İSTİHBARAT: Devletin/Milletin Güvenliği/Bekası İçin Su ve Hava Gibidir!
İSTİHBARAT, devletlerin ve ulusların varolması/yaşaması için hava, su ve oksijen kadar gerekli/önemli bir faaliyet/çalışmadır. İstihbarat, bir devletin bir milletin siyasi, ekonomik, sosyal istikrarını ve dengesini sağlayan, geleceğini güvence altına alan, içeriden ve dışarıdan gelebilecek her türlü saldırı ve tehlikeye karşı o devleti ve o milleti uyaran ve koruyan bir misyona sahiptir. O yüzden istihbarat teşkilatları iç ve dış tehlikelere karşı donanımlı ve korunaklı olmak zorundadır. Kendi içinde/yapısında donanımlı/korunaklı olmayan bir istihbarat teşkilatının iç ve dış tehlikelere karşı ülkesini ve milletini nasıl koruyabileceğini hele bir düşünün!..
İçimizdeki vatan hainleri ve işbirlikçilerden yakamızı kurtaramadığımız sürece devlet olarak siyasi, ekonomik, sosyal sıkıntılar/sorunlar yaşamaya devam edeceğiz. Benzer hain ve işbirlikçiler istihbarat teşkilatlarımız içinde de olursa elbet ki benzer sıkıntılar/sorunlar istihbaratı da etkileyecektir. Bu durumun önüne geçilebilmesi için devletin ki MİT başta olmak üzere tüm istihbarat teşkilatlarımızın saha istihbaratına önem vermeleri gerekir. İstihbarattaki teknolojik gelişmeler saha istihbaratına ilgiyi azaltmıştır. Saha istihbaratı önemsenmelidir.
Devlet olarak ne kadar fiil-i, teknik ve teknolojik imkânlara sahip olsak da asla ‘saha istihbaratını’ ihmal etmemeliyiz. Zaten bizim de asıl uzmanlık alanımız SAHA İSTİHBARATI. Tarihte, yakın dönemlerde olduğu gibi şimdi de ‘saha istihbaratını’ derin millet şuuruyla yeniden oluşturabiliriz! Devletin resmi istihbarat birimleri olduğu kadar milletin de (derin millet) binlerce yılık geçmişi olan istihbarat birikimi vardır!.. MİT’in misyonu, vizyonu ve amacı yönünden ülkenin kaderini belirleyecek donanımlara sahip olduğu kadar Derin Millet’in de istihbarat yönünden bir o kadar donanıma sahip ve binlerce yıllık birikim/tecrübesi vardır. MİT dahil devletin tüm istihbarat birimleri/teşkilatları derin milletin bu istihbarat birikim ve tecrübesinden yararlanabilir. Saha istihbaratı derken asıl bundan söz etmek istemiştim! Saha istihbaratı konusunda, MİT, Emniyet/Polis, Jandarma ve diğer istihbarat birimlerimiz (teşkilatlarımız) derin derin milletten yararlanmasını bilmeli!
Milleti arkasına almayan hiç devletin varlığı kalıcı olamaz. Milletinin iç dinamiklerinden faydalanamayan hiçbir istihbarat teşkilatı başarılı olamaz. Bizim ülkemizin derin bir tarihi millet şuuru vardır. Ne kadar yıllarca mevzubahis edilmese de ne kadar gizemli kalmış olsa da ne kadar gündeme getirilmemiş olsa da bu milletin özünde/mayasında ‘derin millet’ ve ‘derin istihbarat’ şuuru vardır. Milleti ‘derin’ yapan şuur mutlaka devleti de ‘derin’ yapmıştır! Sözkonusu ‘derin devlet’ değildir. Devletin derinliğidir. Yani, bu milletin elbet ki binlerce yıllık tarihin derinliğinden süzülüp gelen milli/ulvi ‘derin devletçilik’ anlayışı vardır. Bu anlayış ‘derin millet’ şuurundan kaynaklanmaktadır. Bu olur da ‘derin istihbarat birikimi/tecrübesi’ olmaz mı?! İşte bu önemli konu/husus Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde zinde ve canlı tutuldu. Ta ki II. Abdülhamid ve Son Padişah Vahdettin’e kadar. Aynı zamanda Kuvayı Milliye şuuru da bu derin gücün/yapının eseridir. Bugünkü istihbaratımızın temelinde nasıl ki Teşkilat-ı Mahsusa var ise Teşkilat-ı Mahsusa’nın temelinde de işte bahsetmiş olduğumuz bu ‘derin millet şuuru’ ve ‘derin milletin derin istihbarat birikimi/tecrübesi’ vardır. İşte bütün bunlardan dolayı biz istihbaratın devletin/milletin güvenliği/bekası için aynen su ve hava gibi zorunlu bir ihtiyaç olduğunun özellikle belirtmek istiyoruz. Aynı şekilde önce devlet, sonra devletin bütün istihbarat kurumları/teşkilatları ‘derin milletin’ istihbarat gücünü arkasına almak zorundadır.
