35 YILLIK BİR ANIYLA 2025 YILI TURİZM HAFTASINI KARŞILAYIŞ
Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.
Başkent Postamızın kıymetli okuyucuları, öncelikle hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Yazımı, Nisan-2025 için kaleme alabildim. Mart ayı içerisinde vakit ayıramadım beni bağışlayın lütfen…
Bu yazımızda da öncelikle dünyadan ülkemize, oradan da yöremize uzanan bir bakışla, olup bitenlere kısa bir göz atmayı deneyelim derim. Ayrıca 15-22 Nisan tarihleri arası, biz turizmciler için anlamlı bir zaman dilimi olup, Turizm Haftamızdır, dolayısıyla bizi, turizm olayının içerisinde yer aldıran hususları ve başlangıç öykümüzü de sizlerle paylaşmak, adım adım kaleme aldığımız kitabımız için de işimizi kolaylaştırıcı olacaktır diye düşünmekteyim.
Şimdi, medya duyumlarıyla, dünyaya şöyle bir göz attığımızda ilk söyleyebileceğimiz sözler; yaklaşık iki yıldan beri Ukrayna’da ki savaşı hep beraber izlerken, Orta Doğuda yeni yürek yakan bir yangının acımasızca yükseldiğini fark ediyoruz; bir gece İsrail uçakları Gazze’yi hava bombardımanlarıyla esir alıyor ve bir yılı aşkın bir süredir iki milyonluk şehri yerle yeksan ediyor; bu arada, somut ve soyut kültürel miraslar, hastaneler, okullar bombalar altında yakılıyor yıkılıyor, siviller; bebek, çocuk, kadın, yaşlı, engelli, sağlık görevlisi, basın mensubu, BM görevlisi, barış gönüllüsü demeden ya toplu olarak katlediliyor ya da çok şiddetli mağduriyetler yaşıyorardı. Tüm uzlaşma görüşmeleri sonuçsuz kalıyor, yani “güçlü olan haklıdır” misali batı dünyasının orta çağ dönemi sanki geri dönmüş gibiydi…
Türkiye’ye baktığımızda geçim derdi başat problem olarak hüküm sürerken; önlenemeyen fiyat artışları dar gelirli halkı çaresiz bırakmış vaziyette. Sokaklar şiddet ve öfke esintileriyle dolu, terazinin ibresi şaşmış vaziyette, velhasıl memleketin hal ve gidişi böylesi bir şekilde gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçiyordu…
Mart ayı içerisinde İslam âlemi Gazze’de yaşanan ve bir yıla yakındır süren insanlık dramının burukluğu altında, Ramazan-ı Şerifi yaşıyor ve aynı ayın sonunda da Ramazan Bayramına kavuşuyordu. Ülkemizde ki, 9 (Dokuz) günlük idari iznin ardından ise hali vakti yerinde olanlar, turizm yörelerine akın ediyordu.
Kastamonu’ya gelince, genel manzara ülkemden hiç farklı değildi. Ama yaşadığım bu yerde aynı zamanda anılarım birikiyor daha derin yaşıyordum, dolayısıyla öncelikle, sahsımla ilgili anekdotla başlamam yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Öte yandan 35 (Otuz beş) yıl öncesine uzanan bir serüvenin başlangıcı, bizi turizmcilikle tanıştırmıştı.
Kastamonu Eğitim Fakültesi teknisyenlerimizden Durmuş Gökçetin kardeşimize Ramazan Bayramı münasebetiyle iadeyi ziyaret için gittiğimizde Sayın Bakanımız Murat Başesgioğlu’yla karşılaşmıştık. Sayın Bakanımız ve saygıdeğer eşleri, çocukluk ve okul arkadaşlarımızdı. Sohbet arasında Sayın Bakanımız, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün birbirinden ayrılacağını, İl Turizm Müdürlüklerinin kurulacağını belirterek benim Kastamonu il müdürlüğü için Valiliğe dilekçe vermemi söyledi. Ben de teveccühlerine teşekkür ettim eğer üniversiteden ayrılmadan YÖK’ün 38/B maddesiyle atanabilirsem memnuniyetle dedim. Sayın Başesgioğlu, o tarihte milletvekiliydi, Bakanımız İlhan Aküzüm’le görüşür hallederiz dedi. Teşekkür ederek ayrıldık. Bayram sonrası dilekçemi Turizm Bakanlığına iletilmek üzere Valilik Makamına sundum, sonra beklemeye koyuldum. Aylar geçti ses yok. Ankara yolu göründü bize galiba dedik ve sayın vekilimizi TBMM’de ziyaret ettikten sonra durumu öğrenmek için Turizm Bakanlığına beraber gittik. Dilekçemiz Bakan beye ulaşmamıştı, bir yerlerde sumen altı edilmişti, dilekçeyi bulduk; Gazi Eğitim Fakültesi Dekanlığından, Gazi Üniversitesi Rektörlüğünden ve YÖK Başkanlığından izinlerimizi alarak Sayın Bakan’ın özel kalemine evraklarımızı teslim ettik. Üçlü kararnamemiz hazırlanıp resmi gazetede tedviren İl müdürü olarak atamamız gerçekleşecekti o aşamaya ulaştırmıştık velhasıl… Aşağı yukarı 8(Sekiz) aylık bir mücadelenin ardından, 27 Ağustos 1990 tarihinde kararnamemiz bize tebliğ edildi ve göreve başladık. Başladık başlamasına da bir çalışma odası bile gösterilmediği gibi görevi bıraktırmak için her türlü engel tarafımıza yönlendirildi. Daha işin başında böylesi bürokratik oyunları yaşamak, akabinde de bir grup kişiden kemik yalayıcı sözlerini duyarken dönemin bürokratlarının soğuk davranışlarına muhatap olmak, işimizin hayli zor olacağı mesajını bize vermişti. Ama biz, herkese ve her şeye rağmen oldukça kararlıydık.
