Altaylı’nın baskıları sonuç vermeyince B Planına geçilmişti!.. Yani, Doç.Dr. Necip Hablemitoğlu’nun ortadan kaldırılması planı! Sonunda bu da oldu. Bu planı icraata koymak için düğmeye bastılar ve18 Aralık 2002 tarihinde (20 yıl önce) Hablemitoğlu evinin önünde öldürdüler!..

Yapılan soruşturmanın derinleştirilmesi üzerine daha önce de izah ettiğimiz gibi yurt dışına kaçan TSK/ÖKK mensubu Nuri Gökhan Bozkır’ın gazeteci Zihni Çakır’a vermiş olduğu bilginin savcılığa ihbar edilmesi ile başlayan soruşturma sonucunda cinayet zanlısı olarak bütün dikkatler Ahmet Tarkan Mumcuoğlu üzerine yoğunlaşmıştı. N.G.B. yurt dışından (Ukrayna’dan) 2022 yılının Ocak ayında Türkiye’ye getirilerek sorgulanıyor ve cinayeti azmettiren kişinin TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş olduğunu söylüyor. Bu ifade üzerine Savcılık E. Albay Levent Göktaş’la birlikte 9 kişi hakkında tutuklama kararı çıkartıyor. E. Albay Levent Göktaş tutuklanacağını öğrenince yurt dışına kaçmak zorunda kalıyor!.. Ve Levent Göktaş hakkında “Kırmızı Bülten” çıkartılıyor. Kısa bir süre sonra da E. Albay Levent Göktaş Bulgaristan’da gözaltına alınıyor. Türkiye, E. Albay Levent Göktaş’ın Türkiye’ye getirilmesi için Bulgaristan’a iade talebinde bulunuyor.

Doç.Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu’nun ölmeden önce sayısız tehditler aldığını savcılığa bildirmişti. Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” isimli kitabını yazdığı için, Hablemitoğlu’na  e-mail ve telefonla yapılan küfürler, “öleceksin” mesajları ve “Hoca Efendi ile uğraşma, sonunda cezanı bulacaksın”, “Seni çok iyi tanıyoruz, her gün nereye gidip geldiğini biliyoruz, bir gün ensende kurşun hissedeceksin”, “mezarlıklar senin gibilerle dolu” vs. gibi tehditler…

Hablemitoğlu Cinayeti 3 Kasım 2002 seçimlerinden 45 gün sonra gerçekleşmesi akla birçok şeyi getiriyordu! Bu cinayet aynı zamanda AK Parti’ye yönelik bir tehdit olarak da algılanabilirdi. Yani seçimleri kazanan AK Parti’ye dolaylı yollardan aba altında sopa gösterme gibi bir şey! Çünkü bu tür cinayetler ya seçim öncesi ya da seçim sonrası yapılırdı! (O yüzden önümüzdeki 2023 seçimleri öncesi biz devleti boşuna uyarmıyoruz!.. Bilhassa AK Parti iktidarını, Cumhur İttifakını… ) Dönemin yeni AK Parti hükümeti hemen kolları sıvayarak cinayetin aydınlatılması talimatını vermişti. Doğrusunu da yapmıştı.

O günden sonraki süreçte Hablemitoğlu Cinayeti üzerine yapılan spekülasyonlar, davayla ilgili şaibeler ve iddialar yıllarca devam etti. Hablemitoğlu Cinayeti ilgili soruşturma ve davası bir süre sonra askıya alındı ve rafa kaldırıldı. Yıllar sonra bazen raftan indi ve yeniden araştırma ve soruşturma yapılsa da bir sonuç alınmadı. Ta ki cinayetle ilgili yeni bir bilginin gazeteci Zihni Çakır’a ulaştırılıncaya kadar, ta ki cinayet hakkında elindi bilgi olduğunu söyleyen birinin ortaya çıkmasına kadar, ta ki cinayeti işleyen birinin ismi geçinceye kadar… Bu konuyla ilgili isim ve gelişmeleri zaten daha önceki 2 bölümlük yazımızda bahsetmiştik. Burada tekrar etmemize gerek yok.

