Terörsüz Türkiye söylemi ve bölgesel gerçekler

Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.

May 14, 2025 - 00:42
Terörsüz Türkiye söylemi ve bölgesel gerçekler

TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÖYLEMİ VE BÖLGESEL GERÇEKLER

Son zamanlarda iktidar tarafından sıklıkla dile getirilen "Terörsüz Türkiye" söyleminin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamı göz ardı edilerek yalnızca duygusal bir yaklaşımla değerlendirilmesi, ülkemizin geleceği açısından ciddi sonuçlar doğurma potansiyeli taşımaktadır ve bu durumun gerçekleşmesi muhtemeldir.

BOP neydi, kısaca hatırlamak gerekirse: Proje, bölgedeki Müslüman çoğunluğa sahip yaklaşık 22 ülkenin sınırlarının yeniden çizilmesini öngörmekteydi. Bu çerçevede, dört ülkeden koparılacak topraklarla, "ikinci İsrail" olarak da nitelendirilebilecek bir Büyük Kürdistan'ın kurulması hedefleniyordu. Bu yeni devletin, aynı zamanda bölgenin önemli yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yoğunlaştığı bir coğrafyada yer alması planlanmaktaydı.

"Büyük Kürdistan" ifadesinden de anlaşılacağı üzere, ülkelerin büyümesi canlı organizmalar gibi kendiliğinden gerçekleşmez. Bir ülkenin topraklarını genişletmesinin bir yolu, diğer ülkelerin saldırı ve işgallerle parçalanıp zayıflatılması ve bu zayıflatılmış ülkelerin topraklarının önemli bir bölümüne el konulmasıdır. Tarihsel süreçler de bu durumu doğrulamaktadır.

ABD veya genel olarak Batı'nın, sözde demokrasi ve özgürlük söylemleriyle hareket ettiği iddiaları dikkate alındığında, bu coğrafyada "demokrasi" kavramı gündeme geldiğinde sendika, örgütlenme, gösteri ve yürüyüş, fikir özgürlüğü gibi unsurlar akla gelmemelidir.

Zira bu tür özgürlükler, ulusal yapıyı ve ulus devleti güçlendirme işlevi görür. Bu nedenle Batı'nın desteklediği "demokrasi" anlayışı, genel bir özgürlük ve demokrasi değil, yalnızca etnik ve dinsel kimlikler temelinde öne sürülen demokrasi ve özgürlük talepleridir. Amaç, bu tür kimliklerin belirginleşmesi ve bu kimliklere dayalı taleplerin dile getirilmesidir.

Bu süreçte, Batı'nın etnik ve dinsel kimlikçi örgütlere silah ve mühimmat desteği sağlaması ve ilgili ülkelere ekonomik ve siyasi baskı ve yaptırımlar uygulaması göz ardı edilmemelidir. Bu tür müdahalelerle ülkelerin ulus devlet yapısından uzaklaştırılarak küçük devletçiklerden oluşan federatif bir yapıya dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Irak ve Suriye'de yaşanan süreçler, "Terörsüz Türkiye" söylemiyle sıranın Türkiye'ye geldiği yönündeki endişeleri artırmaktadır.

Ancak unutulmaması gereken önemli bir nokta, dünyanın hiçbir yerinde terör örgütlerinin kendi başlarına siyasi amaçlar güdemeyeceğidir. Bu örgütler, büyük emperyalist güçlerin bölgeyi kendi çıkarlarına göre şekillendirmek için kullandıkları araçlardır. ABD güdümündeki KCK'nın, bölünmesi planlanan dört ülkede farklı isimlerle faaliyet göstermesinin temel nedeni de budur.

Yapılan açıklamalara dikkat edildiğinde, emperyalist planı görmek mümkündür. Kandil'den yapılan "Görüşmeyi, barışı yenilen taraf ister, bizim böyle bir talebimiz yok." şeklindeki açıklaması, "Biz ne zaman yenildik?" sorusunu akla getirmektedir. Aynı şekilde, Lozan ve 1924 Anayasası'nın hedef gösterilerek ulus devlet düşmanlığı yapılması da dikkat çekicidir.

Aslında, PKK'nın Kuzey Suriye'de oluşan devletçiğe katıldığı ve Türkiye'deki gücünün azaldığı genel olarak bilinmektedir.

Ancak asıl amaç, sözde "Terörsüz Türkiye" söylemiyle bir algı oluşturarak, federatif devletin altyapısını hazırlayacak Anayasa değişikliği konusunda toplumu ikna etmektir.

Başka bir açıklaması yoktur.

12-05-2025

Nusret KEBAPÇI