Muhalif basın kuruluşlarının kirli para trafiği de yine o malûm mafya babasının açıklamalarıyla ortalığa saçıldı.
Hakkında arama-tutuklama kararı olan Sezgin Baran Korkmaz’ın (SBK Holding sahibi) kara parasıyla beslendikleri ortaya çıkan kirli gazeteciler arasında saklanamayan kavga sayesinde kamuoyu, gazetecilik değil tetikçilik yapanları ve yuvalandıkları mekânları da öğrenmiş oldu. Bunlara da «Sözde Basın Kuruluşları» başharfleriyle «Paralel SBK» desek mi? Yakışır bence…
Sabah Gazetesi’nden Dilek Güngör hanım dünkü yazısında (Sezgin Baran’lı konular için) şöyle demişti: “Hiç tevazu etmeyeceğim. Yaklaşık 4 yıl önceydi. O dönemde gazetecisinden, bürokratına kadar herkesin mutebermiş gibi saygı gösterdiği, hatta korkudan tir tir titrediği sözde işadamıyla ilgili 4-5 yazı kaleme aldım. (……..) şimdi cengaverlik yapan gazeteci arkadaşların bir kısmı benim muteber bir işadamını karaladığımı öne sürüyordu. Bir kısmı aldığı ‘Kars Kaşar’larını yiyordu. Bir kısmı da Sezgin Baran Korkmaz’dan PR hizmeti bedellerini ıslatıyordu. Şimdi bakıyorum, Avusturya’da tutuklama kararı gelir gelmez herkesin gazetecilik aşkı alevlendi.”
Çok ağır ifadeler değil mi? İşte bu ifadelerin bir benzerini ima yollu söyledi diye malûm odakların sözcüsü bir mahfilden bir sivridilli ile kendini her daim pek muteber pek dürüst bir gazeteci olarak reklâm etmiş diğeri arasında felâket bir kavga başladı.
Cengaverler birbirini yiyedursun, Türkiye hiç değilse -şu dönemde en fazla ihtiyaç duyduğu- “iktidarı karalama yarışındakilerin hünerlerini, asıl marifetlerini” hem de birinci ağızlardan tek tek öğreniyor!.
Dilek Güngör hanım, asıl soyadı «Özbulcum» olan Sezgin Baran Korkmaz’ın (soyadını 16 yaşında Korkmaz olarak değiştirmiş) Türkiye’ye iade edilmeyeceğini zira AB ile ABD arasında 2005’te imzalanan bir iade anlaşması olduğunu ifade ediyor ve şöyle devam ediyordu:
“Türkiye de Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’ne (SİDAS) taraf… Ancak ek protokollerin büyük bölümüne henüz taraf değil. Velhasıl, ABD’nin resmi talebinin dikkate alınması büyük ihtimal… ABD’ye iade edilirse (……..) Korkmaz da en az 50 yıl ceza alır.”
Eski, haricî siyasetle alâkalı bir yazımda “bu yüzden diyorum ki, bidon kafalı ABD başkanına teşekkür etsek yeridir” demiştim. Bu son hadiseler sonrasında da, “bu yüzden, aslında mafya babası Sedat Peker’e teşekkür etsek yeridir…” diyorum. Fakat yalnız Peker’e değil, vatan-millet aşkına çalışmış; Sabah yazarı Dilek Güngör hanım ve emeği geçen herkese de teşekkür borçluyuz.
İslâmofobinin (haricî değil) dahilî önceliği
Sabah Gazetesini açmışken, İslâmofobi konusunda paralel düşündüğüm Haşmet Babaoğu’na da selâm göndereyim. Sağolsun zátıâlileri de bugünkü yazısında tıpkısının aynısı (tıpatıp) ifadelerle olmasa da İslâmofobide evvelâ dışarıya (harice) değil, içeriye (dâhile) bakmak gerektiğini ifade etmiş:
“Başka ülkelerdeki İslâmofobiye bakmak bazen hem yanıltıyor, hem de aldatıcı oluyor. Çünkü İslâm’dan korku, hattâ İslâm karşıtlığının en derin, en sabit hali doğrudan bizim toplumumuzda yer etmiştir. Tâlim terbiye ürünüdür. Yerleşiktir, sabittir, kuşaktan kuşağa aktarılır. Bu kesim çok sıkışırsa Macron’laşır: Yàni ‘Bizim İslâm’ımız olmalı, İslâm halkın eline bırakılmamalı’ havası çalmaya başlar.”
Evet, bendeniz de İslâmofobi meselesini defalarca yazdım. Tá 18 Mart 2019 tarihinde Vahdet gazetesinde “Bu İslâmofobi değil, korkuları siyasî…” başlığı ile yazmıştım.
Yakın zamanda (daha bu ayın başında, 9 Haziran’da) yine bu köşede (Başkentpostası) “Kısa kısa hal-i pür melâlimiz” başlığıyla ele almıştım.
Hani şu başörtülü bir kızımızın E. Ç. isimli vahşi tarafından yumruklandığı ve hálâ Adalet’in hakkında ne karar verdiğinden haberdar olmadığımız mesele üzerine yazmıştım:
“Kanada’da İslâmofobi varmış. Yahu biz daha kendi ülkemizdeki bu azılı din düşmanlarının saldırılarına mani olamıyoruz. Hem de İslâmcı iktidarın şu en kuvvetli zamanında!..” demiştim.
Aklın yolu bir imiş. Ha Babaoğlu demiş, ha Bitikçioğlu… 24.06.2021
YORUMLAR