Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Dr. İmbat Muğlu

SAVAŞIN KADINLARI

Ben mülteci değilim insanım,

senin gibi, onun gibi, onlar gibi …

Savaş ölümlere, sakatlanmalara, büyük göç hareketlerine, doğanın yok oluşuna kısacası yaşama dair olan her nesnenin yok olmasına, toplumların ise çökmesine neden olur. Hemen yanı başımızda bulunan Suriye’de yaşananlar bunun en acı örneğini oluşturmaktadır. Arap Baharı’nın etkisi ile Mart 2011’de başlayan barışçıl protestolar Esed hükümeti tarafından orantısız şiddet kullanılarak karşılık verilmesi, Suriye’de önce iç savaşa ardından onlarca uluslararası aktörlerin devreye girdiği küresel bir güç mücadelesine yol açmıştır. Onuncu yılını geride bırakan Suriye İç Savaşı başladığından itibaren milyonlarca Suriyeli, yaşam, güvenlik ve sığınma hakkı için başta Türkiye olmak üzere birçok ülkeye göç etmiştir. 10 yıllık iç savaşta bir milyondan fazla kişi hayatını kaybederken milyonlarca Suriyeli ise ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Buna göre, Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 24 Şubat 2021 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 10 bin 968 kişi artarak toplam 3 milyon 656 bin 525 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 733 bin 34’ünü (%47,4) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 589 bin 969 kişi. (%70,8).[1] Yukarıda ki veriler dışında çeşitli yol ve yöntemlerle kaçak olarak Türkiye’ye göç eden Suriyelilerin yaklaşık 500 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Suriye’nin diğer komşu ülkeleri olan Ürdün, Lübnan ve Irak ‘ta çok sayıda Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmaktadır. Birçok ülkenin sadece seyirci kaldığı Suriye Savaşı her gecen gün Suriyeliler için dramatik bir hal almaktadır. Ölümü bazen kurtuluş gibi gören halkın yoksulluğu her geçen gün daha da derinleşmektedir. Suriye’de yaşanan iç bu şekilde devam ederse son yüzyılın en kötü mülteci krizini ve insanlık dramını da yaratmış olacaktır. Savaş tarafların sebep olduğu bu zorunlu göçün getirdiği güvensiz ortamdan, risklerden ve tehlikelerden en çok kadın ve çocuklar etkilenmektedir. Suriye özelinde yaptığım birçok çalışmada yeryüzünün en masum varlıkları olan çocukları yazmıştım. Şimdi ise zorunlu göç sonucu yerinden, yurdundan uzaklara göç eden Suriyeli kadınların karşılaştıkları zorluklar ile savaş tarafları tarafından Suriye’de mahkûm edilen kadınlar ile sınır hatlarında kurulan kamplarda yaşam mücadelesi veren kadınlara değinmek istiyorum. Bizatihi yakinen şahit olduğum bu savaşta en çok mağdur olan kadınlardır.  Savaş ile ülkede hukuk kuralları ile birlikte, insani değerlerin ayaklar altına alındığı bir ortamda, kadına yönelik ihlallerin, şiddetin ve tecavüzün bir savaş silahı haline dönüşmesi, toplumsal çöküşün boyutlarını daha da derinleştirmiştir. Savaşta cephede olmadıkları halde öldürülen, sakatlanan, hapse atılan veya mülteci konumuna düşen yine milyonlarca kadındır. Suriye’de kadına yönelik tutsaklık, tehdit, şiddet ve tecavüz, adeta bir savaş silahına dönüşmüştür. Suriye’de muhalif olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan kadınların ve kız çocuklarının erkek akrabaları, onların gözleri önünde öldürülmüş, bahse konu fiile şahit olduğu gerekçesiyle pek çok kadın ve kız çocuğu da tecavüz edildikten hemen sonra katledilmiştir.