Bütün dünyadaki ülkelerin istihbarat teşkilatlarının mükemmel/tam olduğu söylenemez. Mutlaka bir eksiği/zaafı vardır. Çünkü istihbarat teşkilatlarını oluşturanlar insanlardan müteşekkildir. Yaratılmış hiçbir insan hatasız olamaz. Tarihte olduğu gibi günümüzde de istihbaratta hainler, hata yapanlar, gaflet ve dalalete kapılanlar çıkabilir! Daha yakın bir tarihe kadar istihbarat kurumları/birimleri veya elemanları/üyeleri içinde ihanet edenler, hata yapanlar, gaflet ve dalalete kapılarak görevini ihmal edenler olmuştur. Fakat şu anda MİT ve diğer (Emniyet, Jandarma, Genelkurmay vs…) istihbarat birimleri bu konuda olağanüstü bir özedönüş şuuru içinde kendi bağırsakları içindeki ayrık otlarını temizlemiş milli bir donanımla özbeöz kendi dinamiklerini yenilemişler ve geleceğe yönelik mükemmel projelerle atılımlar yapmıştır.
Gerek Soğuk Savaş dönemleri gerekse günümüzde ‘Psikolojik Harp’ gereği gözümüzde büyüttüğümüz/devleştirdiğimiz, asla ulaşılamaz ve dokunulamaz dediğimiz ABD ve İsrail’in istihbarat teşkilatları olan CIA ve MOSSAD (diğer büyük devletlerin istihbarat teşkilatları) da mutlaka bir yerlerde hata yapabiliyor ve yanılabiliyor. Aynı şekilde dünyanın irili/ufaklı bütün istihbarat teşkilatları benzer hatalar yapıyorlar. O halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bünyesindeki istihbarat teşkilatları olan Genelkurmay, MİT, Emniyet ve Jandarma İstihbarat da mutlaka yanılabilir ve hata yapılabilir. İstihbarat teşkilatlarımız hata yaptı (yanıldı) diyerek tamamen suçlanması/karalanması kadar saçma bir düşünce olamaz. Fakat her şeye rağmen istihbarat teşkilatlarımız hata yapmamaya büyük özen göstermeli ve hatayı en aza indirgemesini bilmelidir. Aynı zamanda yapılan hataların ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığı içinde dışarıya sızılmasını engellemek için ‘ilm-i siyaset’ ve ‘psikolojik savaş’ yöntemlerini kullanarak sözkonusu hataları bertaraf etmesini bilmeleri gerekiyor.
İstihbarat teşkilatları hakkında böyle bir açıklama gereksinimi yapmak zorunda kaldım. İhanet, bilinçli casusluk, çıkar karşılığında görevini ihmal etmek dışında tüm hatalar affedilebilir ve cezalandırılabilir. Tabi ki tekrarı olmamak şartıyla… Ülke olarak geçmişte, kritik/bunalımlı günlerde, istihbarat kurumlarımız/birimlerimiz arasında yaşanan bazı gerginliklerin bu tür yanılmalardan/hatalardan kaynaklandığını bilhassa belirtmek isterim. O yüzden istihbarat kurumlarımızı/birimlerimizi sağduyuya/itinaya çağırıyorum! İstihbaratçının zaafından kaynaklanan yanlış bir bilgi/haber yüzünden tüm kurum/birim zan altında bırakılamaz. O yüzden istihbarat kurumlarımıza/birimlerimize gelen her türlü bilgi yeterince test edilmeli, güvenirliği ispatlanmalı ve karşı istihbarat çalışmasıyla mutlak doğruluğu gözden geçirilmelidir.