Şimdi Doç.Dr. Necip Hablemitoğlu öldürülmeden önce bazıları ile yaşamış olduğu sürtüşme, kavga ve karşılıklı tehditlerle ilgili birkaç husustan bahsedeceğim. MİT Kontrterör Dairesi Eski Başkanı Mehmet Eymür ile Hablemitoğlu arasındaki karşılıklı ağır sürtüşmeler oldu. Bunu burada bahsetmeyeceğim merak edenler araştırabilirler. Asıl üzerinde durmak istediğimiz konu cinayet gününe kadar Türkiye Temsilcisi Mustafa Özcan’ın FETÖ elebaşı/terörist Fethullah Gülen’den Doç.Dr. Hablemitoğlu’nun öldürülmesi gerektiği ile ilgili almış olduğu talimatı Eski MİT’çi Enver Altaylı’ya iletmesi ve bunun üzerinde yoğun bir çalışma içine girmeleri sonucunda Hablemitoğlu’nun uyarılması/ikaz edilmesi ki tehdit edilmesinde uzlaşıyorlar.

FETÖ’nün sağ kolu ve Türkiye Temsilcisi Mustafa Özcün ve Eski MİT’çi Enver Altaylı, TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş’a ulaşmak için Aydın Köstem üzerinden gittiler! Önce Aydın Kösem’in kim olduğunu izah edeyim. Aydın Kösem ünlü bir silah tüccarı, TEM Savunma şirketinin de sahibi. Eşinin dayısı eski MİT müsteşarı Korgeneral Hayri Ündül. Aydın Kösem’in oğlu BM’de diplomat. O dönemde Mustafa Özcan ve Enver Altaylı, Necip Hablemitoğlu’na baskı yapmak için TSK/ÖKK mensubu E. Albay Leven Göktaş’a Aydın Kösem üzerinden ulaştılar. Baskılar fayda vermeyince korkunç suikast planını devreye soktular. Fakat bu suikastta Levent Göktaş’ın ilgisi var mı yok mu onu zaman gösterecek. Zaten yazı serimizin ilk bölümünde bu konudaki düşüncemizi açık/aleni bir şekilde yazmıştık. Hala da bu düşüncemizin arkasındayız. Yazımızın ilk bölümünde bu konuda ne yazmıştık bir hatırlayalım.

“Hakkında çok şey bildiğimiz TSK/ÖKK mensubu E. Albay M. Levent Göktaş’ın aklanmasına rağmen yeniden üzerine gidilmesi ne anlama geliyordu?! Bu işte bir iş vardı?! Burnumuza gelen pis kokular nihayetinde gerçeğe dönüştüğüne şahit oluyorduk. Hablemitoğlu Cinayeti ile suçlanan TSK/ÖKK mensubu Subay ve Astsubayların adeta bir SUÇ ÖRGÜTÜ/SUÇ ÇETESİ gibi gösterilmeye çalışılması aklımıza çok kötü şeyler getiriyordu. Hem de Türkiye’nin 2023 Seçimlerine gittiği bir dönemde. Zaten 2023 Seçimleri Öncesi Türkiye’yi çok büyük tehlikelerin beklediğini son günlerde çok yazıp-çizmiştik. Hablemitoğlu Cinayeti davasının yeniden başlaması ile birlikte bandı geriye sarıp FETÖ’nün aklanmasına yönelik bir gidişatın başladığına şahit oldukça tüylerimiz diken diken olmaya başladı.

Oysaki gerek TSK/ÖKK mensubu subayları (bilhassa E.Albay Levent Göktaş’ı ve E. Binbaşı Fikret Emek’i) çok iyi tanıyorduk. Onların asla ve asla böyle bir olaya girişeceklerine asla inanmıyorduk. Hele hele kamuoyunun çok yakından tanıdığı ve sevdiği TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş, PKK elebaşı terörist Abdullah Öcalan’ı Kenya’dan Türkiye’ye getiren komutanlardan biri olması hasebiyle bu milletin gönlünde taht kurmuştu. Levent Göktaş çok kültürlü, zeki, milli, devletini ve milletini seven, gözünü budaktan esirgemeyen, askerliği boyunca büyük başarıların altına imza atmış olan, üç-dört yabancı dil bilmekle birlikte TSK tarafından üç ayrı üstün cesaret ve feragat madalyası ile ödüllendiren böylesi bir komutanın şu anda yargılanmaya başlamasına hiçbir anlam veremedik!..

