Diplomaside Zor Günler
Türkiye Cumhuriyeti içinde bulunduğu Batılı kulüpler nezdinde muhatap olduğu “oryantalist” tavırlara boyun eğip çoğu kez kızılcık şerbeti içerek uğramış olduğu diplomasi dışı hakaretamiz hâlleri sinesine çekerek kan kusup varlığını sürdürmeye çalışmıştır.
Cumhuriyet dönemi “Türk Diplomasisi” ülke meselelerini kapalı kapılar ardında, açıklık ilkesi taşımadan örtülü bir tarzla yürütmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti son yıllarda uygulamaya koyduğu yeni dış politika vizyonu ve ince diplomasi ile ispatı vücut ederek uygulamış olduğu jeostratejik siyaset ülkeyi “bölgesel bir güç” konumuna yükseltmiştir.
Rusya/Ukrayna savaşının yarattığı yüksek dalgaların etkileri yeni dünyayı şekillendirirken ülkemizin maruz kaldığı titreşimler sarsıcı etkilerini hissettirmeye başladı.
Avrupa’yı saran Rus korkusunun ardından İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine baş vurması Türkiye engeline takılmış durumda.
Emperyalist güçler 20. Yüzyılın aksine önce Asya ve Avrupa’ya hakimiyet kurarak ardından Pasifik’te etkili olunabileceğini, de fakto (fiili) planın yeni dünya düzeni ile birlikte uygulamada olduğunu net olarak görmekteyiz.
Batının buyurganlığını reddeden “yeni Türk siyaseti” ambargolar, cezalar, ekonomik kelepçeler, darbeler, siber saldırılar ve ardı arkası kesilmeyen terör saldırıları ile çökertilmeye çalışılmaktadır.
NATO hızla genişletilmek sureti ile Baltık denizinden Girit’e yeni bir askeri hatla tahkim edilmiş durumda.
Bu hat hiç şüphesiz Rusya için olduğu kadar Türkiye’yi de kuşatan bir nitelik taşımaktadır.
Yunanistan’ın devleştirilerek Türkiye’nin cüceleştirildiği bir proje ile karşı karşıyayız.
Yunanistan toprakları bir ABD üssü haline getirildi.
Hedef Rusya ve Türkiye!
Bundan böyle Ege’de, Akdeniz’de mütecaviz Rum hareketleri karşısında muhatabımız artık Yunanistan değil üyesi bulunduğumuz NATO ve ABD güçleri olacaktır.
Rusya’nın içine düştüğü yıpratıcı savaş ile Suriye’deki kuvvetlerini Ukrayna’ya taşıması ardından İran kontrolündeki Haşdişabi güçleri Rusya’nın boşalttığı alanları doldurmuş durumda.
Bu fiiliyata ne ABD ne İsrail ses çıkarmamaktadır.
ABD ve İsrail, bütün gayretleri ile Suriye’de bir İran Türkiye çatışması çıkartarak her iki devleti bölmek ve parçalamak için zemin hazırlamaktadır.
Cumhurbaşkanı RT Erdoğan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri ile ilgili “Bu iki ülkenin NATO’ya girmelerine biz evet demeyiz, çünkü o zaman NATO bir güvenlik örgütü olmaktan çıkar” dedi.[1]
Türk diplomasisinin Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Batı kulübü ve NATO’ya karşı yürütmüş olduğu bu haklı diplomasi çıkışını yürekten kutlamak gerek.
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’da korunan yaklaşık 32 PKK, THKPC ve Feto mensubu teröristin iade edilmeleri ile ilgili diplomatik talebine anılan ülkeler ivedilikle “iade etmeyiz” şeklinde cevap vermişlerdir.
Bilinmektedir ki İsveç öteden beri PKK/PYD terör örgütüne kendi imalatı olan silâhları vermekte ve Türk güvenlik kuvvetlerinin şehit olmasına sebebiyet vermektedir.
Hâlen devam etmekte olan Pençe Kilit Harekâtında bile teröristlerden ele geçen AT4 tanksavar silâhları İsveç malıdır.
Bu durum yalnızca İsveç ve Finlandiya kaynaklı değildir.
Malumâliniz PKK/PYD terör örgütüne Almanya, Yunanistan, Fransa, İsveç, İtalya ve ABD dahil pek çok Batı ve Asya ülkeleri de silâh yardımı yapmakta sözde stratejik ortağımız Amerika mezkür örgüte yaptığı finansal yardımı resmi devlet bütçesine koymaktan da imtina etmemektedir.
Doğrusu NATO bir ABD kuruluşu gibi hareket etmektedir.
Türkiye, NATO’nun katılım payları ve politikaları ile ilgili sadık bir üyesi olup kuvvet gücü bakımından da ABD’den sonra ikinci sırada yer alır.
