İmsâk Vakti tartışması yapanların şeceresine bakmalı önce. Tabiî şecere derken Arapça ağaç (şecer) kökünden gelen ve soy sop anlamındaki yedi göbek atalarının dökümünden bahsetmiyoruz.
Kasdımız manevî şeceredir. Yàni bu işlerde kimlerin parmağı var? Bu tartışmacılar, ilhamlarını İslâm tarihindeki hangi fitne hareketinin hangi bozuk fırkasından almış gibi hususlar.
İşin aslına bakarsanız astronominin a’sını dahi bilmeyen, müteveffa Yaşar Nuri Öztürk’ün ve onunla aynı kulvardaki bozuk ilâhiyatçı Abdülaziz Bayındır’ların izinden giden kimi «Kur’ân Müslümanları» Kur’ân-ı Kerîm’i adam gibi bilmezler.
Bilseler hiç mucizeyi inkâr edebilirler miydi? Bilseler Kur’ân’ın meâli, tefsiri deyince, hele Kur’ân’dan fıkhî bir hüküm çıkarmak denildiğinde ilk akıllarına gelecek Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) olmaz mıydı?
Hoş bildikleriyle de amel etmezler. Bu yüzden bunlara bendeniz “beyinsiz” diyorum, lâkin kafamdan değil, onların idrâk edemedikleri Allah’ın kelâmı Kur’ân’ın tâbiriyle diyorum…
İşin aslına bakarsanız bir bakıma imsâk, yàni oruca başlamak ve sabah namazının giriş vakti astronomik olarak Yatsı Namazı vaktinin zıddıdır.
Astronomik olarak, yatsı namazı için ezan okuma zamanı, güneş battıktan sonra, yàni akşam namazı vakti dolduktan sonra; güneşin dünya ufkuyla 18 derece yaptığı saattir. Bunun zıddı, yani sabah namazının vakti (imsâk) de güneşin doğu ufkunda doğmadan önce 18 derecede (-180) bulunduğu vakittir.
Bu vakit İslâm alimlerince rüyet ile de (gözle görmek suretiyle de) teyid edilmiş, lâkin son derece takva sahibi o büyük zatlar, bu vakte bir de TEMKİN ilâve etmeyi muvafık bulmuşlardır.
Böylece zikrettiğimiz (-180) kabul edilmiştir. Yàni bazı cemaatlerin kendilerince koydukları, ifrat ilâve obeş yirmi dakika da doğru değildir. Zira hazreti Peygamberimiz (salat’u selâm olsun ona)“(bu dini) zorlaştırmayın, kolaylaştırın” buyurmuşlardı…
Bahsekonu aşırı temkin vakti koyan cemaatlerin açıyı (-190) yaparak imsâk ve yatsı vakitlerini ayarlaması, kendilerini ecdadımızın şeyhülislâm meviindeki fetva makamı büyüklerinden ve sair takva ehlinden, daha muttaki gördüklerini iddia etmektir. Allah ıslah eylesin.
Acaba hakikaten öyle büyük takvaya mı sahipler? Ne gezer..
Müslümanların bilezik bozdurup MÜSLÜMAN TELEVİZYONU diye verdikleri paralarla kurdukları tv kanalının ilk günden dekolte kıyafetli şarkıcıları ekranlara çıkarması ne kadar takva sahibi olduklarının delilidir. Gıybet olmasın diye daha fazla misâl vermeyeceğim. Anlayan anlamıştır. Bu ne pehriz bu ne lahana turşusu diye sorarlar adama.
İnsànları kandırmak kolaydır. Kendinize holding akçalarıyla hoca (!) da bulursunuz. Böylece bu dünyada paçayı kurtarabilir, hesap vermezsiniz belki.ancak bunun bir te «öteki dünya»sı, yàni ahireti var. Mahşer var, âdil-i mutlak (c.c) mahkemesinin vereceği hüküm var!.
İmsâk vakti tartışmalarıyla yeniden milletin sabrını zorlayan bazı sözde Kur’ân Müslümanlarına da son lafım; samimi yàni lafta, marka ile değil, hakikaten ihlás sahibi olsunlar…
Allah ihlás sahiplerini sever. Sahtekârlar, münafıklar ancak kendilerini kandırırlar, muhafazallah, nefs-i emmareleri Cehenneme sürükler.
Muttakiler Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolu dediğimiz Fırka’yı Naciye’den ayrılmazlar. O güzel caddeye de asla ve kat’a «Emevi İslâmı» gibi yakışıksız isimler vermezler.
Peygamberimiz (salat ve selâm olsun ona), kendi yolu haricindeki; yàni “benim ve ashabımın yolu” dediği necat (kurtuluş) caddesi dışındakleri, hadîs-i şerîf’lerdeki şekliyle; «72 fırka»yı Cehennemlik ilân etmiştir.
Selâm, hakiki Allah dostlarına, gerçek mü’minlere olsun. 15.04.2022
YORUMLAR