Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

PARTİ MİSİNİZ YOKSA PURTU MU?

Gazeteci Fakir Yılmaz Yazdı…

Gazeteci Fakir Yılmaz Yazdı...

PARTİ MİSİNİZ YOKSA PURTU MU?
Vicdanımın sesini dinleyip, hiç kıvırmadan, ‘Aman ele olur bele olur’ demeden yaşananları olduğu gibi kalemime döken, döktükten sonra da yayınlamadan önce yazdıklarımı düzeltmenime gönderdiğimde ‘Aaaa, booooo’ denerek bu, o , şu yazımın çok ağır olduğunu, başıma iş açabileceğimi uyarısını hemen her yazımda alırım.
Bende bu geleneksel uyarı sonrası ‘Bilmiyor musun ben düşündüğümü hayata geçirdiğim gibi yazdığımı da asla silmem, geri adım atmadan olduğu gibi hatta eksik kalmışsa üstünü tamamlayarak yayınlarım’ deyip yayınladıktan sonra beni takip eden, okuyan okurlarımdan da hem kutlama hem de ‘dikkat et, sen bize lazımsın’ şeklindeki aynı uyarıları alırım.
Evet, bu kıssadan hisse olsun diye kendi düşüncelerimi, hemen her gün yazıya döküp, yazarken yaşadıklarımı anlattıktan sonra asıl konuya yazımın bugünkü başlığına gelmek istiyorum.
Malum seçim var. ben de gerek bir gazeteci gerekse kendimce duyarlı olmaya çalışan bir seçmen, vatandaş olarak parti temsilcilerini, örgüt başkanlarını, ileri gelen siyasi kimlikleri arar, sorar, konuşur, tartışır, sonrada ya haberlerime ya da bu köşeme yansıyan duygularla yazıya döker, siz okurlarımla paylaşırım. Bugünlerde aynısını yaparken, bir taraftan günlük yazımı, diğer taraftan haberlerimi yaptıktan sonra ya da arada durur falan partiyi, filan teşkilatı arar, siyasi ileri gelenlerle her zamanki yüksek ses tonumla sohbet eder, kah güler, kah üzülür bazen de bağırır, çağırır alt ve üst komşuları gece yarısı demeden uyandırır yarın yazacağım yazıyı erkenden hissettiririm.
Evet, aynen bele geçen gazetecilik günlerim içinde bazen de arabayı sürerken aynısını yapar telden yazımı yazdırırken biri bizi gözetliyor’ kameralarına yakalanıp, yıl boyu yediğim trafik cezaları birikir ve muayene günü gelip, çattığında bir cezanın beş olup, karşıma çıktığını anlasam da yansam da yazmaya, aramaya, konuşmaya devam ederken işimi yapmaya çalışmanın rahatlığı ile başımı koyduğum yastıkta paralı yollarda bittiğinden bihaber olduğum HGS’ler, köprü geçişleri sonucu yediğim cezaları nasıl ödeyeceğimi kara kara düşünürken vicdanen rahat uyurum.
İşte tam da burada yazımın bugünkü başlığına gelecek olursak son aradıklarımın arasına her seçim dönemi öncesi adı değişen ve ben dahil, seçmen ezberleyene kadar atı alıp, Üsküdar’ı geçtiğini anlamayan partiyi, eski adıyla HEDEP yeni adıyla DEM’cileri aradım. Ve gazetecilik iç güdüsüyle sorularımı sorup, kendilerine siyasi görüşü yakın bir seçmen olarak neler yaptıklarını öğrenmeye çalışıyor, yeni bir gelişme, olağanüstü bir çaba, çalışma olup olmadığını her partiye, siyasi oluşuma sorduğum sorularımla öğrenmeye, not almaya çalışıyorum.
Ve en son 3 gümrük kapısı olan ama ithalatta, ihracatta sıfır çeken, işsizlikten, yoksulluktan her yıl ortalama iki bin kişinin göç ettiği memleketin sorunlarıyla ilgili bir açıklaması olmayan, bu sorunların çözümü için bir öneri sunmayan, yaşananlar karşısında hiç ortalıkta görünmeyen DEM’in Ardahan İl Örgütünü aradığımda ilk önce Susurluk misali Kars, Ardahan arasında bulunan ve ortasından koskoca bir dere geçmesine rağmen nedense adı Susuz olan ilçeye yakın yolda gece yarısı yaşanan bir kaza ardında kol kıran sözde partililerin olduğunu öğreniyorum.
Diğer taraftan da bir diğerlerinin ince hesaplarının bu kez tutmadığı, bunlara rakip olanlarında seçim öncesi örgütü ele geçirmeye ve akraba işe koyma karşılığında yeniden CHP’li belediye başkana benim gibi saf vatandaşın oylarını pazarlama hesapları yapanların ‘Benim olsun, küçük olsun’ dedikleri partiyi beklenmedik bir ekibe kaptırdıklarını öğreniyordum.
Ve ben bununla yetinmeyip, Şişli ile Esenyurt’taki hemşo sermayesini yiyen hemşehrilerim gibi aday olup olmayacağını merak ettiğim ve Esenyurt gibi ‘Kendi adayımızı çıkaracağız’ denen ve Kürt hemşehrim Hamza’nın AK Parti’den belediye başkanı olduğu Kocaeli Dilovası’nı, ardından İstanbul Esenyurt’un DEM İlçe Örgütlerindeki dostları, arkadaşları, hevalleri aradığımda ise Ardahan’dan farklı olmayan saçma cevaplar alıyor ve ‘Ula siz partimisiniz, purtu musunuz? ya’ diyerek tartışıyor, kavgaya varan sert tartışmalar yapıyordum.
Bunlarla yetinmeyip, parti binasını çakır kafa merkezine çeviren Damal’a oradan da Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde oturup, içtikleri Fransız, İngiliz, Alaman biralarıyla kafa bulup, siyasi gelişmelerden haberdar olmak için beni arayan büyük devrimci hevallerin aramalarına cevap verip ,kendilerini dinlerken onlarında buradakilerinden farkı olmadığını anlıyor, deliriyordum.
Evet, benim bir gazeteci olarak sorduğum ‘Parti ne yapıyor, seçim geliyor adaylar kim, hangi stratejiyle seçime gidiyorsunuz?’ gibi sorularıma aldığım ‘Ya Fakir heval bizi sistem partilerine benzetme, bize ne seçimden, kim kazanmak istiyorsa ayağımıza gelmek zorunda nasılsa, boş ver sen ne yapıyorsun, neredesin,’ şeklin de saçma cevaplar alıyor, deliriyor ve ‘Ula siz parti misiniz yoksa purtumusunuz’ diyerek telefonu nazik (!) mırıldamalarla sertçe kapatıp, boşa giden zamanıma kontürlerime, enerjime acıyorum.
Ve Demirtaş’ın savunması dahil son günlerde ele aldığım onca yazıyı kime yazdığımı Demirtaşların bunlar rahat etsin diye mi hapis yattıklarına, öldürülen onca gence, çel, çocuğa acıyor, ‘lanet olsun sizin gibi ajanlar dolu partiliye’ diyor ve arkasından ‘Ya siz o eleştirdiğiniz Erdoğan’ın verdiği mücadelenin tırnağı olamayacaklara inanıp, hayatlarını kaybeden, karartan onca insana, boşa giden oylara yazık değil mi?’ diyerek daha çok gerilmeden bir yazımı daha çok terbiyeli olarak bitiriyorum.