Aynı zamanda günümüz şartlarındaki profesyonelliğin ve teknik donanımla birlikte birikimin oluşması muhtemel hataları en aza indirebileceğine inanıyorum. O yüzden doğru strateji, doğru yol ve yöntem, doğru haber kaynağı, gereksiz rekabetten kaçınma, istihbaratın doğasına aykırı davranma, bencil ve hissi hareketler, bilinçaltı davranış bozukluğu, mevcut disipline riayet etmeme, özel hayatı işin içine karıştırma, görev zamanında alkol, kadın ve maddi çıkar zafiyeti gösterme gibi daha sayabileceğimiz birçok nedenden dolayı bugün MİT dahil olmak üzere bütün istihbarat teşkilatlarımız geçmişte buna benzer birçok sorun yaşamıştır. Şayet benzer sorunlar hala yaşanmaya devam ediyorsa da kısa bir zaman içinde telafi edilebiliyor. Nasıl ki Türkiye eski Türkiye değilse MİT dahil diğer istihbarat teşkilatlarımız da eski istihbarat teşkilatları değildir. Kendilerini yenilemiş, eksikliklerini gidermiş daha çağdaş, daha bilinçli ve daha da mükemmel adımlar atmıştır. Bundan 25-20 yıl öncesi ile ilgili (geçmiş) yaşanılmış birçok olay var! Bu konularda bildiğimiz çok şey var!.. Fakat ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığı içinde asla ve asla bahsedilemez. Ve şu anda bahsedilmesine de gerek yoktur.
Bir istihbaratçının yanlış donanımı, yanlış haber/bilgi kaynağı, yanlış yol ve yöntemi, yanlış bir strateji izlemesi ve gereksiz rekabete kalkışması, ‘istihbaratın doğasına’ ters hareket etmesi ve geleneksel/modern/teknik istihbaratı terk etmesi, koordinasyonu ve eğitimi önemsememesi kadar tehlikeli bir şey yoktur. Maalesef geçmişte birçok olay yaşanmıştır. İstihbarat dünyasında her yol denenebilir. Her türlü riske girilebilir. Risklerin doğurabileceği sonuçlar ivedi bir şekilde devletin zirvesindeki hissedilebiliyor! Yani, Türkiye’de yaşanan istihbarat kaosu/bunalımına sebep olan hataları ve eksiklikleri aleni bir şekilde devletin zirvesinde hissedilebiliyor! Ve günümüz teknolojik şartları içinde önlemi de kısa bir zaman içinde alınabiliyor.
Geçmişe göre günümüzde teknolojik, bilimsel ve elektronik istihbarattaki müthiş gelişmeler istihbaratımızın daha da güçlenmesini sağlamıştır. Bilhassa insansız hava araçları olan dronlar ile terör odaklarının en uç noktalarını bile gözlemleyip ve zamanında/anlık operasyonlar yapabildiğimize göre Türkiye bir hayli mesafe katetti diyebiliriz. Bilhassa bugün ASELSAN benzeri devlet kurumlarımızın yanında sivil katılıcı ve girişimcilerimizin olması ne kadar sevindirici gelişmeler. Mesela BAYKAR… Bayraktar kardeşlerin uğraşıları, emekleri, gayretleri sonucunda Türkiye’nin gururu/onuru olan İHA, SİHA’larımız. Dahası da var TİHA’larımız da yolda… İHA ve SİHA’larımızın Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Pençe-Kartal operasyonları ile birlikte Libya’daki BM’nin tanıdığı milli/ulusal hükümetine Türkiye’nin vermiş olduğu destek sonucu yapılan operasyonlarda da İHA ve SİHA’larımızın başarısı tartışılamaz. Aynı şekilde Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ savaşında vermiş olduğu hava desteği (İHA, SİHA, TİHA) de ülkemizin bu yöndeki gücünü bütün dünyaya ispatlamıştır.
