Hızla Tükenen Doğal Su Kaynakları, İklim Kanunu ve Vahşi Madencilik

Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.

May 25, 2025 - 09:58
Hızla Tükenen Doğal Su Kaynakları, İklim Kanunu ve Vahşi Madencilik

Merhabalar Başkent Postası okurları,
Gazetemizin Mayıs ayı sayısından sevgiler, selamlar hepinize.

Uzun bir ara verdim yazılarıma. Çünkü ülkemin geçtiği süreç, sizler gibi beni de çok derinden etkiledi. Elbette ki fikirlerimizden vazgeçmedik. Elbette ki her zaman haksızlıklara, hukuksuzluklara asla sessiz kalmayacağız. Yanlış gördüğümüz her şeye "yanlış" demeye devam edeceğiz.

Yanlış demişken... Giresun Harşit Çatalağaç Köyü’nde, Alagöz Madencilik tarafından açılan maden ocağındaki zehirli atık havuzunun sularının akarsulara bırakıldığını ve nasıl bir çevre katliamı yapıldığını hepimiz günlerdir haber sitelerinden takip ediyoruz. CHP Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in bu durumu meclise taşımasına rağmen, maalesef bir sonuç alınamadı.

Üstelik ÇED raporu çıkmadan, ekosisteme vereceği zararlar incelenmeden bu havuzun yapıldığını ve atık suların akarsuya bağlandığını; vatandaşlar tarafından kayıt altına alındığını dile getiriyor çevreciler ve kapatılmasını talep ediyorlar. Çok da haklılar.

Madem dünyamız iklim krizine karşı ülkeler arası iklim kanunu anlaşması yapmaya çalışıyor, hep birlikte önlemler almaya çabalıyoruz; peki bizim derelerimiz, akarsularımız neden maden ocaklarının siyanürlü atık sularıyla zehirleniyor? Zehirlenen sulardan beslenen hayvanlar, tarım arazileri, çevreye yayılan kokuların sebep olduğu kirlilik... Bunlara nasıl göz yumuluyor?

Madem rüzgar gülü projeleriyle elektrik üretimi yapılabiliyorsa, derelerimiz HES projeleriyle neden boğuluyor? Derelerimizdeki doğal yaşam neden yok ediliyor? Balık türleri yok olmuşken, derenin sularından beslenen yaban hayvanları, börtü böcek, ormanlar, bitki örtüleri de yok ediliyor...

Neden su kaynaklarımız yabancı ülkelerin su firmalarına satılıyor? İklim Kanunu’na göre bir insanın harcayacağı su miktarı bile hesaplanacak deniliyor. Peki, o maden ocakları koca nehirleri, ırmakları kirletiyor, buna kim dur diyecek?

Madem insanlığın geleceği için düzenlemeler yapılıyor, tarım arazileri neden zehirleniyor? Neden üretilen sebze ve meyvelerde başka ülkelerde yasaklanan tarım ilaçları kullanılıyor? Sürekli ihraç edilen ürünlerimizde insan sağlığına zararlı kimyasallar bulunduğu için geri iade edildiği haberleri geliyor. Neden denetim yok?

Sadece Giresun’da değil, birçok bölgemizde vahşi madencilik yüzünden yaşam alanlarımız zehirleniyor, ormanlarımız katlediliyor.

İliç maden kazasını hatırlarsınız. 9 madencimiz, siyanür havuzundaki sızıntı yüzünden oluşan toprak kayması sonucu tonlarca toprağın altında kalarak can verdiler. Havuzun zehirli suları bölgedeki akarsulara ve vadiye aktı. Balıklar öldü, çevre yüzyıllar geçse de temizlenemez hale geldi.

Üstelik orada da çevreciler yıllarca kamuoyuna buranın zararlarını anlatmaya çalıştılar ama kimse dikkate almadı. Sonuçta olan, giden canlara ve mahvolan memleketimize oldu.

Ya Kazdağları’ndaki maden ocakları için yapılan orman katliamları? Ülkemizin akciğerleri birer birer yok ediliyor. Biz hiçbir şeyden ders almıyoruz, maalesef...

Artık bir silkelenip kendimize gelelim. Dağımız, deremiz, ormanlarımız, yaşam anılarımız yok olmadan bu "madencilik" adı altındaki çevre katliamlarına dur diyelim.

Unutmayalım ki bir savaş olacaksa eğer, bu da su savaşları olacaktır. Çünkü dünyadaki doğal su kaynakları hızla tükenmektedir. Buna rağmen biz, elimizdeki hazineleri göz göre göre yok etmekteyiz maalesef...

Havamıza, suyumuza, toprağımıza sahip çıkmak; vatanımıza ve geleceğimize sahip çıkmaktır, unutmayalım.

Bu ayki yazımın da sonuna geldik sevgili dostlarım.
Gelecek sayımızda buluşmak umuduyla, hoşça kalın.