Milliyetçi misiniz,Muhafazakar mı?

Kasım 25, 2025 - 11:53
Milliyetçi misiniz,Muhafazakar mı?

MİLLİYETÇİ MİSİNİZ, MUHAFAZAKÂR MI?

Başlıkta böyle sorulunca, "İkisinden birisi mi olmak durumundayız? İkisi birden, yani milliyetçi muhafazakâr veya Türk-İslam Sentezcisi olamaz mıyız?" dediğinizi duyar gibi oldum. Tabii burada muhafazakârlık, aslında din ve ümmetçilik anlamında kullanılmaktadır.

Pek çok zaman bu kavramların birlikte kullanıldığına tanık olsak da, gerçekte bu kavramların bir araya gelme şansı bulunmamaktadır. Neden mi? İsterseniz, bunu tartışmadan önce bu kavramları netleştirelim:

Milliyetçilik; laikliği temel alarak milleti oluşturan bayrak, vatan, Türk ulus kimliği, ulus devlet, ortak tarih, ortak duygu ve düşüncelere dayanır. Egemenliğin millette olmasını savunur. Ekonomik ve siyasi bağımsızlığı sağlamak ve korumak için emperyalizme karşı mücadele etmek esastır.

İslamcılık (Siyasal İslam) ise; Türk ulus kimliğini ve devletini ortadan kaldırarak, ümmet üst kimliği altında tüm etnik kimlikleri alt kimlik olarak kabul eder. Onların ayrı hukuku olmasını savunur. Vatan, bağımsızlık, emperyalizm, ekonomik ve siyasi bağımsızlık gibi kavramlardan uzaktır. Sadece kendi iktidarını korumak adına herkesle iş birliği yapan bir anlayıştır.

ABD'nin parçalamak için uğraştığı birkaç laik milliyetçi ülkeyi dışında tutarsak, geri kalanların tamamının ABD emperyalizminin kuklası olması sadece tesadüfle açıklanabilir mi?

Belki içinizden, "Memleketin o kadar sorunu var. Terör örgütü liderini ziyaret etmek için gönüllü olan, bir zamanların en milliyetçi partisi... Af hakkı, Meclis'te konuşma gibi vaatlerle başı çekenler de onlar. Onlara değinseniz daha iyi olmaz mı?" diye soruyorsunuzdur. İşte tam da bu nedenle yazıyorum.

Kendini "milliyetçi muhafazakâr" veya "Türk-İslam Sentezcisi" olarak tanımlayanların muhafazadan kastettiği, özellikle siyasal İslam veya ümmetçiliktir. Peki, milliyetçilikle siyasal İslam bir araya gelebilir ve tutarlı bir ideoloji oluşturabilir mi? İşte kendini milliyetçi olarak tanımlayanların içine düştüğü çelişki tam da buradadır.

Çünkü Türk-İslam Sentezcileri kendilerine 'milliyetçi' deseler de, aslında İslami muhafazakârlığı savunmaktadırlar. Bu düşünceye göre önce millet değil, dini kimlik gelmekte; devlette dini referanslar aranmakta ve egemenlik anlayışında dini sınırlar belirleyici olabilmektedir.

Bu nedenle milliyetçiliğin temel ilkeleri göz ardı edilebilmekte:

·                    Türk milletine bağlılık yemini olan Öğrenci Andı kaldırılabilmekte,

·                    Ülkenin limanları ve kaynakları emperyalizme peşkeş çekilirken ses çıkarılmamakta,

·                    Türk ulus kimliği, Atatürk ve laik ulus devlet saldırıya uğrarken kayıtsız kalınmakta,

·                    'Kardeşlik' adı altında federasyona kapı aralanabilmektedir.

Herhangi bir siyasi parti, örgüt veya düşüncenin hem millet anlayışına dayanması hem de milli egemenlik karşıtı bir ideolojiye sahip olması mümkün olmadığından, bu durum "yarı hamilelik" benzetmesiyle ifade edilmektedir. Bu anlayışa sahip olanlar ne milliyetçi ne de ümmetçi olabilmektedir.

Ne yazık ki aynı sözde milliyetçi anlayış; ABD'nin Büyük Kürdistan projesi kapsamında dört ülkede kurduğu terör örgütlerinden birinin göstermelik silah bırakmasıyla, Suriye'de yüz bin kişilik ordu kurup devletleşmelerine rağmen, ABD adına BOP'u gerçekleştirmek için Türkiye'yi federatif yapıya sokacak anayasa değişikliğinde siyasal İslamcı düşünceye öncülük bile edebilmektedir.

Ancak şu bilinmelidir ki; bölgeye barış, demokrasi ve özgürlük ancak ABD emperyalizminin komşu ülkelerle dayanışma içinde bölgeden kovulmasıyla mümkün olacaktır. Asla kimlikler üzerinden oynanan oyunlarla ülkeyi parçalamakla değil!