Ortadoğu’yu kasıp kavuran, birçok devlet başkanın ya ölümüne ya da sürgününe sebep olan Arap Baharı 13 yıldır Suriye halkları için kanlı son bahar oldu. 2011 yılında başlayan iç savaş süreci zamanla adeta içinden çıkılamaz bir dünya savaşı halini almıştır. Ancak bu durumun nedenleri sadece Ortadoğu’nun yakın dönemde yaşadığı politik konjonktür değil, farklı pek çok dinamiğin bir üst akıl tarafında devreye sokulması ile ülkenin kan gölüne dönüşmesine sebep olmuştur. Ortadoğu’nun kanlı ve kirli oyun kurucuları dünden bugüne uzaktan kumanda ile birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinde “demokrasi, onur ve özgürlük” sloganıyla başlattıkları senaryolar bugün Suriye, Yemen, Libya, Lübnan ile birlikte Afrika Kıtası’nın birçok noktasında devam etmektedir. Ve aynı soykırımcı ve kanlı zihniyet 7 Ekim 2023’ten beri 7/24 durmaksızın Filistin’de bebek, çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı demeden 50 binden fazla insanı katletti. Bunca zulüm yetmezmiş gibi soykırımcı İsrail yönetimi yaptığı saldırılarda Filistinlilere ait evlerin yanı sıra sivillerin sığındığı Birleşmiş Milletlere ait yapılar, okul, hastane, cami ve kilise gibi çok sayıda sivil yerleşim yerini kasıtlı hedef alarak yıkmaktadır. Ayrıca milyonlarca insanı yerinden etmiş İsrail, 2,3 milyon Filistinliyi hayata bağlayan insani yardımların girişini de her türlü engellemeyi yaparak Filistinlilerin açlıktan dolayı ölmelerine sebep olmaktadır. Aynı İsrail 1967’de işgal, 1981’de de ilhak ettiği Doğu Akdeniz’in en stratejik ve en verimli su kaynaklarına sahip Suriye’ye ait Golan Tepeleri ‘nde belirli aralıklarda Şam’a füze ya da dron saldırıları gerçekleştirmektedir. 2019 yılında ABD Başkanı Trump uluslararası hukuk normlarını çiğneyerek %100 Suriye toprağı kabul edilen ancak fiilen İsrail işgali altında bulunan Golan Tepeleri’ni üzerindeki “İsrail egemenliğini tanıdıklarını” açıkladı. Aynı ABD’nin Suriye üzerindeki planları bunla sınırlı değil. Yıllardır dünyada ki her türlü terör örgütünün kuruluş ve bitişinden rol alan neredeyse son yarım asırdır PKK terör örgütünü desteklemektedir. Her ne kadar ABD terör örgütü PKK’yı 1997 yılından beri “Yabancı Terörist Organizasyonlar” listesinde göstermiş olsa da bu kararın gerçeği yansımadığını en iyi kendileri bilmektedir. Hatta Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı 2003’te yaptığı açıklamada PKK’nın her ne isim altında olursa olsun terör örgütü olarak kabul edildiğini açıklamıştır. Yaptığı açıklama ile uygulama arasında tam bir zıtlık var. ABD terör örgütü PKK/YPG/PYD/KCK/PJAK’ı kendisi için bir maşa silahlı güç olarak finanse etmekte ve o şekilde dizayn etmektedir. Suriye topraklarını işgal eden terör örgütü PKK/YPG bölgedeki sinsi emellerini gerçekleştirmek için sözde DEAŞ terör örgütü ile mücadele adı altında ABD ve avenelerinin her türlü desteğini almaktadır. Suriye’de yaşanan istikrarsızlıktan istifade eden terör örgütü işgal ettiği topraklarda, demokrasi ve sözde seçim adı altında bölme planları kuruyor. En büyük destekçisi ABD’nin himayesinde işgal ettiği topraklarda varlığını güçlendirmek isteyen terör örgütü