Sokağa İnme ve Yargıya Yönelik Eleştirilerin Riskleri
Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.

Demokrasi elbette eleştiridir, tepki vermektir, itiraz etmektir. Bazen meydanlarda, bazen ekranlarda, bazen de sandıkta… Ancak tepkilerin şekli, zamanı ve dili, bazen haklı bir davayı bile gölgede bırakabilir.
Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız bir durum var: Yargıya yönelik parmak sallamalar, meydanlara çağrılar, kamu kurumlarına güveni sarsacak sert söylemler… Bu tarz refleksler, ilk bakışta "hak arayışı" gibi görünse de, arkasında ciddi riskler barındırıyor. Risklerden bazıları:
Toplumsal kutuplaşmayı derinleştirme riski
Sokağa çıkmak, sesini duyuramayanın başvurduğu bir yol olabilir. Tarihte birçok meşru talep bu yolla dile getirilmiştir. Ancak sokak, duyguların kolayca köpürdüğü bir yerdir.
2013'te Gezi Parkı’nda yaşananlar hâlâ hafızalarda… Çevre hassasiyetiyle başlayan bir hareket, kısa sürede siyasi kamplaşmanın fitilini ateşledi. Toplum ikiye bölündü, diyalog yerini çatışmaya bıraktı…
Bugün benzer bir tabloyu tekrar yaşama riskiyle karşı karşıyayız. Protestoların dozu kaçtığında, amaç unutulur; geriye sadece gürültü ve huzursuzluk kalır…
Yargının bağımsızlığına yönelik tehditler
Yargının siyasetin etkisinde olduğuna dair eleştiriler, yıllardır gündemde. Bu eleştiriler kimi zaman haklı gerekçelere dayansa da, kullanılan dil ve yöntem çok şey belirliyor.
Yargıya doğrudan tehdit savurmak, “parmak sallayarak” süreci baskı altına almaya çalışmak, yargının bağımsızlığına yönelik yeni tartışmaları doğuruyor.
15 Temmuz 2016’daki darbe kalkışmasının ardından ABD, Batı ve muhalefet, yürütülen yargılamalar üzerinden yaptıkları eleştiriler hâlâ tartışılıyor. Oysa muhalefet o dönemde ABD ve Batı’dan ayrı özgür iradesiyle daha yapıcı bir dil kullansaydı, belki toplumun adalete olan inancı bu kadar yara almazdı.
Güvenlik güçlerine yönelik eleştirilerin tehlikesi
Benzer bir hassasiyet güvenlik güçleri için de geçerli. Terörle mücadele gibi bir konuda görev yapan kurumlara yönelik ağır ithamlar, parmak sallamalar, toplumda devlete olan güveni zedeler…
2015’te yaşanan terör saldırıları ve sonrasındaki operasyonlar sırasında yapılan bazı açıklamalar, güvenlik güçlerinin meşruiyetini tartışmaya açtı. Bu da ülke içindeki huzuru doğrudan etkiledi.
Elbette ihlaller varsa sorgulanmalı. Ancak eleştiri, tüm bir kurumu hedef almak yerine, somut olaylar üzerinden ve hukuki zeminde yapılmalıdır…
Peki muhalefet ne yapmalı?
1. İlkesel ve tutarlı bir duruş sergilemeli
Burada muhalefete büyük iş düşüyor. Siyasi pozisyon ne olursa olsun, ilkelere dayalı bir duruşun elzem olduğunu görüyoruz.
Ayrıca sokaklar yerine belgelerle, delillerle konuşmak; provokasyona açık alanlar yerine hukuk yollarını işletmek daha kalıcı ve inandırıcı sonuçlar verir. Toplumu sürekli kriz psikolojisine sokmak, sadece kutuplaşmayı derinleştirir…
2. Hukukun üstünlüğünü savunmalı
Yargı süreçleriyle ilgili değerlendirmeler yapılırken, “masumiyet karinesi”ne sadık kalınmalı. “Önce suçluluğu ispatlansın, sonra konuşalım” demek, adalete olan güveni vurgulamalı ve hukukun üstünlüğünü öne çıkarmalı.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesini vurgulamalı
Muhalefetin şeffaflık ilkesine sıkı sıkıya sarılması, kendi iç denetimini sağlam şekilde yapması, kamuoyuna net ve samimi mesajlar vermesi gerekiyor. Tutuklamalar karşısında kendini savunmak değil, hataların üzerine gidip gereğini yapmak gibi siyasi olgunluğu göstermeli.
Hukuka güveni teşvik etmeli
Toplumun adalete olan inancının zedelenmemesi için muhalefetin söylemi hem açık hem de içten olmalıdır. Her koşulda kendi kadrosunu savunmak ya da mağduriyet söylemine sığınmak yerine, “yanlış varsa gereği yapılır” demek gibi hukuka güveni teşvik ederek ilkeli duruş göstermelidir.
Son söz
Muhalefetin inandırıcılığı, kriz zamanlarında sergilediği tutumla ölçülür. Popülist ve duygusal tepkiler kısa vadede ilgi çekebilir; ancak uzun vadede güveni ve itibarı besleyen, ilkeli, dengeli ve hukuka bağlı bir duruştur.
Bu yaklaşım, sadece muhalefetin değil, demokrasinin de geleceğini sağlam bir zemine oturtur.
Demokrasi, sadece hak arama değil, aynı zamanda sorumluluk alma rejimidir…
Selam ve saygılarımla.