[2] Öldürülme ve tecavüz dışında kadınlar başka pek çok onur kırıcı fiile uğramıştır. Örneğin, Mart 2012’de kadınlar, Karm al-Zeitoun (Humus) sokaklarındaki tankların önünde çıplak vaziyette yürümek zorunda bırakılmıştır. Aynı tarihlerde Karm al-Zeitounlu 16 yaşındaki bir kız çocuğu, kendisiyle yapılan bir röportajda, iki kadına gözlerinin önünde nasıl tecavüz edildiğini ve birkaç saat boyunca kendisinin de çırılçıplak vaziyette tankların önünde yürümeye zorlandığını anlatmıştır.[3] Suriye Savaşının her ortamında kadınların maruz kaldıkları cinsel ve toplumsal cinsiyet temelli şiddet maalesef hep en üst seviyededir. Kadınların savunmasız ve korunmasız durumlarından faydalanarak şiddet kullananlar arasında polisler, sınır güvenliğini sağlayanlar, siviller, diğer erkek mülteciler ya da mülteci kamplarında görevli sivil toplum kuruluşu çalışanları bulunmaktadır.[4]  Suriye’de eşinin, kardeşinin, babanın kısacası yakın bir akrabasının rejim karşıtı olması durumunda sorgusuz, sualsiz kadınlar tutuklanıp taciz ve şiddet sonrası ise hapse atılmaktalar. Savaş ve çatışma bölgelerindeki en korunmasız bireylerin kadınlar ve çocuklar olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda savaş mağduru kadınlar; fiziksel şiddet, cinsel şiddet ve psikolojik şiddette maruz kalmaktalar. Ayrıca hapishanelerde bulunan kadınların birçoğu çeşitli işkencelere, yaralanmalara ve cinsel istismara uğramıştır. Hapishanede yaşadığı acıları Humuslu Rana bize anlatırken gözyaşlarına hâkim olamadı. 25 yaşındaki Rana iki çocuk annesi. İç savaşın başlamasından kısa bir süre sonra 16 aylık bebeğiyle birlikte rejim askerler tarafından gözaltına alarak hapse atılmış. Suçu diğer mahkûmlar ile aynı. Barışçıl gösterilere katılmaktan başka bir şey değil. Tam üç yıl sekiz kadın tutuklu ile aynı odaya kalan Rana, bu süre zarfında bebeğinin gözü önünde hem fiziksel hem de cinsel şiddete maruz kalmış. Hapishaneye girdiğinin daha ilk haftası odasında bulunan 15 yaşındaki kız çocuğuna odadaki herkesin gözü önünde 6 kişinin tecavüz ettiğini tanıklık etmişti. Kısa bir süre sonra tanıklık ettiği o acı hadiseye bu kez kendisi ve koğuştaki tüm kadınlar maruz kalıyordu. Ağır hakaretlerle başlayan sorgulama süreci ve hemen sonrasında ise tecavüz ediliyor, sonrasında ise şiddet. Rana işkence ve tecavüz ile geçen üç yıl içerisinde aynı odada tutuklu bulunan mahkûmlardan dört tanesinin doğum yaptığına şahit olmuş ve bu yaşananları asla unutmuyor. 6 yıl önce özgürlüğüne kavuşmasına rağmen yaşadığı o acılar hem bedeninde hem de ruhunda büyük enkazlar bırakmış. Suriyeli kadınların savaşta karşılaştıkları sorunları birebir yaşayanlarında ifade ettiği gibi; karşıt görüşte olanlar tarafında yapılan fiziksel şiddet, kaba kuvvet, taciz, hakaret ve güvenlik güçleri ile cinsel ilişkiye girmek için baskıya maruz kalma olarak sıralanmaktadır. Zorunlu göç sırasında kadınların korkuları daha da artmaktadır. Çünkü bilmedikleri kişilerle sonunu bilmedikleri bir yolculuğa başlıyorlar. Bu