Kriz Değil, Sorumluluk Zamanı
Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.

Sevgili okuyucularım merhaba,
Türkiye, iç ve dış politikada yüksek tansiyonlu bir dönemden geçiyor.
Protestoların siyasal gerilimlere dönüşme riski, toplumda endişeye yol açıyor. Terör örgütleriyle bağlantılı kişilere yönelik iddialar ise gündemin en hassas konularından biri olarak öne çıkıyor.
Yolsuzluk suçlamaları ve siyasi figürlere yönelik saldırılar, kamuoyunda ciddi bir güvensizlik oluşturmaktadır. Suriye sınırındaki gelişmeler ise toplumsal huzuru tehdit eden dış kaynaklı bir unsur olarak öne çıkmaktadır.
Bu meseleler, günlük tepkilerle değil sağduyu ve kurumsal akılla ele alınmalıdır.
Bu nedenle, hem iktidar hem muhalefet popülist söylemler yerine, ilkesel bir duruş sergilemelidir.
Ortak Tehditlere Karşı Ortak Duruş
Türkiye, PKK, DEAŞ ve FETÖ gibi örgütlerle uzun süredir mücadele ediyor.
2024 yılında “İstanbul’daki Santa Maria Kilisesi ve Ankara’daki TUSAŞ’a” yönelik saldırılar, terör tehdidinin devam ettiğini göstermektedir. Bu tür saldırılar karşısında siyaset kurumu, birlik ve netlik içinde ortak bir tavır sergilemelidir.
Ancak bazı çevreler, bu saldırıların zamanlamasına ilişkin imalı açıklamaları kamuoyunun güvenini sarsmaktadır. Aynı şekilde, iktidarın bazı açıklamaları, kamuoyunda muhalefetin teröre destek verdiği izlenimi uyandırabiliyor. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor.
Bu söylemler, sorunu çözmek yerine büyütmektedir.
Kutuplaşmayı Aşmak İçin Ne Yapılmalı?
- Terör ve yolsuzluk iddiaları, siyaset üstü meseleler olarak değerlendirilmelidir.
- İktidar, kamu denetimini şeffaflaştırmalı ve özellikle büyük kamu ihalelerine yönelik iddialara açık, net ve inandırıcı yanıtlar vermelidir.
- Muhalefet de iddialarını somut belge ve bilgilerle desteklemelidir.
Protesto Hakkı ile Kamu Düzeni Arasında Denge
Öğrencilerin KYK borçları ve barınma sorunlarına dikkat çekmek için yürüyüş düzenlemiştir. Bu yürüyüş, sosyal medyada geniş yankı bulmuştur.
Ancak bazı marjinal gruplar, öğrencilerin hak arama yürüyüşünü provoke etmiş ve demokratik sınırların dışına taşımıştır.
Demokratik protesto ile kamu düzenini bozmak arasındaki sınır, zaman zaman aşılmaktadır.
Kamu düzenini tehdit eden tutumlara bir kaç örnek
- Her gösteriyi bir kalkışma gibi görmek,
- Şiddet içeren eylemlere açıkça mesafe koymamak.
- Yargıya parmak sallamak.
- Güvenlik güçlerini sürekli hedef haline getirmek.
- Provokatörlerin eylemlerini kınamamak.
- Polisin görev yapmasını engelleyenleri görmemek.
- Siyasilerin güvenlik kurumlarını tarafsızlıktan uzaklaştıran söylemler ve tutumlar.
- Devleti Batı’ya şikayet ederek, iç meseleleri uluslararası aktörlerin müdahalesine açık hâle getirmek,
Bu tutumların tamamı, toplumsal huzuru zedelemektedir.
Siyasi Şiddete Karşı Ortak Tepki
Özgür Özel’e yönelik saldırı girişimi, siyasal şiddetin ulaştığı tehlikeli noktayı gözler önüne sermiştir.
Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’na, Akşener’den Bozdağ’a kadar farklı siyasi figürler zaman zaman benzer tehditlerle karşılaştı.
Bu durum bir şeyi açıkça ortaya koyuyor: Siyasal şiddet, sadece bir partiyi değil; demokrasinin tamamını hedef alır.
Ne yapılmalıdır?
- İktidar, bu tür olaylarda hızlı ve adil bir yargı süreci işletmelidir.
- Muhalefet, saldırıları siyasi malzeme haline getirmemelidir.
Suriye Politikası ve Güvenlikte Ortak Dil
Suriye sınırındaki gelişmeler, Türkiye'nin güvenlik politikasını yeniden gündeme taşıdı.
Dış operasyonlar, içeride bazı çevreler tarafından "savaş çığırtkanlığı" olarak yorumlandı. PKK terör örgütüne yönelik operasyonlara ilişkin söylemler de bu çerçevede ele alındı. Bu söylemler, dış basında ise "Kürtlerle savaş" algısıyla yansıtıldı.
Bu tür sözler, Türkiye'nin güvenliğini zayıflatıyor ve terör örgütlerine destek oluyor. Bu nedenle siyasetçiler söylediklerine dikkat etmelidir.
Göç meselesinde de benzer bir dengesizlik var.
“Suriyelileri bir ayda göndereceğiz” gibi sloganlar, hem gerçeklikten uzak hem de toplumsal gerilimi körükleyici niteliktedir.
Göç politikaları, kısa vadeli söylemlerle değil, uzun vadeli planlamayla yürütülmelidir.
Sonuç:
İlkesel Siyaset, Ortak Sorumluluk
Türkiye’nin terörle ve yolsuzlukla mücadelesi, siyasi şiddetin önlenmesi ve sınır güvenliği önemli ve çok boyutlu sorunlardır. Bu konular, ne iktidarın ne de muhalefetin tek başına çözebileceği konular değildir.
Bu sorunların çözümü, tüm siyasi tarafların ortak çabasını gerektirir.
- Yöntem farklı olabilir ama terör konusunda siyasetçiler, aynı dili konuşmalıdır.
- İktidar, şeffaf ve hesap verebirliliği konusunda inandırıcı olmalıdır.
- Muhalefet de yalnızca eleştiren değil, çözüm üreten bir anlayışla hareket etmelidir. Yönettiği belediyelerde şeffaflık ilkesine bağlı kalarak hesap verebilirliği mutlaka uygulamalıdır.
Selam ve saygılarımla.