Türkiye’de PKK, FETÖ dahil olmak üzere yabancı istihbarat örgütlerinin çemberini bir türlü köklü bir şekilde kıramadık! Siyasi, ekonomik, teknolojik, istihbarat olarak tamamen dışa bağımlı bir ülke olmaktan daha yeni yeni kurtuluyoruz. O yüzden ‘istihbarat’ çok önemlidir. Aslında devletçi geleneğimizin bir uzantısı olarak hâlâ derin bir istihbarat ağımız vardır. Bu istihbarat ağı bütün dünyayı kuşatmasına rağmen hâlâ kendi içimizde kendi hücrelerimizi bir an önce yenileyebilmenin yollarını aramalıyız.
Son 22 yıl içinde AK Parti hükümetleri sayesinde ülkemizde siyasi, ekonomik, sosyal, dış politika ve askeri birçok alanda yenilikler ve gelişmeler oldu. İstihbaratta de yeni gelişmeler olduğunu biliyoruz. Fakat devletin istihbarata daha çok ağırlık vermeli diyoruz. MİT başta olmak üzere tüm istihbarat teşkilatlarımızı daha gelişmiş, daha modern ve daha çağdaş hale getirmeliyiz.
Araştırmacı gazeteciliğin beyni olan istihbarat ağı, güvenilir istihbarat uzantıları, istihbaratın ‘doğru’ olduğunun teyit etmeli. En önemlisi de kendi istihbaratını kendin yapacaksın! Sana ulaşan her istihbarat bilgisinden şüphe duyacaksın. Şaşırtmaca/aldatıcı bilgi olabileceğini hiçbir zaman unutmayacaksın. İstihbarat kaynakların ne kadar sağlam olursa olsun mutlaka doğruluğu teyit edilmesi gerekiyor.
Türkiye’de yıllardır ‘Sahte Derin Devletin’ izlerini takip ederken bazen korkunç gerçeklerle yüz-yüze geliyorduk. Bir zamanlar Türkiye ‘derin devlet’ çöplüğüne dönmüştü. Bazı şöhret budalası, maceraperest, kadın-alkol-kumar-para tutsağı olmuş askerler, polisler her yerde ‘derin devletiz’ demeye başlamışlardı. Üzerlerindeki elbisenin, ellerindeki kimliklerin, bulundukları konumların gücüne güvenerek saçmış oldukları pis kokunun ve korkunun sayesinde halk üzerinde baskı yaparak rant/çıkar peşinde koşmuşlardı. İstihbarat birimlerimizin kendi arasındaki sürtüşmeler ve tabanları üzerindeki hakimiyet yetersizliği maalesef bu tür mafya-polis-asker-sivil oluşumları olan çetelerin önünde barikat gibiydi! İşte FETÖ bu durumdan yararlanmasını bildi! Ergenekon sürecinde devletin bu zafiyetini kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirdi. Nihayet günümde bu hususlardaki tüm zafiyetler giderildi, tekerrür etmemesi için gerekli tüm tedbirler alındı ve Türkiye istihbaratta çağ atladı diyebiliriz.
İstihbaratta FETÖ gerçeğini asla unutmamalıyız. Tam 40 boyunca devletin bütün kurumlarına sızdıkları gibi istihbarat birimlerimize de sızmışlardı. Devletin bilimsel, istihbarı ve milli savunmayı ilgilendiren çok gizli projeleri TÜBİTAK, Aselsan, Havelsan ve Savunma Müsteşarlığı ile birlikte diğer önemli kurumlarına sızılarak ele geçirilip yabancı istihbarat güçlerine satıldığı iddiaları boşuna değildi! Kriptolar hâlâ da iş başında!..