İsveç ve Finlandiya devletlerinin NATO’ya üyelikleri bir tarafa “Arktik” bölgesi ülkeleri olduklarından ABD ve AB için ayrıca yüksek öneme haiz konumdadırlar.
Bu coğrafyalar “Arktik” bölgesine yakın bitişik ülkelerdir.
Arktik bölgesi 90 milyar varil petrol, 48 trilyon m³ doğalgaz ve 44 milyar varil doğalgaz sıvısı zenginliği ile bütün hegemon gözlerin hiç kapanmadan sürekli bakmak zorunda oldukları kritik bir bölgedir.
Bölgeyi jeopolitik açıdan önemli kılan ikinci unsur ise buzulların erimesiyle Avrupa-Asya arasında yeni deniz yollarının ortaya çıkacak olması bölgenin stratejik önemini artırmaktadır.
YPG/PKK’ya yakın internet sayfalarında yer alan paylaşımlarda, YPG/PKK’nın sözde siyasi oluşumlarından SDC, İsveç Dışişleri Bakanlığı ve Olof Palme Merkezi himayesinde 14 Mayıs’ta Stockholm’de “Üçüncü İstişare Forumu’nu” düzenledi.[2]
Toplantıya, YPG/PKK’lıllar, ABD ve İtalya Dışişleri Bakanlığı yetkilileri çevrim içi katıldı. Programda, Suriye’de terör örgütü YPG/PKK’nın işgal ettiği bölgelerde “ademi merkezileştirmenin başarıya ulaştırılması önerilerinin tartışıldığı” kaydedildi
NATO’nun PKK/PYD terör örgütüne verdiği destek salt İsveç ve Finlandiya devletlerinin problemi olmayıp, söz konusu hâli Türkiye’nin perakende bir bakışla savuşturamayacağı, Türk diplomasisinin yaptığı haklı çıkışla Batı/NATO ve Türkiye arasındaki teröre destek konusunu bütüncül bir projeksiyonla ele alıp karara bağlaması gerekmektedir.
Türkiye son yıllarda terörü yurt içinden bertaraf etmiş ise de ABD’nin PKK/PYD terör örgütüne Suriye’de bir Kanton devlet kurmak için gerekli ticari, ekonomik, diplomatik ve askeri her türlü alt yapıyı hazırlayarak uygulamayı başlatmış durumda.
Buna mukabil Türkiye’ye CAATSA yaptırımları, ekonomik yaptırımlar, cezalar, ücretini ödediğimiz silâhların ne parasını ne silâhlarını vermemek, S-400’leri kuramazsın baskısı, Türk iktidarını düşürmek için muhalefetle iş birliği yapıp iç işlerimize karışmak, her beş, on yılda bir darbe planlamak, askerimizin başına çuval geçirmek, TCG Muavenet gemimizi kasıtlı olarak batırmak gibi daha pek çok sayamayacağımız hainliklere layık görüldüğümüz sözde müttefikimiz Amerika…
Bütün bunlara rağmen soruyorum, Allah aşkına biz bir Batı ailesi mensubu ülkemiyiz?
Batı kulübü/NATO’nun terör örgütüne destek vermesi insanlığa karşı suçtur. Bu suç NATO içinde yıllardır yalnızca Türkiye’ye karşı işlenmektedir. Halbuki NATO’nun kuruluş refleksleri üyelerini terörden, terör örgütlerinden korumak olması gerekirken Türkiye söz konusu olduğunda, ülkemiz yerine canımıza kast eden terör örgütleri korunmaya alınmaktadır..
Bu nasıl aile?[3]
Fakat bu bir fırsat zeminidir.
Ya Türkiye NATO’ya girdiğine pişman olacak, ya da Türkiye’yi NATO’ya aldıklarına pişman olacaklar.
Canımızı kanımızı akıtan, malımıza mülkümüze kast eden terör meselesini müsebbipleri Batılılarla görüşüp bir sonuca bağıtlamanın vakti gelmiş geçmiş olmakla birlikte Türkiye’nin verilecek şekerlemelerle kandırılmasına müsaade edilmemelidir.
Türk diplomasisinde siyaset ve dirayet ilişkisi kurulabilecek bir jeostratejik dönem içinde olduğumuzu düşünmekteyim.
Türkiye hak ve doğru olan bir yerde durmaktadır.
Türkiye önündeki bu eşiği şimdi kırmalıdır.
Saygılarımla.
Kaynakça:
1-) Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği hakkında açıklama (ensonhaber.com)
2-)İsveç’in yalanı ortaya çıktı: PKK’ya yine kucak açtı – Son Dakika Haberler (sabah.com.tr)
3-)Akıl Odası Programı 18 Mayıs, 2022 (tvnet.com.tr)
4-)Arktik bölgesi jeopolitiği (aa.com.tr)
YORUMLAR