Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “hayırlarda yarışın” buyurmuşlardı. Ve bir başka hadîs-i şerîf’lerinde de, “Kostantaniyye’yi fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askerleri ne güzel askerlerdir” buyurmuşlardı.
Müslümanlar bu hedefleri hakkıyla benimsediler, maddî ve manevî fetihlerle İslâm dünyaya yayıldı.
İstanbul’da ismiyle şereflenmiş semtte ziyaretçi akınına uğrayıp duran Eba Eyyup el Ensarî hazretleri (r.a) bu uğurda şehid olmuş, İslâm orduları defalarca Kostantaniyyeyi kuşatmış lâkin bir türlü fetih nasib olmamıştı…
Sonunda bu şeref “ya ben bu şehri alacağım ya da bu şehir beni” diyen İslâm sancaktarı ceddimizin ulu hakanlarından II. Mehmed’e nasib oldu. Fetih sonrası, adı ve sanı Fatih Sultan Mehmed Han oldu.
Elbette küffar bu işe fena halde bozuldu. Koskoca Bizans devrilmiş, hristiyan âleminin ulu mabedi Ayasofya İslâm câmii, Kostantaniyye Müslüman Türklerin payitahtı İstanbul olmuştu.
Ve Bizans çocukları Müslüman Türklere rahat yüzü göstermeyeceklerine İstanbul’u bizden geri alacaklarına dair intikam yemini ettiler…
Ecdadımız buna vakıftı. Şuurlu İslâm askeri, ihlás sahibi mü’minlerdi onlar. O yüzden de zaferleri günübirlik olmuyor, Allah’ın nusretiyle peşpeşe devam ediyordu… Böyle olunca da asırlarca sürdü Bizans çocuklarının üzüntüsü. Hezimetten hezimete uğruyor, galibiyet yüzü göremiyorlardı. Müslüman Türkler, Avrupa’nın ciğerlerine girdikleri gibi, üç kıtayı ve yedi denizi de fethetmiş ve milyonlarca kilometrekarelik bir İslâm coğrafyası meydana getirmişlerdi.
Artık dünyanın neresinde bir zulüm olsa onun tepesine balyoz gibi iniyor, mazlumun gözyaşını siliyor, küffara göz açtırmıyorlardı. Düşe kalka da olsa bu hal asırlarca sürdü. Gerileme dönemi oldu ama yok olmadık…
Tá ki Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş teminatı olan Lozan Muahedesine kadar (24 Temmuz 1923). Orada haham Hayim Nahum vardır haçlılar adına işi bağlamak için. Üstad Mehmet Şevket Eygi, bir yazısında; “Merhume Münevver Ayaşlı hanımefendiden duymuştum: “Türklere öyle bir iş ettim ki, bundan sonra bu ülkede yaşamam doğru olmaz..” şeklinde bir laf etmiş…” diye yazmıştı.
Tam tamına doğru bir tesbitti Hayım Nahum’un söyledikleri. Ancak gitmese de olurdu. Zira tahmini isabetli değildi. Türkler, Hayim’lerin içimizdeki ortaklarıyla başımıza ne çoraplar ördüğünü öyle kolay kolay anlayamayacak, hattâ hakkıyla öğrenemiyeceklerdi bile.
Netekim, «fetih nesli» kendi iradeleriyle onların zihniyetinde birini «ebedi şef» (dokunulmaz lider)[1] bile yapmıştı… İslâm karşıtlığı, fetih neslinin (yeni) ilkeleri olmuş, Kur’ân rafa kaldırılmış, din hayatın hayatı olmaktan çıkarılıp bir hümanizma haline getirilmişti…
İlkeler yazılı ve “yazılı olmayan anayasa” olmuş, tam bir korku cumhuriyeti kurulmuştu. George Orwell’in “1984” romanındaki gibiydi Türkiyelilerin hali.
Sonraki devirlerde ise, uslu durmayanlar silahlı, şifahî veya postmodern darbelerle yola getirildi!.. Sermayenin küresel sahipleri paramızı pul yaparak da terbiye ettiler bizi.
Muhterem okurlarım, demem o ki, tüm çektiklerimiz İstanbul’u fethettiğimiz için. Allah korusun onlar İstanbul’u yeniden alana kadar da bu sıkıntılar artarak devam edecek…
Mine G. Kırıkkanat’ın Radikal’in 07.07.2003 tarihli nüshasında “Bu Kent Türklere Kalmaz” başlıklı bir yazısı vardı. Bu dâvaya gönül verenlerden başkasının dikkatini çekmemiştir o yazı. İstanbul’a hayli emekler vermiş Çelik Gülersoy’dan aktarıyordu:
“Bu İstanbul’u Türklere bırakmayacaklar Mine hanım. Gelecekler ve geri alacaklar. İşte o zaman, geldiklerinde ve gördüklerinde, ‘Bu Türkler hepten barbar değilmiş, onlar da bir uygarlık yaratmış, olanı korudukları da olmuş ve güzel şeyler de yapmışlar’ desinler istiyorum!”
Bizans (intikam) yemini nedir anlatabildim inşá’allah. Türkiye’yi parçalamak, İstanbul’u geri almaktır o yemin… Ayasofya’yı ibadete açtığımızda haçlılar ve içimizdeki uzantıları nasıl ayaklandılar görmediniz mi? Çelik Gülersoy’a katılıyorum. Haçlılar bu güzel şehri bize bırakmazlar. Geri almak için var güçleriyle çalışıyorlar.
Onlar intikam yemini etmişlerdir. Ya biz? Türk’ün İslâm sancaktarı değil, AB mübtezeli olma hedefi kadar yüreğimi yakan bir şey yok. Bu kafa İstanbul’u da Türkiye’yi de haçlılara eliyle verir… 23.01.2021
—————————-
[1] 1980’lerde ABD’de “Immortal Atatürk A Fsychobiography” adında bir kitap çıktı. Yazarları: Vanık Volkan – Norman Itzkowitz. Bu kitabın Türkçe tercümesi de yayınlanmıştır: Ölümsüz Atatürk (Bağlam Yayınları). Ancak gariptir ki, kitabın orjinal İngilizcesinin Türkiye’ye sokulması yasaklanmıştır. Acaba niçin?.. Sakın Türkçe’ye tercüme edilirken bazı kısımlar çıkartılmış olmasın? Netekim Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’ye girişi yasak böylesi nice kitap ve makale külliyatı var.
YORUMLAR