PKK/YPG, sözde yerel seçim bahanesiyle meşruiyet kazanmayı amaçlıyor. Ve hepimiz biliyoruz ki bu sözde seçim öylesine ortaya atılmış bir konu değil. Bu yüzyıllık BOP bir parçasıdır. Planlı ve programlı olarak tasarlanmış olan sözde seçim daha uygun zemin olduğu an tüm dayatma ve seslere rağmen yapılmak istenecektir. Şimdilerde gündeme gelmesi hem Suriye’nin hem de Türkiye’nin nabzını ve tepkisini yoklamak içindir. Terör örgütü, Rakka, Deyrizor, Halep ve Haseke dahil toplam 4 ili, ayrıca El-Cezire (Haseke ve Kamışlı), Deyrizor, Rakka, El-Furat (Aynularap), Münbiç ve Afrin-El-Şehba ile Tabka bölgelerini kapsayacak sözde seçimi; ilk 30 Mayıs, sonrasında 11 Haziran’da ve en son açıklamalarında ise Ağustos ayında yapılacağını söyledi. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 30 Mayıs’ta Efes-2024 Tatbikatı’nda konuyla ilgili yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullanmıştı. “Bölücü terör örgütünün Suriye uzantısı, bir ‘teröristan’ kurma hedefiyle bölge halkı üzerindeki baskısını, tehditlerini ve gayretlerini yoğunlaştırdı. Örgüte boyun eğmeyen ve haraç vermeyen insanların öz topraklarından sürülmesinden, çocuk asker kullanımına kadar her yola başvuruyorlar. Meselenin DEAŞ ile mücadele olmadığı, doğrudan ülkemizi ve bölgemizi hedef alan sinsi bir planın adım adım uygulandığı anlaşılıyor. Terör örgütünün halk oylaması bahanesiyle ülkemizin ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik mütecaviz eylemlerini yakından takip ediyoruz. Daha önce de bu konudaki politikamızı çok net ortaya koyduk. Türkiye, güney sınırlarının hemen ötesinde Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinde bölücü örgütün bir ‘teröristan’ kurmasına asla izin vermeyecektir. Oldubittiler karşısında daha evvel yapılması gerekiyorsa, ne yapılması gerekiyorsa onu yaptık, aynı durumla karşılaşmamız halinde harekete geçmekten yine çekinmeyiz.” Türkiye’nin sert tepkisi PKK’nın sözde seçimi yapmasını şimdilik ertelemiştir. Türkiye, terör örgütünün işgali altındaki bölgelerde düzenlemeyi planladığı seçimlerin gayri meşru olduğunu, Suriye toprak bütünlüğüyle çeliştiğini ve Suriye topraklarının bölünmesine hazırlık niteliğinde olduğunu düşünüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı da Suriye’de yapılacak herhangi bir seçimin ancak belli koşullar sağlandıktan sonra sağlıklı bir şekilde yapılabileceğine işaret ederek, ülkede serbest, adil ve şeffaf seçim koşullarının oluşturulması gerektiğine dikkati çekmişti. Hepimiz biliyoruz ki terör örgütü ve destekçisi ABD sözde seçimle yetinmeyecek olası seçim sonrası Suriye’nin bölünmesi için düğmeye basacaklardır. Yakın coğrafyamızın ve ülkemizin huzuru içi Suriye ve Türkiye’nin biran önce masaya oturması lazım. Aksi taktirde ABD destekli bebek katili PKK/YPG terör örgütü Suriye’nin kuzeydoğusunda bir terör devletini kurma girişimini tekrarlayacaktır. Böylesi bir durum Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye sokacaktır. Son Söz: PKK/YPG terör örgütünü Kürt ile, DEAŞ terör örgütünü İslam ile, FETÖ terör örgütünü Türk ile özdeştiren her zihniyet kirli ve gayri meşrudur.
Dr. İmbat MUĞLU