Devletin Üzerine Örtülen Parti Bayrakları…

Bu platformda yayımlanan köşe yazıları, yazarların kişisel görüşlerini yansıtır. www.baskentpostasi.com, bu içeriklerden sorumlu tutulamaz.

Nis 20, 2025 - 13:58
Devletin Üzerine Örtülen Parti Bayrakları…

Türkiyede siyaset uzun süredir kimlikler, kamplar ve sadakatler etrafında şekilleniyor

Bugün “Önce partim, sonra devletim” diyen bir anlayış, neredeyse bir kural haline geldi…

“Önce partim, sonra devletim” zihniyetini sorgulayanlar,  taraf olmakla suçlanıyor…Peki bu noktaya nasıl geldik?

Geçmişin ayak sesleri

1970 - 1980  yılları arasında Türkiyede siyaset sadece fikirlerle değil, sokaklarda verilen fiziksel mücadelelerle yapılıyordu.

Üniversiteler, şehirler, hatta semtler, ideolojik olarak bölünmüştü. Herkes kendi mahallesinde yaşar, kendi okuluna gider, farklı düşünene selam dahi veremezdi.

Okuyabilmek, mezun olabilmek, hatta yaşamak bile bir ideolojiye sadakatle mümkün olabiliyordu. O dönemin gençlerinden beklenenler:

1.          Sokak yürüyüşlerine katılmak,

2.          Slogan atmak (ama sağ veya sol eller havaya kalkacak, dudaklar oynayacak),

3.          Kantinlerde marş söylemek (ama dudaklar oynayacak),

4.          Darp etmek, gerekiyorsa öldürmek,

5.          Hedef gösterilenin evini taşlamak,

6.          Kendi arkadaşını ihbar etmek,

7.          Talimat geldiğinde kardeşinle ve babanla bile konuşmamak…

Bu tablo bize bir şeyi açıkça anlatıyordu: Devlet yoktu… Hukukun ve adaletin yerini örgütsel sadakat almıştı…

 

Siyasi partiler, devleti değil; kendi yapılarını, güçlerini ve örgütsel sadakatı anlattılar, devleti anlatmadılar…

Ve yıllar geçti. Yöntemler değişti ama zihniyet hiç değişmedi

Bugünün demokratik gibi gönen gerçekliği

Günümüzde 70li yılların sokak şiddeti yok. Ancak onun yerini alan başka bir baskı var: Ekonomik zorunluluklar ve rüşvet…

Partiye sadakat, iş bulmanın ve ihale almanın anahtarı haline geldi. Dün dövmeden yaşayamazken, bugün “Partinin seçmeni değil, partiye sadakat gösterildiğinde” kapılar açılıyor

“Önce partim” anlayışı ile hukukun ve adaletin yerine örgütsel sadakata geçmişte olduğu gibi hâlâ devam ediliyor…

Liyakatin yerini dostluk, akrabalık, yakınlık ve örgütsel sadakatlık aldı. Ve bu anlayış, toplumu ikiye ayırdı: Bizden olanlar ve diğerleri…

Ne konuşmuyoruz, neyi görmezden geliyoruz?

1.          Senin partin çok götürdü…”

2.          “Ama senin parti de götürdü…”

3.          Ama senin parti de  dost ve akrabasını belediyeye yerleştirdi…”

4.          Partisi iktidara gelmesi için terör örgütleriyle dirsek temasına geçilerek ulusal güvenlik görmezden gelindi…”

5.          YPG terör örgütü değildir” diyerek ulusal güvenliği görmezden gelen açıklamalar yapıldı…

6.          İktidar olabilmek için ulusal güvenliği görmezden gelip PKK ve YPG terör örgütleridir demediler,

7.          Devleti, Avrupa’ya şikâyet ettiler,

8.           “Tek adam  rejimi ” tehdidiyle  terör ve yolsuzluk görmezden geliniyor…

Peki ya neyi konuşmuyoruz?

1.          90’lı yılladaki batan bankaları,

2.          40’lı ve 70’lı yılları arasında kapanan uçak fabrikalarını,

3.          Enflasyonu ve hayat pahalılığını,

4.          Üreticilerin sıkıntılarını,

5.          Devletin savunma sanayisinde geldiği noktayı,

6.         Yolsuzluklara ve rüşvete neden olan liyakatsızlığı,

7.          Liyakatsızlıkla suçlayıp, yolsuzlukla eleştirdiğimiz siyasilere benzeyenleri,

8.          İktidarın yaptıklarını ve yapmadıklarını,

9.          Terör örgütlerinin dağ kadrosundaki militanların belediyelere nasıl sızdırıldığını,

10.     Yerli ve milli ürünleri  boykot edenlerin merkez bankası ve borsadaki kayıpları,

11.     Terör ve yolsuzluğu unutturmak için   “Tek adam rejimi” tehdidiyle oluşturulan mahalle baskısını,

Çünkü bunları konuşmak, devleti öncelemeyi gerektirir. Biz ise hâlâ “önce partim” diyoruz…

“Önce partim” diyen:

1.          Terörle mücadele edemez,

2.          Terör ve yolsuzluğa karşı çıkamaz,

3.          Devletin, teröre karşı verdiği mücadeleyi göremez,

4.          PKK ve YPG’ye terör örgütleridir diyemez,

5.          Atatürk’ün askerlerine “it sürüleri” diyenleri eleştiremez,

6.          Togg,  İHA, SİHA, Kağan; Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamit sondaj gemileri gibi savunma araçlarını  alkışlayamaz,

7.          Yatırım yapmayın diye Avrupa’ya çağrıda bulunmanın ihanet olduğunu düşünemez,

 

Bir ülkenin asıl gücü, siyasi partiler değil; kurumsallaşmış, adil ve güçlü bir devlettir.

Devletin en çok ihtiyacı olan şey:
“Ö
nce devlet, sonra partimdiyebilen yürekli siyasilere ihtiyacımız vardır…

Çözüm ne?

"Benim partim" değil,"Benim devletim" diyebilenler

bu ülkeyi ayağa kaldırır…

Önce devlet, sonra her şey…

Selam ve saygılarımla