Bir zamanlar Aselsan mühendislerimizin birbiri arkasına gelen şaibeli intiharlarının arkasındaki kirli elin FETÖ olduğunu gün gibi ortaya çıkmıştı. Zaten bizler(!) o günlerde bazı askerlerimizin ve mühendislerimizin niçin intihar ettikleri konusunda araştırmalar yapıyorduk. İntihar mı cinayet mi konusu üzerinde derinlemesine yoğunlaşmıştık. Ne yazık ki hepsi bilinmeyen bir güç tarafından suikastlara kurban gitmişti. Bu bilinmeyen gücün FETÖ olduğu yıllar sonra ortaya çıkması manidar değildi. Yanılmadık: şüphelerimiz bir bir gerçek çıktı. Hatta o dönemde Anayurt gazetesinde tüm bu şüpheli ölümlerin perde arkasını araştırıp yazmıştık! Önemli olan bu operasyonların devam etmesi ve çarptırılmaması konusunda devletin istihbarat birimlerini az mı uyarmıştık. Bir de operasyonları yaparken kaş yapacağız derken göz çıkartılmaması! Derin, titiz, geniş çaplı istihbarat ağıyla pisliğin ana merkeze ulaşılmasında çok geç kalınmıştı. Ancak 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sonrası sağlıklı istihbarat ile yoğun operasyonlar yapılabildi.
BBP’nin eski genel başkanı merhum Muhsin Yazcıoğlu’nun binmiş olduğu Hepikopter’in düşmesi (ki düşürülmesi) de bir kaza değil suikast girişim olduğunu o günlerde tüm detayları birlikte araştırıp yazmıştık. Anayurt gazetesinde “Helikopter Kazası’nın sır perdesini açıklayacağız!..” başlıklı yazımda “BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşını kaybettiğimiz Helikopter Kazası’nın üzerinden 6 ay geçmesine rağmen halâ spekülasyonlar, karartmalar ve çarpıtmalar devam ediyor. Dün de bahsettiğimiz gibi Helikopter’in düştüğü veya düşürüldüğü yer civarında bulunan lav silahları ve bombaların akıbeti hakkında da medyada derli-toplu herhangi bir haber yorum yayınlanmadı! Sanki birileri olayın üzerini ört-bas etmek istiyor! Sanki birileri Helikopter Kazası’nı Ergenekon’a yıkmak istiyor! Sanki birileri gündemi değiştirmek için kolları sıvamış dörtgözle tetikte bekliyor! Garip ve tuhaf gelişmeler kafamızı karıştırmakta!..
Yıllar sonra bu olayın perde arkasında FETÖ parmağı olduğu gün gibi ortaya çıkmıştı. Aynı şekilde Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa’nın içinde bulunduğu Helikopter’in de düşmesi kaza değil bir suikast girişimi olduğu ortaya çıkmıştı. Öte yandan ASELSAN mühendislerimizin birbiri ardınca intihar etti süsü verilerek ölmesi olaylarının da perde arkasında FETÖ parmağı vardı. Bu konuda daha birçok örnek verebiliriz. Ve Kaşif Kazinoğlu’nun şüpheli ölümü!.. Kısaca, bütün bu olayların sebebi emperyalist küresel güçlerin Türkiye’deki taşeronu FETÖ’nün istihbarat kurumlarımızı sızması ve ele geçirmesidir. Evet, TSK ve Emniyet de başarılı olmuştur. Fakat bir tek MİT’e sızamamışlardı. Bir tek MİT’te başarılı olamamışlardı. O yüzden MİT Başkanı (dönemin müsteşarı) Hakan Fidan’a operasyon yapmaya kalkıştılar!..