Evet…1990 Ağustosu ile 1993 Şubatı arasında iki buçuk yıl İl Turizm Müdürlüğü görevini yürüttük. Kastamonu’da Turizm Müdürlüğünün de ilk kuruculuk görevi bize nasip oldu. Bu göreve geldiğimizde üç temel ilkemiz vardı:
1. Bizi bu göreve layık görenleri mahcup etmemek ama kula kullukta etmemek
2. Kendimizi kendimize ispat etmek,
3. Sevdalısı olduğumuz memleketimiz Kastamonu’yu turizm alanında Türkiye ve Dünya gündemine taşımak…
Çok heyecan dolu ama büyük imkânsızlıklar içinde görevimizi sürdürdük. Bu dönem süresince; Kastamonu’nun turizm master planını, TÜREM yatırım kararını ve mahalli imkânlarla Kastamonu’nun ilk renkli turizm broşürünü… vb, bir çok faaliyeti gerçekleştirdik. Ajandamız plan ve projelerimizle doluydu. Bu işleri yaparken Müdürlüğümüzde; bir şube müdürü, bir daktilo memuru, bir ayniyat saymanı ve bir hizmetli vazifesinde arkadaşımız vardı. Ama birlikte üzülen, birlikte sevinen insanlardan oluşan bir ekiptik. Şimdi o ekibin hepsi emekli oldu, şube müdürü arkadaşım hakkın rahmetine kavuştu diğer mesai arkadaşlarımla zaman zaman yolda izde karşılaşıyor, selamlaşıyoruz; bu vesileyle kıymetli arkadaşlarıma şükranlarımı sunmayı ödenmesi gereken bir borç olarak görüyor, selam ve muhabbetlerimi bir kez daha sunuyorum.
Yalnız, dışarıda çok kalabalıktık. Ticaret ve Sanayi Odasından tutunda Kastamonu’nun güzide basın kuruluşlarına ve kıymetli Eğitim Fakültesi öğrencilerime kadar giderek gelişen düzeyde, bir turizm gönüllüleri ekibi oluşturmuştuk.
Herkes kendine şu soruyu soruyordu. “ Turizm bir görev mi? Görev ise, bu görevde üzerime düşen nedir?”
Ancak; itiraf edelim, o günlerde, ortada ciddi manada turizmde yoktu, turizmci de yoktu. Biz dâhil olmak üzere birçok insan hayal peşinde koşuyorduk. Ama gördük ki “ hayaller düşünceleri, düşünceler eylemleri, eylemler de sonuçları doğuruyor.”
Şu an Kastamonu, her yıl yüz binlerce turisti ağırlıyor ve hedef olarak ta milyonları telaffuz etmeye başlamış durumda.
Evet, İşte şimdi turizm, gerçekten bir görev oldu, sevgili turizmciler! Herkese ve her kesime önemli görevler düşüyor, bundan böyle.
İlimizde; turizmi, bilinçli ve planlı bir biçimde geliştirmek, belki de en önemli görevlerimizden birisi. Çünkü turizm denilen sektör; çok riskli, geriye dönüşü olmayan, doğayla kültürle ve konukseverlikle başa baş gitmesi elzem olan, işin en hassas tarafı da, dürüstlüğün hat safhada yaşanması gerekli olduğu bir alandır.
Ama her ne sebeptense, turizmi hep altın yumurtlayan kaza benzetirler. Bazen, öyle ihtiraslı davranışlar sergilenir ki çoğu kere zavallı kaz yok ediliverir . Bunun örnekleri, gelişmiş turistik yöre ve ülkelerde somut olarak görülmektedir.
İl Turizm Müdürlüğü görevimden ayrıldığımdan beri, Kastamonu turizmindeki gelişmeleri yakından takip ediyorum. Bunda, şüphesiz turizm alanında doktora eğitimi görmüş olmamın sorumluluğu ile memleket sevdalısı olmamın etkisi çok büyük olmuştur.
Oldukça güzel gelişmeler var. Turizm adına kültür adına. Memleketimiz Kastamonu’da.
· Vakıf eserlerimiz onarıldı ve turizme kazandırıldı.
· Doğal ve kültürel mirasımız koruma altına alınıyor.
· Turizm sektörüne yeni turizm işletmecileri giriyor.
· Konaklarımız turizm sayesinde hayat bulacak inşallah…
· Coğrafi işaretli ürünlerimiz tescillendi,
· Unesco, Turksoy, Citta slow gibi uluslararası örgüılerce kabül görmüş kültürel miraslarımız çoğalmaya başladı vb.
Ama daha yapacak çok iş var: Turizm yerel hizmet yapısını düşündüğümüzde; daha çok araştırma, daha çok eğitim, daha çok işbirliği ve daha çok denetime ihtiyaç var. Bunların yanı sıra; kolaylaştırma, tanıtma ve yatırım- ama doğaya ve kültüre duyarlı- yatırım hizmetlerini de ihmal etmemek lazımdır.
Sonuç olarak;
Turizm de hala genç bir yöreyiz. Turizm arz ve talebimizi iyi planlamamız gerek. Kendi kültür ve doğal yapımız içerisinde bir turizm yaklaşımını benimseyip, diğer yerlere model olmalıyız. Bu deryanın artık amiral gemisi Tabiat Turizmi ve Ormancılık alanında İhtisaslaşması istenen Kastamonu Üniversitesi ve de Turizm Fakültesidir. Selam ve saygılarımla…