Avrupa ülkeleri tarafından Afrika’nın, ABD tarafından Ortadoğu’nun, Rusya ve Çin tarafından da bazı Asya ve Uzak Doğu ülkelerinin nasıl sömürüldüklerini çok iyi biliyoruz. Bir zamanlar Afganistan’ın ve Irak’ın kimler tarafından işgal edildiğini bir hatırlayın. Ve yakın zamanda da Suriye’nin içinde bulunduğu durumu bir düşünün! Ve Filistin… Asıl önemlisi İsrail tarafından Filistin/Gazze’deki vahşet ve soykırım: hem de bütün dünyanın gözleri önünde!.. Maalesef hiçbir güç İsrail’e dur diyemiyor! Ve İsrail hala zulmünü, vahşetini ve soykırımını devam ettiriyor.
Son çeyrek yüzyılda dünyadaki siyasi, ekonomik ve uluslararası gelişmeler bir hayli değişim ve dönüşüm gösterdi. Ülkeler arasında çıkarlar örtüşmeyince yeni savaşlar, yeni işgaller ve yeni sömürüler başladı. Kendilerini dünyanın en güçlü efendileri sayan ülkeler arasındaki ekonomik, teknolojik, askeri güç yarışı bazı ülkelerin işgaline ve sömürülmesine sebep oldu. ABD, Avrupa ve Rusya arasındaki olumsuz gelişmelerin Ukrayna-Rusya savaşını doğurduğu gibi… Öte yandan Siyonist Yahudilerin 75 yıl önce İsrail topraklarını işgal ederek 1948’de devletleştikleri gibi… İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze ve tüm Filistin toprakları… İsrail’in 75 yıldır sona ermeyen zulmü, vahşeti ve soykırımı…
Soğuk savaş dönemi sonrası tek kutuplu bir dünya üzerinde hakimiyet kurmak isteyen ABD’nin bugün içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal gidişatı hakkında kesin bir kanıya varmak için izlemiş olduğu dış politikayı çok iyi takip etmek gerekiyor. Aynı zamanda karşısında rakip olarak gördüğü ve sürekli tehdit olarak algıladığı Rusya ve Çin gibi ülkelerin tavır-tutumlarını da çok yakından izlemek gerek…
Yüzyıl önceki emperyalist/sömürgeci zihniyetle şu andaki emperyalist/sömürgeci zihniyet arasında hiçbir fark yoktur. Emperyalist/sömürgecilik zihniyeti sadece kabuk değiştirerek modernleşmiştir. Sömürgecilikte liderliği elden bırakmayan tek ülke var o da ABD’dir. Gerçi İngiltere sömürgecilikte ABD’ye bir süre hamilik yapsa da ABD’nin liderlik yapmasından hiçbir zaman rahatsız olmamıştır. Aynı şekilde Avrupa ülkeleri de… Fakat bugün yaşanan duruma bakın! Avrupa ülkeleri de İngiltere de ABD tarafından tehdit ediliyor. Bu yüzden Avrupa ülkeleri ve İngiltere ABD’ye çok öfkeliler.
İnsanlık/dünya, Ukrayna-Rusya, İsrail-Filistin/Gazze savaşlarının bir an önce sona ermesi ve barış ilan edilmesi beklentisi içindeydi. Suriye’de bu gerçekleşmişti, neden Ukrayna ve Filistin/Gazze de gerçekleşmesin!.. Suriye’de Eş-Şara liderliğinde gerçekleşen devrim, halkın birlik-beraberlik içinde etnik ve dini ayırım yapmadan demokrasiye dönüşün yolunu açtı. Suriye halkı özgürleşmiş ve içindeki tüm etnik ve dini yapıları/grupları tek devlet çatısı toplamayı başardı. Önemli olan bu durumun istikrarlı bir hale getirilmesi…
Yüzyıllardır ülkeler arasındaki tehditler, şantajlar ve baskılar günümüzde de devam etmektedir. 1. Ve 2. Dünya Savaşı’nda, ‘soğuk savaş’ döneminde, ‘soğuk Savaş’ sonrası ve günümüzde de ülkeler gerek barışta ve gerekte savaşta olsa bile birbirlerini siyasi, ekonomik, askeri, istihbarı ve psikolojik tehditlere başvurmayı sürdürmüşlerdir. Soğuk savaş döneminde Doğu ve Batı arasında (ABD, İngiltere, Avrupa ülkeleri ile Sovyetler Birliği) ve Batı ve Çin arasında yaşanan karşılıklı tehditlerin benzerleri günümüzde de devam etmektedir.
Geçmişte İran’daki Humeyni devriminden sonra ABD-İran/Humeyni, ABD-Irak/Saddam, yakın bir zamanda Ukrayna-Rusya, İsrail ve birçok Ortadoğu ülkesi arasında karşılıklı tehditler vuku bulmuştur. Şu anda bile ABD Başkanı Trump’ın Grönland ve Panama’ya sahiplenmesi ve kendi kıtasındaki komşu ülkeler dahil olmak üzere (Kanada, Panama…) Avrupa ve birçok Ortadoğu ülkesini siyasi, ekonomik, askeri ve istihbarı yönden tehdit etmesini ancak akıl tutulması olarak izah edebiliriz. Bu tehditlere günümüzden birkaç örnek vermek istiyoruz.
ABD Başkanı Trump’ın kafa karıştıran açıklamaları, İsrail’in Filistin/Gazze halkı üzerindeki zulmü, vahşeti ve soykırımı, ABD ve Avrupa ülkeleri arasında gerilim ve tansiyonun yükselmesi dünyada beklenen barışın üzerine gölge düşürüyordu. Rusya bile ABD Başkanı Trump’a güvenmediği için sürekli teyakkuzdaydı. Ukrayna-Rusya arasındaki savaşı durdurması ve barış ilan edilmesi için Suudi Arabistan’daki görüşmelerin olumlu geçtiğini açıklayan ABD Başkanı Trump, Rusya’ya heyet gönderdiğini açıklamıştı. Böylesi bir atmosfer sonrası Trump’ın “İstersem Rusya’yı mahvedebilirim ama barış istiyorum…” açıklaması üzerine (ABD Rusya’dan ateşkes beklerken) Putin’den (Kursk bölgesine yapmış olduğu ziyarette) üniformalı cevap alması ne anlama geliyordu?! Putin’den Trump’a fotoğraflı bir tehdit algısı aleni bir şekilde sırıtıyordu. Sözde Trump Putin’i çok seviyordu! Ya Putin?!
Trump’ın tehditleri bitmiyordu. İran’a müzakere çağrısı yaparak aleni bir şekilde “Umarım müzakere edersiniz çünkü askeri olarak girmemiz gerekirse bu korkunç bir şey olacak” demesi tehdit değil miydi?! İran, Trump’ın bu tehdidi karşısında ‘sert bir üslupla boyun eğmeyeceğini ve müzakere etmeyeceğini ‘açıklaması… Bu restleşmelerin ve tehditlerin akıbeti ne olacak onu da zaman gösterecektir.
Bir tehdit de İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz’dan geldi. Karz, işgal ettiği Hermon Dağı’ndan Şara’ya seslenerek “Her sabah Şam’daki başkanlık sarayında gözlerini açtığında, İsrail ordusunun kendisini Hermon’un zirvesinden izlediğini görecek” diyerek tehdit etti. Suriye Cumhurbaşkanı Şara bu tehdit karşısında ne cevap verecek diyoruz ama şimdilik suskunluğu tercih edeceğinden eminiz. Yeri ve zamanı geldiğinde elbet ki mutlaka bir cevap verilecektir.
ABD’nin hükmetme hırsı/arzusu, Avrupa’nın Rusya korkusu dünyadaki dengeleri olağanüstü etkilemişti. Öte yandan Çin bile ne kadar uzakta da olsa bütün bu gelişmeleri temkinli bir şekilde takip ediyordu. Çünkü ABD Başkanı Trump’ın Çin’e karşı Rusya Devlet Başkanı Putin’i yanına çekmek için neler yaptığını çok dikkatli bir şekilde izliyordu. ABD için Çin, Rusya’dan daha tehlikeliydi!
ABD için en büyük tehdidin Çin olduğu aşikardı. Çünkü Pentagon’un 2022 Ulusal Savunma Stratejisi raporunda Çin’in Rusya’dan daha büyük bir tehdit olduğunu açıklıyordu. Zaten Çin için yıllardır Tayvan sorunu ABD ile arasındaki en büyük gerilim sebeplerinden birisiydi. Karşılıklı küresel güç gösterileri, nükleer tehditler ve yeni silahların denenmesi… ABD için Çin, Hint-Pasifik’teki Amerikan ittifaklarını baltalamakla birlikte her geçen büyüyen bir orduya sahip olması apaçık bir tehdit unsuruydu. Bu durum ABD’nin Çin’den korktuğunun aleni bir göstergesiydi.
Bütün bu gelişmeler karşısında soğukkanlı bir şekilde barışa giden yolda ülkeler arasında diplomasi trafiği yürüterek arabuluculuk yapan bir tek ülke vardı o da Türkiye’ydi. O yüzden dünya üzerinde Türkiye’nin yıldızı parlamış ve güvenirliği artmıştı. Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşı süreci boyunca ve dünyayı kasıp-kavuran gıda krizinin çözümünde olağanüstü rol oymamıştı. Aynı şekilde Ukrayna ve Rusya arasındaki esir takasında ev sahipliği yapmıştı. Ayrıca İsrail’in Filistin üzerindeki zulüm, vahşet ve soykırımın sonlandırılması için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Suriye için başta birkaç milyon Suriye’liye kapısını açarak sahip çıkmıştır. Esad rejiminin devrilmesinde Suriye halkına ve Eş Şara liderliğindeki askeri güçlere destek vermiştir. Türkiye’nin yapmış olduğu fedakarlıkları saymakla bitiremeyiz. Şu anda bile Türkiye’den, ABD ve Avrupa ülkeleri arasındaki gerilim ve tansiyonun düşürülmesi için arabuluculuk yapması isteniyor. Türkiye, Avrupa liderleri için cazibe haline geldi! Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için adeta sıraya girmişlerdi.
Türkiye jeopolitik ve stratejik yönden ABD, Avrupa, Ortadoğu ve Asya için önemli ve merkezi bir konumda olduğunu bütün dünya biliyordu. Ayrıca daha önceki bir yazımda belirttiğim gibi Türkiye’nin siyasi, teknolojik, askeri ve istihbarı gücü ABD ve Avrupa ülkelerinin olağanüstü ilgisini çekmekle kalmıyor aynı zamanda Türkiye onların gözünde imrenilen/özenilen, takdir edilen bir ülke konumuna yükselmişti. Fransız Le Point dergisi 2025 kapağında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD Başkanı Donald Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping gibi dünya liderleri ile birlikte yer alması neyi izah ediyordu?! Türkiye’nin NATO ve AB için ne kadar önemli bir ülke olduğu yıllar sonra da olsa aleni/açık bir şekilde anlaşılmıştı. O yüzden daha şimdiden AB üyeliği için bile göz kırpmaya başladılar.