Zorluklardan Güce: Türkiye Ekonomisinin Direnişi ve Dirilişi
2019 yılında dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını, küresel sistemde büyük bir kırılmanın başlangıcı oldu. Sadece sağlık alanında değil, sosyal yaşamdan ekonomiye, tedarik zincirlerinden uluslararası ilişkiler yapısına kadar her şey sarsıldı. Maske bile tedarik edemeyen Avrupa ülkeleri, sağlık sistemlerinin ne kadar kırılgan olduğunu itiraf etmek zorunda kaldılar. Küresel üretim zincirleri koptu, ekonomik dengeler altüst oldu ve dünya yeni bir belirsizliğe sürüklendi.
Salgının ardından patlak veren çip krizi, üretimin dijital bileşenlerine bağımlılığı gözler önüne serdi. Otomotivden savunma sanayisine kadar birçok sektör durma noktasına geldi. Tüm bu süreçler, sadece ekonomik değil aynı zamanda stratejik bir yeniden yapılanmayı da zorunlu kıldı. İşte bu kırılgan tabloda Türkiye, önce ayakta kaldı, ardından büyümeye ve yeniden yapılanmaya yöneldi.
Siyasi Sabotajlara Rağmen Ayakta Kalan Bir Türkiye
Türkiye içeride ekonomik zorluklarla boğuşurken dışarıdan sistematik bir güvensizlik operasyonuna maruz kaldı. Muhalefet partileri, dış politikada Türkiye’yi yabancı başkentlere şikayet ederken içeride de kriz ortamını derinleştirmeyi kendine strateji edindi. Hatta bir muhalefet lideri çıkıp, “Türkiye’yi Mısır gibi yöneteceğiz” diyerek neye özlem duyduğunu alenen dile getirdi.
Bu tabloya rağmen Türkiye, siyasi istikrarı ve milli duruşu sayesinde yıkılmadı. Aksine her engel, daha fazla millileşme, daha fazla yerlileşme motivasyonuna dönüştü.
Ekonomide Büyüme: Rakamlar ve Gerçekler
Bugün Türkiye, pandeminin yıkıcı etkilerini geride bırakmış; sanayi üretiminden ihracata, turizmden tarıma kadar birçok alanda büyüme kaydetmiş durumda. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın tüm zorluklara rağmen gerçekleştirdiği mali disiplin ve kaynak yönetimi ile Türkiye 2024’te %3.2 lik büyüme oranını yakaladı. 2025’in ilk 6 ayı ise üretim ve istihdam artışı ile güçlü sinyaller veriyor.
Ancak bu başarılar her zaman gölgelenmek istendi. Özellikle bazı sektörlerin enflasyonist ortamı fırsata çevirmesi, vatandaşın refahını baltaladı. Otomotiv sektöründeki zamlar, ev sahiplerinin kontrolsüz artışları ve zincir marketlerin tekelleşmiş fiyat stratejileri adeta bir ekonomik fırsatçılık zinciri oluşturdu. Tüm bunlar enflasyonun sadece bir ekonomik veri değil, aynı zamanda ahlaki bir test olduğunu da gösterdi.
Savunma Sanayisi: Yüzyılın Sessiz Devrimi
Ekonomiyle paralel yürüyen bir başka alan ise Türkiye’nin savunma sanayisindeki devrimidir. İHA, SİHA, TCG Anadolu, Milli Muharip Uçak (KAAN) gibi projelerle Türkiye, sadece bölgesinde değil dünyada da oyun kurucu bir ülke haline geldi.
Ukrayna-Rusya savaşındaki denge politikası, Türkiye’nin küresel akıl ve vicdan gücünü gösterdi. Mavi Vatan’daki kararlı duruş ve Suriye’de terör koridorunu parçalayan hamleler; yalnızca askeri değil, aynı zamanda ekonomik bağımsızlığın da bir göstergesidir. Bugün Türkiye, dış politikadaki dik duruşunu iç politikada üretim ve refahla destekleyen bir pozisyona gelmiştir.
İşçi Emeği, Ekonominin Taşıyıcı Kolonudur
Bugün Türkiye’de yaklaşık 600 bin kamu işçisi, ekonominin yükünü omuzlamaktadır. Ancak ne yazık ki bazı karar mekanizmaları, bu yükü bir maliyet kalemi gibi görmeye devam ediyor. Oysa işçinin maaşı milli gelirin sadece %8’ini oluştururken, işçinin katkısı bu oranın çok daha üzerinde bir değere tekabül eder.
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan’ın, Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde yaptığı tarihi açıklama; emeğin, üretimin ve adaletin sesi olmuştur. Bir yanda yerli ve milli duruş, diğer yanda “tasarruf” adı altında kamu emekçisinin görmezden gelinmesi büyük bir çelişkidir. Tasarruf tedbirleri halktan başlanırken, başka bazı alanlara dokunulmaması sosyal adalet duygusunu zedelemiştir.
Ekonomide Yeni Türkiye Gerçeği
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye, geçmişte IMF kapılarında borç dilenen değil; kendi uydusunu fırlatan, kendi tankını yapan, kendi doğalgazını çıkaran bir ülke olmuştur. Dış yatırımlar için güvenli liman olan Türkiye, içeride ise üretim, istihdam ve ihracat üçgeninde büyümeye devam etmektedir.
Her ne kadar bazı çevreler ülkeyi güvensiz göstermek için seferber olsa da, gerçekler inkarı mümkün olmayan şekilde ortadadır. Ekonominin her alanında milli bilinçle atılan adımlar, bu ülkenin geleceğini inşa etmektedir.
Bu Ülkenin Umudu Emeğinde Gizli
Türkiye, zor yılları geride bırakıyor. Elbette hâlâ çözülmesi gereken sorunlar var. Ancak kimse unutmamalıdır ki; Türkiye ekonomisi sadece para ile değil, alın teriyle büyümektedir. O alın teri işçinin yüzünde, çiftçinin nasırında, kamu çalışanının mesaisindedir.
İşte bu yüzden, Türkiye’yi geleceğe taşıyacak olan güç; ithalat değil üretim, dışa bağımlılık değil yerli teknoloji, yabancı akıl değil milli irade olacaktır.
Bu ülke, emekçisini görmeyen anlayışı değil; emekçisini baş tacı eden vicdanı büyütecektir. Çünkü bu topraklarda büyümenin adı sadece rakam değil, adaletle yürüyen kalkınmadır.