FETÖ ve yabancı istihbarat güçleri devletin içini-dışını köstebek ağıyla ördükleri yıllar sonra anlaşılsa da artık bu gidişata bir dur demenin zamanı gelip-çatmıştı. Devlet bu konularda ne kadar önlem alsa da ‘su uyur düşman uyamaz’ mantığı içinde acil tedbirler ve önlemler alınmalıdır. FETÖ ve yabancı istihbarat çeteleri; bürokrasi, askeri, istihbarı ve sivil kurumlarımızda hâlâ faaliyet içinde olabilir! Asıl bunların ortaya çıkartılması gerek. Bu olaylar derinlemesine araştırılırsa dost bildiğimiz ülkelerin parmağı olduğu ortaya çıkacak. Masa başında dost/müttefik kabul ettiğimiz birçok ülkenin Türkiye’yi ne hale getirdikleri bütün çıplaklığıyla ortaya çıkartılmalı. Türkiye bir zamanlar hâlâ yabancı istihbarat ablukası altındaydı! Türkiye adeta ‘istihbarat’ cenneti gibiydi. Biz buna istihbarat cehennemi diyelim! Her yerde köstebekler, casuslar, ajanlar ve onlarla birlikte çalışan satılmışların, cirit attığı dönemler… Ve yerli işbirlikçiler… Ülkemizi ve milletimin bekası için bu tür dış uzantılı çetelerle her türlü yoldan savaşılmalı ve mutlak iplikleri pazara çıkartılmalı. İstihbarat birimlerimize ve güvenlik güçlerimize çok büyük görevler düşüyor. Asla yılmadan, pes etmeden, bütün güçleriyle birlikte ellerinden ne gerekiyorsa korkusuzca yapmalılar.
15 Mart 2008 tarihli Anayurt gazetesinde “Derin İstihbarat” başlıklı yazımda çok önemli hususlara vurgu yapmıştım. İşte o yazım: “ İSTİHBARAT bir ülkeyi iç ve dış saldırılara karşı ayakta tutan açık ve gizli bilgi akışının (haberleşmenin) adıdır. Dünyadaki bütün devletlerin varlığını sürdürebilmesi istihbarat gücüyle doğru orantılıdır. İstihbaratı olmayan bir ülke asla düşünülemez. Küreselleşen dünyanın nefes alış-verişi de istihbarat sayesinde oluyor. Şu anda dünyada sözü geçen ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, Rusya, Çin gibi ülkelerin uluslararası arenada söz sahibi olması da istihbarat güçlerinin son derece mükemmel olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye de istihbarat konusunda yavaş yavaş kendini bütün dünyaya ispatlamaya başlamıştır.
Siyasi, ekonomik, teknolojik ve silah gücünü ayakta tutan ve yaşatan istihbarat gücüdür. Tarihte nice devletler sırlarını düşmana kaptırdıkları için yok olup gitmişlerdir. Fakat milletler kalıcıdır. Yıkılan devletlerin yerine yenileri kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de binlerce yıl derinliği olan ve sürekli kendisini yenileyen tarihi bir mirasın ürünüdür. Tarihinde 16 büyük devlet kurmuş bir milletin torunlarıyız. Türk milleti yeryüzünde devletçiliğin, adaletin, hukukun, merhametin ve insan haklarının yegane temsilcisi bir millettir. Maalesef böyle bir milletin torunları olarak içinde yaşadığımız toprakların tehlikede olduğunu gördükçe yüreğimiz yanar oldu. Her yanımız düşmanla çevrili. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek kadar yabancı istihbarat ajanları ülkemizde cirit atıyor. İçimizdeki işbirlikçi hainler sayesinde de amaçlarına ulaşıyorlar. Binlerce yıllık devlet yapımızın altı oyuluyor. Devletimiz dışarıdan ve içeriden çok büyük saldırılarla karşı karşıya.
O yüzden ‘istihbarat’ çok önemlidir. Aslında devletçi geleneğimizin bir uzantısı olarak hâlâ derin bir istihbarat ağımız vardır! Bu istihbarat ağı bütün dünyayı kuşatmasına rağmen hâlâ kendi içimizde kendi hücrelerimizi bir türlü yenileyemedik. Şayet Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu anda yaşıyorsa şayet işte bahsetmiş olduğumuz milletin derinliğini oluşturan dünya çapında bir istihbarat ağının hâlâ varlığını devam ettirmesinden kaynaklanıyor. Nasıl ki binlerce yıldır kendisini muhafaza edebildiyse kıyamete kadar da kendisini koruyacaktır.