bilinmeyenlerin doğurduğu korkuların başında taciz, tehdit, şiddet, tecavüz, insan kaçakçılarının eline düşmek, çocuklarını ve yakınlarını kaybetmek gelmektedir. Göçün nihayete kavuşması sonrası kadınları bu kez kamplarda ki yaşam koşullarından kaynaklı tehlike yada korku beklemektedir. Çadır yada konteynır kamplarında banyo ve tuvaletlerin ortak olması nedeniyle mahremiyetin olmayışı ayrıca hiç tanımadıkları kişilerle aynı yeri paylaşmaları, kadınlar başka bir korku beklemektedir. Böyle bir ortamda kadınlar, erkeklerle ortak banyo ve tuvaletleri kullanmak zorunda kalmaktadır. Irz düşmanı bazı mülteci erkekler, kadınları banyoya giderken taciz ederek kadınların stres ve korku içinde yaşamalarına sebep olmaktalar. Mülteci Suriyeli kadınların çoğunluğu korktukları için başlarına gelen taciz ve tecavüz olayları hakkında konuşmamaktalar. Bu konuşmama tacizcilerin cezasız kalmasına ve aynı şeyleri başka kadına da yapmasına maalesef zemin hazırlamaktadır. Kamplarda bunlar yaşanırken dışarıda yaşam mücadelesi veren mülteci kadınları başka bir tehlike beklemektedir. İmkân ve şartların sunduğu duruma göre Suriye sınırını aşan mülteci kadınları bu kez sığındığı ülkedeki ortamdan kaynaklı korku ve tehlikeler baş başa kalmaktalar. Suriyeli mülteci kadın bir yuva, sığınacak dört duvar için kiraladığı gayrimenkul sahiplerinden bazıları tarafında çeşitli yardım bahanesiyle ya da kira karşılığı cinsel olarak sömürülmüştür. Mülteci kadın evine, çocuklarına aş götürmek için, iş aradıklarında da benzer teklifler ile karşılaşabilmektedirler. Ayrıca savaş ile başlayan göçler sonrasında Suriyeli kadınların evlilik yaşları 14-15’e kadar düştüğü görülmektedir. Bunun en önemli sebebi, Suriyeli mülteciler küçük kızlarını yaşamakta oldukları kötü yaşam koşuları nedeniyle evlenmeye zorlamaktalar. Aileler bu erken evlilik ile yaşanan maddi zorluklara karşı bir çözüm ve kızları için ise daha güvenli bir gelecek sağlamayı umut etmektedirler. Görüldüğü üzüre, Suriyeli mülteci kadınların sömürülmeleri savaş ve çatışmalardan sonra da başka boyutlarda devam etmektedir. Bireyin en temel haklarından biri olan yaşama hakkının doğrudan tehdit edildiği Suriye’de; sonrasında ise kamp yada göç edilen yerlerde Suriyeli kadınlar insani haklarından ve diğer yaşama dair birçok hakkından da mahrum bırakılmaktadır. Kadının hiç edildiği Suriye’de her gün insanlık ölüyor. Uyan ey insan, uyan ey dünya bitsin artık bu savaş…

Dr. İmbat MUĞLU

 

[1] https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/
[2] “I lost my dignity: Sexual and gender-based violence in the Syrian Arab Republic”, Human Rights Council, Thirty-seventh session 26 February – 23 March 2018 Agenda item 4, ss. 6-7.
[3] “I lost my dignity: Sexual and gender-based violence in the Syrian Arab Republic”, Human Rights Council, Thirty-seventh session 26 February – 23 March 2018 Agenda item 4, ss. 7.
[4] Josie Ensor, “Women in Syria ‘forced to exchange sexual favours’ for UN aid”, The Telegraph, https://www.telegraph.co.uk/news/2018/02/27/women-syria-forced-exchange-sexual-favours-un-aid/ (Erişim Tarihi: 27.03.2021).  

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER