NATO’da Madrid Yansımaları
Yıllardır teröre karşı mücadele veren Türkiye’nin sahadaki mücadelesinin yanında üyesi bulunduğu NATO’da müttefiklerince terör örgütü PKK/YPG’ye verilen aleni desteğe karşı zorlayıcı bir diplomasiyi İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvuruları üzerinden de fakto olarak (fiili) icraya koymuş durumda.
Geçmişte bir “asker sözüne” Yunanistan NATO’ya bedavadan girmişti.
Türkiye’ye karşı ahtapot gibi organize olmuş, iyi ve kötü polis rolleri ile sahnelendirilmiş, NATO’ya üye 30 devletin yanında üye olmayan diğer Batı’lı devletler ve PKK/PYD’ye destek veren Türk düşmanı terör sevici diğer dünya devletlerinin anılan örgütü desteklediklerini sağır sultan bile bilmektedir.
PKK/YPG terör örgütüne destek vermeyen ülke sayısı bir elin beş parmaklarını geçmez.
Hal böyle iken, Rusya/Ukrayna savaşı ile Avrupa’da beliren yeni jeopolitik paradigma (Rus korkusu) akabinde, NATO üyeliğine baş vuran İsveç ve Finlandiya ülkelerinin aylardır konuşulan üyelik süreçlerinde Türk vetosundan müteşekkil doğan diplomatik sıkıntıyı NATO, bir memorandum manivelası ile aşma cihetine gitmek mecburiyetinde kaldı.
Memorandum diplomatik nota, muhtıra anlamındadır.
İsveç ve Finlandiya’nın yanında PKK/YPG terör örgütüne destek veren ülkelerin başında ABD gelmektedir.
ABD, Batı nezdinde terör örgütüne yapılacak yardımları nicelik ve nitelik yönleri itibarı ile ülkeler arasında tanzim eden ve görev dağıtımı yapan baş planlayıcı ülke konumunda.
Bugün ABD, Kuzey Suriye’de PKK/YPG “kanton devletini” kurmaya başlayan ülkedir.
Türk devleti, terör destekçisi dünyaya karşı terörü önleme mücadelesi verirken iç siyasette muhalefet partilerimizin bir kısmı siyasi özerklik adı altında kökü dışardan bazı demokratik projelere katılarak partilerinin siyasi ikballerini ayrılıkçı HDP’nin bölücü oyunlarına alet etmiş durumdadırlar.
Türkiye bu oyunu iki şekilde aşar.
Ahtapot düşman bertaraf edilerek yok olur, ya da Türkiye bölünür.
Türkiye bölününce planlanan haliyle kalmaz.
Anadolu hakimiyetimiz elden gider.
Madrid’de 28-30 Haziran 2022’de yapılan NATO zirvesinde Türk diplomasisi şimdiye kadar yapamadığı terör tanımlamalarını resmî belgelere yazdırmak sureti ile hukuki belge statüsü kapsamına aldırmayı başarmış oldu.
İsveç, Finlandiya ve Türkiye arasında imzalanan “memorandum” her üç ülkeyi karşılıklı niyet beyanı ile taahhüde sokmuştur.
Belgede her devletin almak istediği ve karşılığında vermek zorunda olduğu taahhütleri vardır.
Taahhüdünden vaz geçen devlet almak istediğinden de vaz geçer.
Al gülüm ver gülüm!
Türkiye, söz konusu memorandumla mücadelesini verdiği terörü müttefikleri ile müzakere ederek yarattığı diplomatik farkındalık teröre karşı verdiği mücadelede, müttefikleri ile dayanışma içerisinde olmak istediğini, memorandum belgesi vasıtası ile dile getirerek bağıtlamış ve başarmış oldu.
Bu önemli bir kazanımdır.
Bu meyanda müttefikler, terörü, konvansiyonel saldırılar gibi tehdit edici bir unsur olarak görüp NATO’nun 5. maddesi çerçevesinde yürütülmesini memorandum ile teyit ederek öne çıkarmaları önemli ve ikinci bir kazanım olmuştur.
Türkiye bu aşamada İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliklerini değil, üyeliğe adaylıklarını kabul etmiş durumdadır.
NATO’ya üyelik uzun bir süreci kapsamaktadır.
Katılım antlaşması belgesine Türkiye veya başka bir ülke imza koymazsa üyelik gerçekleşmez.
Diğer bir aşama, katılım belgesinin Türk hükümeti tarafından TBMM’ne sunulması lazım.
Sunulan katılım belgesinin mecliste onaylanması şarttır.
Aksi taktirde İsveç ve Finlandiya ülkeleri NATO’ya üye olamazlar.
Önümüzdeki süreçte İsveç ve Finlandiya’nın belgeye koydukları taahhütleri yerine getirip getirmediklerini kontrol edecek “üç aşamalı” bir tedrici süreç söz konusudur.
Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da üzerinde yetkili TBMM’si vardır.
Süreç, her iki ülkede mukîm, sayıları 70’in üzerinde bulunan Türkiye’nin diplomatik yollarla istediği teröristleri verip vermeyecekleri ile olumlu bir koridora girip girmeyeceği kolaylıkla anlaşılacaktır.
İsveç ve Finlandiya hükümetleri terlemeye başlamıştır.
Belgenin işleyişine dair kontrol, üç ülke arasında ihdas edilen “daimî ortak mekanizma” adı ile oluşturulmuş adalet, iç işleri, dış işleri ve istihbarat uzmanlarından müteşekkil çoklu bir heyet ile yürütülecektir.
Zirvede, bir ilk olarak Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığının Türkçe ve İngilizce olarak hazırladığı “PKK/PYD/KCK kapaklı kitap” üye ülkelere dağıtıldı.
Zirveye adeta Türk diplomasisi damga vurdu!
Kitap, terör örgütünün komuta kadrosunu, organize faaliyetlerini, komuta merkezlerini tamamen deşifre etmektedir.
Kitapta fotoğraflarla, hangi PKK’lının hangi eylemleri gerçekleştirdiği, aynı teröristin PYD’ye geçip orada hangi eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, oradan KCK’ya geçip icra ettiği terör faaliyetleri bütün teröristleri kapsayacak şekilde kimlik bilgileri ile resmedilmiştir.
Bununla da yetinilmeyip, NATO çatısı altında terörle ilgili gerçekleştirilen oturumda, “iki dakikalık bir film” 30 üye ve İsveç ve Finlandiya yetkililerine seyrettirilerek terör örgütü PKK/YPG’nin birbirleri ile nasıl iç içe geçip paslaştıklarını, nasıl yardımlaştıkları anlatılarak NATO çatısı altında PKK/PYD/KCK ve FETÖ örgütlerinin isimleri ilk defa bir resmî belgede zikredilerek mezkür belgelerin hukuksal nitelik kazanmaları sağlanmıştır.
Söz konusu muhtıra, günü gününe ve titizlikle takip edilecek bir belgedir.
Türkiye’nin yıllardır NATO içinde her aşamada gündeme taşımak istediği terör mücadelesini çeşitli engellemeler sonucunda aktive edemeyip bu zirvede etkili bir şekilde gündeme taşıması devletimiz adına önemli bir eşiğin geçilmesi niteliği taşımaktadır.
Türkiye’nin bugüne dek terör, ulusal hak ve çıkarlarımıza dair diplomatik savunma ve siyasi atakları olması gereken seviyenin çok altında kalması üzüntü vericidir.
Diğer taraftan PKK/PYD terör örgütüne en az İsveç/Finlandiya kadar destek veren ABD, Almanya ve Fransa gibi devletler NATO zirvesinde yüksek sesle konuşulan terör desteği tartışmalarını kendi üzerlerine almadan yüzsüzce, soysuzca ve iki yüzlülükle dinlemiştir.
İsveç’te 50-100 terörist varsa, Almanya da Fransa da Belçika da ve Hollanda da eminim ki binlercesi vardır.
Almanya ve Fransa birçoğuna “konut” tahsis ettiği gibi “maaş” da vermektedir.
Suriye’de PKK/YPG’nin kazdığı siper, kanal ve yeraltı tahkimatlarına çimento ve demir sağlayan Fransa değil mi?
Biden, ABD başkan yardımcısı olduğu tarihlerde Türkiye’den kaçan teröristlerle görüşen adam değil mi?
Terör örgütlerini destekleyen ülkelerin arkasında duran ABD, esaslı ve kavi bir iki yüzlülükle NATO zirvesindeki terör görüşmelerini temiz, teröre bulaşmayan bir ülke gibi seyretmesi çürümüşlüklerinin bir ifadesidir.
Ne yazık ki Türkiye, siyasi platformda, yurt içinde teröre karşı henüz bir siyasi mücadele birliği sağlayamayan ve kendi ayağına kurşun sıkan şahsiyetsiz bir devlet anlayışı ile hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır.
NATO içerisinde tek Müslüman ülke konumunda bulunan, santrafor olarak ABD’nin kendi takımına transfer edip Rusya ve Çin’le yapacağı maçlarda oynatmak istediği, milli maçlarında forma giymesine müsaade edilmeyen Türkiye; emperyalist, zulümkâr çoklu bir güce karşı mücadele vermektedir.
Evrenin en zor işi tokları doyurmaktır.
ABD ve yandaşları, içerde ve dışarda, en büyük uçurum olan Türk milletinin gözünden düşmeye devam etmektedir.
Saygılarımla.
YORUMLAR