Fakat şunu çok iyi biliyorduk ki bu konuda birileri düğmeye bastı! Birileri geçmişteki olaylar üzerinden adres saptırmak istiyor tekrar milli ve vatansever komutanları çarmıha gererek Türkiye’de kutuplaşma/ayrıştırma yaratmak istiyor. Birilerinin kuyruk acısı var ki FETÖ’nün ekmeğine yağ sürüyor. Kısaca bütün bu olup-bitenlerden sonra aklımıza ‘acaba FETÖ aklanmaya mı çalışıyor?!’ sorusu geliyordu. Biz bu şüphelerimiz doğrultusundaki düşüncelerimizi açıklamamızla ve bu serzenişlerimizle YARGIYI değil olayı bu seviyeye/bu şekle getirenlere yönelik tepki gösteriyoruz. Kimse yargıya olan saygımızdan şüphe etmesin. Yargı görevini yapıyor. Yapmalıdır da…”

Evet, üç bölümlük yazı dizimizin ilk bölümünde Hablemitoğlu Cinayeti ile suçlanan TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş ve Ekibi için bunları söylemiştik. Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili dizi yazımızın önceki bölümlerinde tırnak içinde belirttiğimiz yukarıdaki düşüncelerimiz altından buzağı aranmasın! Yani, biz burada tozlu raflardan indirilen Hablemitoğlu Cinayet Dosyası’nı açan ve soruşturma sürecine geçen savcılarımızı suçlayarak zan altında bırakmıyoruz. Biz burada YARGI/HUKUK dışında bu işi kurcalayan arz zihniyetli birilerinin olduğunu ima etmeye çalışıyoruz. Davaya bakacak olan savcılarımızın bu konuda gerekli önlemleri alacağından şüphemiz yok. Madem ki Hablemitoğlu Cinayet Dosyası yeniden açıldı o halde mutlaka sonuca gidilmelidir. Cinayeti kim ya da kimler işlediyse cezasını mutlaka çekilmeli ki ADALET YERİNİ BULSUN.

Fakat araştırmalarımızı derinleştirdikçe yeni öğrendiğimiz bilgiler üzerinden suikastla ilgili bazı şüphelerimiz oluşmaya başladı. Bu suikastla ilgili ne kadar şüphe oluşsa da olayın derinliğinde yatan gerçeği çok iyi görebiliyorduk! Bu GERÇEK, Hablemitoğlu Cinayeti’ni birinin üzerine yıkmak için kurbanlar gerektiğinin aleni bir şekilde sırıtışıydı! Bu da hassas/ince bir planla yapılabilirdi.

