Rahmetli babamı Kastamonu’nun Araç ilçesinde tanımayan yoktur.
Gençler hikayeleriyle, yaşlılar ise yaşayarak tanıdılar…
Asıl adı Halil’di ama O’nu herkes, “sağolağa” olarak bilirdi…
*
Sağolağa ?
Yaptığı yardımlarından dolayı Araç halkı “Sağolağa” adını verdi…
*
Rahmetli babam; parası olduğunda peşin, olmadığında da veresiye alışveriş yapardı…
Sonra?
Sonra aldığı tüm meyve, sebze, kuru gıda, aklınıza ne gelirse bunları arabasına koyar, köydeki evimize gidene kadar dağıtırdı…
Alanlar, “Sağol ağa” der, giderdi…
Eve geldiğinde erzakların çok azı bize kalırdı.
KIZARDIK babamıza,
” yiyeceklerimizi dağıtma, eve getir” derdik…
Huy işte, yine de değişmedi…
*
Minibüsü vardı…
Köylüleri ücretsiz taşırdı…
*
Ankara’da ikamet ettiğimiz dönemlerde de farklı değildi…
Dutluk’tan Uyanış Mahallesi’ne çıkan yokuşta, evimize gelene kadar çocuklara para dağıtırdı…
Yine KIZARDIK…
*
Kamyonumuz vardı, eskilerin meşhur Austın kamyonu…
Benzinliydi, çeşmeden su akar gibi yakıt harcardı…
“Su” deyince aklıma geldi;
1978-1980 yıları arasında mahallede su kıtlığı vardı,
evlerimize su gelmezdi…
Bidonları alıp su aramaya çıkardık…
*
Babam mahallenin dert babasıydı…
Sokak sokak gezer, kamyonuyla boş bidonları toplar, suyu doldurup getirirdi…
Yine böyle bir gün yanına beni de aldı…
Komşuların bidonlarını topladık, Dışkapı’da belediyeye ait bölgeye girdik…
Babam arabadan indi ve görevliye,
“mahallemizin suyu yok, buradan almak istiyoruz” dedi.
Görevli kişi ‘böyle bir şeyin asla mümkün olmadığını, vermeyeceğini’ söyledi.
Aralarında tartışma başladı ve kavgaya dönüştü…
Kavga sonrası babam kamyona bindi ve “mahalleli yine susuz kaldı” dedi…
Giderken arkama baktım, adamın ağzı burnu kan içindeydi…
*
Boş bidonlarla mahalleye döndük…
*
Babam, dünyanın en merhametli insanıydı…
Çok kez evimize kimsesizleri getirir, banyo yaptırır, yemek yedirip gönderirdi…
Hiç unutmam:
Çorum’lu bir Hasan Dede vardı, hemen hemen her gün karnını bizim evde doyururdu…
*
Son bir anısını anlatarak yazımı bitireyim:
*
Babam, köyümüzdeki ağaçlardan topladığı elmaları kamyona yükledikten sonra,
Araç- Karabük istikametinden doğru Ankara’ya gelirken, her durduğu yerde elma ikram eder,
Ankara girişinde ise ikramlar artar…
Son olarak evimize geldiğinde ise bir servis tabağı kadar elmayı anneme verince,
Annem, “köyden getire getire bunu mu getirdin?” der…
*
Bu hikayeyi dinleyince yine KIZMIŞTIM babama…
*
HEP KIZDIK, KIZARDIK…
Kızdığımızda da, O bize, “evi, köyü Kızılay’a bağışlayacağım” derdi…
*
Şimdi babam yok…
“Sağolağa” yok…
*
Keşke sağ olsaydı da…
Evimizi, köyümüzü Kızılay’a bağışlasaydı…
Yemin ederim üzmezdim, KIZMAZDIM…
Saygıda da kusur etmezdim…
*
Nur içinde yat babacığım.
YORUMLAR