Teknolojinin sınır tanımaması istihbarat konusunda bütün mahremiyeti de alt-üst etti. İstihbarat birimlerinin elindeki gizli cihazlar artık peynir-ekmek gibi her yerde satılıyor. Herkes herkesi dinleyebiliyor, takip edebiliyor ve bütün sırlarına vakıf olabiliyor! Tarihi tersine döndürecek olursak ancak bu korkunç dinleme/takip/mahremiyet tuzağından korunabiliriz! O da teknolojik/elektronik bütün cihazlardan uzak durarak… Yüzyıl öncesi insanlar gibi yaşam tarzı ile kendimizi belki koruyabiliriz! Eh, bunu yapmakta o kadar çok zor ki! Fakat benim bildiğim hâlâ bunu yapanlar var! İşte bahsetmiş olduğum binlerce yıllık derinliği olan bu milletin gerçek istihbarat ağına ulaşılamaması ve hiçbir sırrının deşifre edilememesi, her türlü teknolojik/elektronik cihaz/alet/edevattan uzak durarak sadece yüzyıllar öncesi insanlar gibi klasik/sade bir yaşam tarzıyla kendi aralarında (sıradan insanlar gibi) haberleşmelerinden ve bilgi akışı sağlamalarından kaynaklanmaktadır. Görüldüğü gibi yıllar önce yapmış olduğumuz tespitlerimizin ne kadar tutarlı ve isabetli olduğuna şahit oluyoruz. Bu tespitlerimiz hâlâ da geçerli olduğu için günümüze ışık tutmak istedik.”
15 Mart 2008’de Anayurt Gazetesi’nde yayınlanan “Derin İstihbarat” başlıklı yazımda ülkemizin içinde bulunduğu durumu farklı bir açıdan irdeleyerek ‘istihbarat’ konusuna dikkat çekmiştim. Aradan 12 yıl geçmesine rağmen aynı yazının ülkemizin içinde bulunduğu duruma ışık tutacağına inanıyoruz. Bundan 12 yıl öncesi ile günümüzü kıyaslayacak olursak AK Parti iktidarı sayesinde ülkemizde siyasi, ekonomik, sosyal, dış politika, askeri ve istihbarı birçok yenilikler ve gelişmeler oldu… MİT, Genelkurmay, Jandarma ve Emniyet olmak üzere tüm istihbarat teşkilatlarımızda olağanüstü adımlar atıldı ve tamamen yenilenerek günümüz teknolojisinin de katkısıyla şu anda dünyanın sayılı istihbarat teşkilatları arasında sayılırız. En önemlisi de istihbarat teşkilatlarımız arasında geçmişte yaşanan sürtüşme ve gerilimlerin tamamen ortadan kaldırılmasıydı. Şu anda karşılıklı kaynaşma, dayanışma ve bilgi alış-verişi ile sanki tek bir teşkilatmış gibi hareket etmekteler.
Şimdi de ABD’nin NSA (Ulusal Güvenlik Teşkilatı) ajanı Wayne Madsen’in kriptoloji üzerine uzman tek teşkilatı olan NSA’yı adeta deşifre eden çarpıcı açıklamaları dünyada neler olup-bitiyor biz göz atalım. “NSA Ajanı Wayne Madsen’in Açıklamaları ve Şer Üçgeni: NSA Ajanı Wayne Madsen’in açıklamaları gündeme bomba gibi düştü! Fakat bizim için bilinen şeyler olduğunu daha baştan söylemek isterim. Bir televizyon kanalında yayınlanan açıklamaları üzerinde durmadan önce NSA nasıl bir teşkilat kısaca izah etmek isterim. ABD’nin kriptoloji üzerin uzman tek teşkilatı olan NSA (Ulusal Güvenlik Teşkilatı) yabancı ülkelerin telefon, e-post, telekomünikasyon şirketleri vs. yasal yetki olmaksızın dinleyerek, izleyerek, gözleyerek bilgi topladığı devası bir kuruluştur. Ajan Wayne Madsen de böyle bir kuruluşun gizemini, misyonunu, vizyonunu ve amacını deşifre etmiş oluyor!..