Hablemitoğlu Cinayeti’yle ilgili geçmişte yaşanan gelişmeleri mercek altına aldığımızda bazı ilginç ayrıntılar yakalıyorduk. Güya E.Albay Levent Göktaş üzerinden Hablemitoğlu’na baskı yapılacaktı. İrtibata geçtiler ve Levent Göktaş ile görüştüler. Sonrasında ne olup-bittiğini kimse bilmiyor. Belki böyle bir suikast yapması için Levent Göktaş’a teklif ettiler ve Levent Göktaş Kabul etmediği için suçun Levent Göktaş ve Ekibine yıkılması için öncesinden bir zemin hazırlanmış olamaz mıydı?! Nasıl olsa elde sözde kanıt oluşmuştu!  Bu konu içinLevent Göktaş ile görüşülmüştü! Yıllar sonra bu görüşmeyi bilen birileri de bir gazeteci vasıtası ile ihbarda bulunarak Levent Göktaş ve Ekibi suçlanmıştı! Bu tür işlerde mutlaka A, B, C planları olur! Oyun içinde oyun!..  Hablemitoğlu’nu kimin öldürdüğüyle ilgili öncesinden bir ajan/muhbir seçilmiş ve hazırlanmış! Amaç, zamanı gelince bu kişi/ajan/muhbir Suikastı Levent Göktaş’ın yaptığını iddia edecek şekilde büyük bir senaryo yazılmış! Tabi bu bize göre… Yani, bizim düşüncelerimiz. Cinayeti E. Albay Levent Göktaş ve Ekibinin üzerine yıkmak için hazırlanmış bir kişi/ajan/muhbir!  Yurt dışına gönderilmesi veya kaçması!.. Yurt dışından bir gazeteciye (Zihni Çakır) Hablemitoğlu Cinayetini TSK/ÖKK mensubu E. Albay Levent Göktaş ve Ekibi yaptı diyerek ihbar etmesi veya itirafta bulunması!..  Tam da 2023 seçimleri arifesinde böylesi bir olayın cereyan etmesi  suyu bulandırmaktan başka ne olabilirdi?! Amaçları 2023 seçimleri öncesi fail-i meçhul cinayetlerden birisi olan “Hablemitoğlu Cinayeti” ile ülke büyük bir kaos oluşturmak!.. Atmosferi bulandırmak!.. Toplumda korku, kargaşa ve huzursuzluk yaratmak!.. Kısaca, çok profesyonelce kurgulanmış bir plan amacına ulaşmıştı.

Ya de olaya dürbünün tersinden bakmaya çalışırsak başka bir sonuç ortaya çıkıyor. 2023 seçimleri öncesi geçmişte unutulan, rafa kaldırılan ve üzerine sünger çekilen fail-i meçhul cinayet dosyalarını yeniden açarak ADALET ve HUKUKUN yerine gelmesi yönünde adım atmak…  Toplumda bu tür cinayetlerin üstünün örtülemeyeceği mesajını vermek…

Biz buna 2023 Seçimleri öncesi devletin bazı kurumlarını (TSK/ÖKK)zan altında bırakmak amacıyla atılan zehirli oku geri püskürterek Heblemitoğlu Cinayeti’ni yapanların üzerine doğru geri fırlatmak da diyebiliriz. O yüzden Hablemitoğlu Davası’na bakan savcılarımıza büyük iş düşüyor!..

Aslında bu konuda daha çok şeyden bahsetmek istiyoruz ama şimdilik gereksiz buluyoruz. Artık ayrıntı ve detaylara girmeye gerek yok. Şimdi kafaya takılan tek şey TETİKÇİ!.. Tetikçi üzerinden koskoca TSK/ÖKK yıpratılacak! Tetikçi üzerinden TSK/ÖKK’lığına yıllarca hizmet etmiş önemli/değerli bir E. Albay olan Levent Göktaş ve Ekibi suçlanacak olmasıdır bizi rahatsız eden. Tetikçi üzerinden bu suikastın perde arkasındaki (asıl suçlu) FETÖ temize çıkacak!.. Asıl AMAÇ bu. Şimdilik amaçlarına ulaşmak için ilk adımı attılar. Başarıp-başaramayacaklarını bilemiyoruz.  

Elbet ki karşı adım da atıldı! Bu konuda kesin önyargılı olmak iyi değil.  Bizim kesin kanaatimize göre öyle bir tuzak/kumpas hazırlandı ki zamanı geldi icraata kondu. TSK/ÖKK mensubu E.Levent Göktaş ve Ekibi’nin bu suçu işlediklerine dair her türlü oyun, tezgah ve kumpas yıllar önce hazırlanmıştı. Zamanı gelince de icraata kondu. Fakat biz yine de içimizdeki uhde/şüpheden vazgeçmiyoruz. E. Albay Levent Göktaş’ın Türkiye’deki gazetecilere göndermiş olduğu 7 sayfalık mektuptaki çelişkili ifadeler kafamıza takılsa da mektupta aleni bir beyan vardı ki BU CİNAYETİ BİZ İŞLEMEDİK!..  Biz, şimdilik E. Albay Levent Göktaş’ın mektuptaki samimi ifadeleri ile cinayeti işlemediklerine dair çırpınışını, üzüntüsünü ve haykırışını dikkate alarak cinayetin Levent Göktaş ve Ekibi tarafından işlenmediğini, bunun bir kumpas/tuzak olduğuna inancımız devam ettireceğiz.  

