ALTI ŞUBAT DEPREMİ VE GERÇEKLER

Celalettin Kurt

Ekim 16, 2023 - 20:58
ALTI ŞUBAT DEPREMİ VE GERÇEKLER

ALTI ŞUBAT DEPREMİ VE GERÇEKLER

6 Şubat Kahramanmaraş depremi asrın en büyük felaketi, âdeta bir küçük kıyameti idi. Kahramanmaraş Pazarcık merkezinde o gece yerlerin yerinden oynaması, toprakların höykürmesi ve depremin on bir vilayete sirayet etmesi, onca acıları, dramları, sıkıntıları da beraberinde getirdi…

Deprem öncesinde uzun yıllar boyunca, deprem uzmanlarının defalarca uyarmalarına, depremin yaklaşmakta olduğunu bilimsel temellere dayandırarak anlatmalarına rağmen, ne yazık ki ilgililer tarafından hiçbir tedbir alınmadı ve sanki kara bir talih gibi, 6 Şubat depremi bütün arazlarıyla başlarımıza hışımla çöktü…

Oysa daha önce Erzincan, Niksar, Gölcük, Elazığ depremleri vuku bulmuş, binlerce insanımız bu depremlerde mağdur olmuşlar, büyük mal ve can kayıplarına uğramışlardı. Ülkemizin bir deprem kuşağında olduğu bilinmesine rağmen, daha önce olan depremlerden hiç ibret alınmaması, tedbirlere başvurulmaması yüzünden, 6 Şubat Kahramanmaraş depremi sonrası insanlarımız acıların, dertlerin, feryatların içinde kaldı…

O hengâmeli ve meşakkatli günleri yaşamayan elbette bilemez! Onca dertler, çileler, sıkıntılar öyle üst üste yığıldı ki ve insanların yaşadıkları dramlar katmerlendi, yüreklere çöreklendi. Eğer ki deprem gerçeği bilinerek daha önceden bir takım tedbir alınabilse idi, elbette ki başa gelen bu felâketler daha az zayiatlarla atlatılabilirdi…

Eğer tarım arazilerine imar ruhsatları verilmese, imar verilen yerlere sıhhatli jeolojik etütler yapılsa, bataklık alanlar doldurularak temeller atılmasa, su kaynaklarının yanlarına binalar dikilmese, yapı denetim kurumları yapılan binaları sıhhatli kontrol etselerdi, belediyeler de ahbap çavuş ilişkileriyle imar ruhsatları vermeselerdi deprem bölgelerinde sıkıntılar en az sevilerde kalırdı…

Müteahhitlerin para kazanma hırsları, yerel belediye yöneticilerinin ahbap çavuş ve rant ilişkileri ne yazık ki deprem gerçeğini yerle yeksan etti. Zemini sağlam olmayan en fazla beş kat yoğunluk verilecek yerlere on, on beş kat bina yoğunluklarının verilmesi aslında bir ihanetti ve deprem olmasıyla bu gerçek ortaya çıktı…

Şehir imar planlarında yoğunluklar verilirken nüfus sayısı hesaba katılıp; okul, sağlık ocağı, hastane sayısı, kanalizasyon, alt yapı, zemin etüdü vs. gibi şeyler planlanarak bina ruhsatları verilmesi gerekirken, bunların hepsi unutuldu ve siyasi tarafgirliklerle imar yapım ruhsatları verildi. Şehir imar planında örneğin 100 bin nüfuslu bir yere göre alt yapı, okul, hastane, sağlık ocağı planlanırken keyfi uygulamalarla verilen çok katlı bina ruhsatlarıyla nüfus sayısı arttı. Hâliyle kanalizasyon kaldırmaz, okullarda elli kişilik sınıflar oluştu, sağlık ocakları ve hastaneler kifayetsiz kaldı. Oysa bütün bunlar bir hesap kitap işiydi…

Ve bu tür yerleşim yerlerini deprem vurduğunda gerçekler de bir bir ortaya çıktı. İnsanlar can ve mal kayıplarının yanında evsiz barksız, eğitimsiz, sağlıksız kaldılar. Aslında bu bir kader değildi, “kader” denildi işin içinden çıkıldı ve suç da kadere kaldı!

Şimdi bütün bu gerçeklerden yola çıkarak, hiç değilse bundan sonra hâlâ ülkemizin muhtelif yerlerinde deprem beklentileri varken, senelerdir yapılan siyasi tarafgirliklerle, fazla para kazanma hırsıyla, ahbap çavuş ilişkileriyle müteahhitlik hizmetleri ısrarla verilmeye, yapı denetim kurumları sıhhatsiz denetimler yapmaya, tarım arazilerine imar izinleri verilmeye devam edilecek mi? Lahana ve marul tarlalarına, doldurulmuş su yataklarına on, on beş kat binalar yaptırılacak mı? Ya da “hafızayı beşer nisyanla maluldür” anlayışıyla “eski tas eski hamam” anlayışı sürdürülecek mi?

Deprem konusunda bütün gerçekler açık seçik ortadayken, hâlâ deprem gerçeğinden ders çıkarmayarak, şehir yöneticileri keyfî imar anlayışlarını ısrarla sürdürür iseler, bu da artık tevilsiz bir şekilde memlekete ihanettir. Memlekete ihanette en büyük suçtur.

Ha! Yukarıda yazdığımız gerçekler doğrultusunda herhangi bir siyasi yerel idarecinin ya da belediye başkanının tutuklandığı vaki olmuş mudur? Bu da işin ayrı bir veçhesi!...

Celâlettin KURT

KALK AYAĞA KALK ELBİSTAN

Savaştan çıkmış gibisin
Tarumarsın bu nasıl an
Doğ yeniden küllerinden
Kalk ayağa kalk Elbistan

Ver el ele, gir kol kola
Birlik olup çık zor yola
Sapma sakın sağa sola
Kalk ayağa kalk Elbistan

Hakkın ara düş peşine
Sarıl özden her işine
Huzur girsin ak düşüne
Kalk ayağa kalk Elbistan

Pınarbaşı'n aşkla aksın
Şehir dağın görklü baksın
Kaynarca'nda ışık çaksın
Kalk ayağa kalk Elbistan

Bugün çile, hüzündesin
Acıların güzündesin
Bu da geçer özündesin
Kalk ayağa kalk Elbistan

Geçtin nice zamanlardan
Çektin çıktın dumanlardan
Çık bugünde yamanlardan
Kalk ayağa kalk Elbistan

Yarınını sevda eyle
Sevdan ile sözün söyle
Güneşle, yıldızla, ayla
Kalk ayağa kalk Elbistan

Şardağı'nda keklik ötsün
Bacaların tekrar tütsün
Gamın, yasın, derdin bitsin
Kalk ayağa kalk Elbistan

Yılma sakın yorgun düşme
Kader deyip aman küsme
Dert üstüne derdin deşme
Kalk ayağa kalk Elbistan

 


Dirilirsin biliyorum
Aydınlıklar diliyorum
Hasretinle doluyorum
Kalk ayağa kalk Elbistan

Saçlarınla Ceyhan yine
Selâmlar ver doğan güne
Hazırlan da düğününe
Kalk ayağa kalk Elbistan

Buluş durma şehir köyle
Dertlerini derman eyle
Dilindeki besmeleyle
Kalk ayağa kalk Elbistan

Bağrına saplansa kama
Olsa sinen yama yama
Silkin haydi dur kıyama
Kalk ayağa kalk Elbistan

Kolay değil devdir acın
Umutlar olsun ilacın
Doğum gelsin bitsin sancın
Kalk ayağa kalk Elbistan

Ne çok öldük dostlar ne çok
Sinemize saplandı ok
Diz çökmenin faydası yok
Kalk ayağa kalk Elbistan

Meraktayım uzaklarda
Kaldın deli sazaklarda
Kalma gayrı tuzaklarda
Kalk ayağa kalk Elbistan

Celalettin KURT

 

 

 

 

 

 


ACI HABER BIÇKIN GELDİ

Acı haber bıçkın geldi
Eller yandı, diller yandı
Sanki çıktık bir savaştan
İller yandı, güller yandı

Tufan vurdu talan olduk
Acı feryat dertle dolduk
Gam yüküyle çile bulduk
Yollar yandı, sallar yandı

Feryat figan, gözler yaşlı
Acı büyük, kalp telaşlı
Nice canlar şimdi yaslı
Yıllar yandı, kullar yandı

Ağıtlar var ilimizde
Yara bere elimizde
Yok türküler dilimizde
Küller yandı, teller yandı

Antep Maraş can Hatay'da
Canlar verdik kırık fayda
Pazarcık, Elbistan zayda
Dallar yandı, kollar yandı

Yaşadık küçük kıyamet
Gönül yine de kıyam et
Kader deme, kendine yet
Yeller yandı, seller yandı

Nice yuva yıkık, dökük
Umutlar ipinden sökük
Keder sonsuz boyun bükük
Allar yandı, hâller yandı

Celalettin Kurt