Önce NSA Ajanı Wayne Madsen’in iddialarından, analiz ve yorumlarından ne anladığımızı kısaca özetlemeye çalışalım: Wayne Madsen’e göre El Kaide ve IŞİD’i CIA kurmuş oluyor. Ortadoğu’da akan kanın sorumlusunun İsrail olduğunu ve MOSSAD’ın Ortadoğu Müslümanları birbirini kırdırttığını iddia ediyor. Dünyanın en etkili istihbarat örgütü MOSSAD ve CIA’nın parmak izlerini uluslararası terör, savaş ve karışıklıklarda görebiliriz!.. Dünyadaki güçlü şirketlerin savaşlara sıcak bakışı, savaşın bir gelir kaynağı olduğu ve ABD bile 11 Eylül öncesi Irak’ı işgal etmeyi kafasına koyduğu ima ediliyor. Maalesef Ortadoğu’daki savaşlar uluslararası şirketlerin gelirini artırmakta. Durum bu olunca Ortadoğu’da kan akmaya devam edecek. Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da yaşananların bir trajedi olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Fethullah Gülen’in dünyadaki okullarında ajan yetiştirildiği iddiası da önemli bir ayrıntı. CIA, MOSSAD, Soros, Hebdo Charlie ve Rothschild Ailesi, Neo-Con’lar, İngiliz İstihbaratı ve diğer ülkelerdeki uzantıları arasındaki bağlar da düşünüldüğü zaman dünyayı yöneten bir avuç çok büyük bir gücün varlığını çok rahatlıkla anlayabilmekteyiz. Türkiye’deki Gezi Olayları, Ukrayna ve Suriye İç Savaşı gibi daha birçok olayların perde arkasında bu derin dünya gücünün parmak izlerine rastlayabiliyoruz. CNN de CIA yerleşkesi!.. Gazeteci kılığındaki istihbaratçılar!... Ve CIA’dan para alan gazeteciler!.. Yabancı ülkelerdeki Amerikan konsolosluğunu ziyaret eden gazetecilerin kime hizmet ettikleri!.. Dünyadaki dini gurupları kim körüklüyor?! Bilhassa Hepdo Charlie yayınlarında Müslüman ve Hıristiyanlık düşmanlığı yapılıyor ama Yahudilik korunuyor. CNN, CIA’nın psikolojik harp silahı mı?! El Cezire de CIA’nın kontrolüne girmesi ve aynı zamanda İngiliz M16 da aynı yolda olması… Chaveze karşı CIA‘nın 2002 yılında darbe girişimi… CNN, CIA‘nın haber kaynağı mı?! Yani CNN de CIA ajanları gizlenmiş diyebilir miyiz?! Türkiye’nin bağımsız dış politikası yüzünden uluslararası medyanın saldırısına uğraması… Bilhassa Türkiye’nin Gazze ve Filistin konusundaki hassasiyeti karşı güçbirliği oluşturulması…Türkiye’nin yüzüne aleni gülerlerken arkasından kuyusunun kazılması… NSA Ajanı W. Madsen’in açıklamalarını kısaca özetlemiş olduk.”
ABD’nin Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) Ajanı Wayne Madsen’in açıklamaları bana doyurucu gelmemişti. Ufkumu açan yeni bir şey yoktu. Gerçi toplum için faydalıydı ama bizler için bir tekrar sayılırdı. Bize göre bayat olsa da Nyine de Wayne Madsen’in iddialarına, açıklamalarına, yorumlarına ve analizlerine katıldığımızı söyleyebilirim. Biz bu bilgileri yıllar öncesinden zaten biliyorduk. Hem de tüm belgeleriyle birlikte… 2011 yılında yayınlanan Şer Üçgeni (Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya Uzanan İsyanlar ve Derin Dünya Devleti’nin Deşifresi) kitabımda daha geniş, daha detaylı ve daha tatmin edici yorum ve tespitlerle NSA Ajanı Wayne Madsen’in açıklamalarını bile gölgede bırakacak gerçekler vardı!.. 11 Eylül’ün Perde Arkası, ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerindeki amacı, Küresel Terör, Derin Dünya Devleti, Ortadoğu’daki İsyanlar, Yeni Dünya Düzeni, İslam Düşmanlığı, Türkiye’nin siyasi, ekonomik, sosyal, askeri ve istihbarı gelişmesinin önüne kurulan tuzaklar vs. daha birçok uluslararası olayın perde arkasıyla birlikte gelecekte neler olabileceğinin analizlerini ve yorumlarını zaten yapmıştık.