İYİ Parti açısından Türkiye’nin onuru, saygınlığı ve çıkarları her şeyden önemlidir.
İsveç’in, NATO’ya başvurduğu Mayıs 2022 ve ardından Madrid Zirvesi’nden bu yana maalesef ciddi bir yol katedilememiştir. Bunun en büyük sebebi de siyasi iktidarın daha önce yaptığı hataları başka yollarla telafi etme ve dış politikayı iç politikaya malzeme yapma stratejisidir.
Dün yapılan açıklamayı, Türkiye-NATO ilişkileri açısından ileriye doğru bir adım olarak değerlendirsek de açıklama metni büyük ölçüde temennilerden oluşan, yarınlar için bir garanti taşımayan, adeta bir geri adım atma metnidir. Oysa Türkiye onay vermediği sürece NATO’nun yeni üye kabul etmesi mümkün değildir.
Haklı gerekçe ve çekincelerimizi kararlı, tutarlı ve iyi bir diplomasi ile uygulamak varken maalesef bir kez daha elimizdeki bu meşru imkân, siyasi iktidarın hatalı tutumuyla kaybedilmiş olacaktır.
Buradan sormak istiyoruz; İsveç terör suçlularının iadesi konusunda bugüne kadar hangi adımları atmıştır? Türkiye’nin taleplerine hangi cevabı vermiştir?
Eski Adalet Bakanı Bozdağ bir süre önce “FETÖ’cülerden, PKK’lılardan, diğer terör örgütü üyelerinden, terör suçları sebebiyle Türkiye’ye iadesini istediğimiz isimlerin iadesi konusunda tek bir karar bize gelmedi. Terör suçları dışında, herhangi bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan bir kişiyi iade etmiş olması Türkiye’nin talebine olumlu yanıt verildiği anlamına gelmez” demişti.
Bugüne kadar resmi olarak kaç kişinin iadesi istenmiş ve olumlu cevap alınmıştır?
İsveç’te milli değerlerimize yapılan bu saldırılara karşı yasal mevzuatında bir düzenleme yapma iradesi yetkili makamlarca açıklanmış mıdır?
Bakınız dün yayınlanan bildiride İsveç’in “Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi dâhil Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine aktif destek vereceği” belirtilmiştir. Peki bu nasıl gerçekleşecektir ve İsveç’in AB’deki gücü ne kadardır? Avrupa Birliği ülkelerinin Suriyeli sığınmacılarla ilgili tavrı bellidir. Zira Geri Kabul Anlaşması’nda bile aldığınız bu taahhüdü elde edemedik ve ülkemiz bir sığınmacı ve kaçak yabancı cennetine döndü.
Konunun bir diğer yönü Türkiye’nin AB üyeliğine üye ülkelerin tümünün mutabakatı ve oy birliği ile karar verilecek olmasıdır. Böyle bir tablo karşısında ancak bir temenni ifadesiyle varılan bu açıklama metni aziz milletimiz adına düşündürücüdür. İsveç’in bu temennisinin Türkiye’nin kaygı ve talepleriyle örtüşen yanı nedir?
ABD ile ilişkiler ise bambaşka bir boyuttadır. ABD Başkanı Biden’a İsveç’in terör örgütlerine olan desteğini soran Sayın Erdoğan, neden Sayın Biden’a başta Suriye olmak üzere ABD’nin teröre verdiği desteği sormaktan imtina etmektedir?
Aynı soru Rusya için de geçerlidir.
Öte yandan şimdi de F-16’lar konusunda ABD Kongresi’nde ileri bir tarihte alınacağı ifade edilen olumlu bir karar yeni bir başarı öyküsü olarak sunulmaktadır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. AKP iktidarının başka sahalarda yaptığı yanlışlıklar ve özellikle Türkiye’ye kaybettirdiği dış politika dengesini yeni araçlarla ve yeni tutarsızlıklarla çözmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. İsveç konusunda neticelenen tutumları tıpkı Rahip Branson, Deniz Yücel faciası ve Cemal Kaşıkçı davasında olduğu gibi bir kıskaç siyasetinden ibarettir.
Bununla birlikte F16’lar konusunun Türkiye açısından önemli olduğunun altını çizmek isteriz. Ancak F-35 konusu ve burada yaşanan kayıp, Suriye’nin kuzeyindeki durum ve diğer ambargolar ortada dururken bunlar sanki hiç olmamış gibi ikili ilişkilerin İsveç sosuna batırılması, açık söylüyorum Türk milleti ile alay etmektir.
Bu gelişmeler karşısında bir yandan da yanlış ekonomi politikaları ile ülkemizin ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atan siyasi iktidarın bu konularda aldığı ani kararların Türk milleti tarafından titizlikle irdelenmesi gerektiğini önemle vurguluyoruz.
Bizim önerimiz, söz konusu katılım teklifinin TBMM’ye sevk edilmeden önce mutlaka yukarıda bahsettiğimiz kaygılarımızı giderecek somut ve gerçekçi bir çerçeveye kavuşturulması gerektiği yönündedir. Bu tespit ve çekincelerimiz doğrultusunda ilgili protokolün TBMM’ye gelmesinden önce milletimiz adına gerekli gördüğümüz bu hususlarda nasıl bir ilerleme kaydedildiğini dikkatle takip ederek değerlendirme yapacağımızı kamuoyumuza arz ederiz.