Ola ki (gerçekten) bu suçu E. Albay Levent Göktaş ve Ekibi işlemiş olsun. Yine de şüphelerimiz devam edecek. Şüphelerimiz devam etse de ADALET yerini bulsun istiyoruz. Şayet bütün deliller sonucu bu cinayeti E. Albay Levent Göktaş ve Ekibi yaptığı şüphe bırakmayacak bir şekilde kesinleşir ise de o zaman bize söz düşmüyor. Cezalarını çeksinler diyoruz. Yani, ADALET/HUKUK/YARGI bizleri bile yanıltacak bir sonuca ulaşabilirler. Böylesi bir sonuçtan şüphe duyacak olsa bile ADALETE/HUKUKA güvenmekten başka bir çare yok. ADALET ve HUKUK’a inanıyorsak suçu olan cezasını çekmeli. Öz kardeşimiz olsa bile…  Her şeye rağmen bu konuda ADALET/HUKUK gereğini yapacak ve Heblemitoğlu Cinayetinin kimin veya kimlerin işlediğini ortaya çıkartacak. ADALET mutlaka TECELLİ edecek.

T.C. Devleti’nin değerli/dürüst/adil savcıları, hakimleri bu cinayeti mutlaka aydınlatacaklar. Bu konuda hiçbir tereddüt ve şüphemiz yok. Çünkü Türkiye o eski Türkiye değil!.. Yargı’nın bu konuda doğru adım atacağına bütün yüreğimizle inanıyoruz. Fakat ortada acı bir GERÇEK var o da bu cinayeti işleyen GÜÇ, FETÖ’nün ta kendisini. Ve Hablemitoğlu Cinayetini FETÖ’nin organize ettiğinin tüm belge, bilgi ve doneleri savcıların elinde var. Adli mekanizma bu sefer olayı tersinden (suçu işleyen failler üzerinden) derinliğine ulaşmak istiyor. Suçlu üzerinden perde arkasına değil (Perde Arkası Gün Gibi Aşikar: FETÖ) suçu planlayan ve organize edenler üzerinden fail/suçluya ulaşmak istiyor.  Perde Arkası’nda kimlerin yaptığı bilindiği için cinayeti işleyen taşeron/kiralık şahıs veya şahıslara ulaşılması için uğraşılacak.

Oysaki daha önceki iki bölümlük yazı dizimizde ‘yapmış olduğumuz şemada’ cinayeti işleyenlerin ABD/CIA veya ALMANYA(BND)/GSG 9 TİMLERİ olabileceğine dair gerekçeler/sebepler ve detay bilgi, bulgu ve doneler üzerinde durarak okuyucularımızı bilgilendirmiştik. Şu anda aynı fikirdeyiz. Bu cinayeti icraata koyanlar yabancı istihbarat birimlerinin ya kendi elemanları tarafından ya da aradaki taşeron örgüt elemanları tarafından işlendiğine inanıyoruz. BU GERÇEK nasıl olsa bir gün ortaya çıkacak. Bu konuda ADALETE/HUKUKA güvenimiz tam. Üç bölümdür yazmış olduğumuz bu yazımıza burada son veriyoruz. Ama Hablemitoğlu Davası’nı yakından takip etmeye devam edeceğiz. Bu konuda elimize cinayetle ilgili belgi, bilgi ve bulgu geçerse de ne yapacağımız çok iyi biliyoruz! Elbet ki ADALETE/HUKUKA yardımcı olacağız ve okuyucularımızla paylaşacağız.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER