Herkesin bir hikâyesi vardır anlatılası. Kimisi kendisini anlatırken, kimisi belleğinde iz bırakmış bir başkasının hikâyesini. Bazısı da kendisine benzeyenlerden yol alarak anlatır hikâyesini. Gözümüzün önünden hiç kaybolmayacak anlara şahit olmuşuzdur. Hislerimize dokunmuştur. Yüreğimize değmiştir. Öyle hayat manzaraları vardır ki, etkisi tesiri ya da büyüsü altında bırakmıştır sizleri. Nitekim her yaşanmışlığın insanda bıraktığı tesir o büyülü anların tılsımında gizli değil midir? Farklılıklarımız belki de bu yüzdendir. Birine ağır gelen öbürüne önemsiz, birine sevinçli gelen diğerine hüzün olabilmektedir.
Kuş cıvıltıları, her mevsim aynı çağrıyı mı yapıyor sanırsınız? Baharda ötüşleriyle kış günü ötüşleri aynı mıdır hiç? Rüzgâra kapılmış yaprakla, sele tutulmuş kökünden sökülen ağaçların feryadı belki de aynıdır. Tıpkı yuvasız kalmış bir kuşun ötüşü misali. Bir sokak çocuğunun ağzından çıkan dumanlar eşliğinde ve titreyen vücuduyla ağlaması gibi. Kalabalık bir iş yerinden mesai sonu servislerine koşan insanlarda da farklı düşünce ve hisler vardır; sağlam zemine telaşlı adımlarla basarken…
Evet, izlediğiniz gözlemlediğiniz her kare insanı nerelere götürmez ki? Hüzünler durağına, eşsiz bir doyum anına, neşe ve sevinçler yumağına… Yüzünüzü okşayan bir rüzgârdan tutun da gönlünüzü okşayan bir musikiye kadar. Güzel hatıraların anısına yolculuk ettirmişse ortam sizi, o büyülü zamanın atmosferine bırakmak istersiniz kendinizi. Hiç bitmesin o güzel an dersiniz. Çağrışımları sizi özlenene yolculuk yaptırıyorsa şayet! Böylesi hiç huzur vermez mi insana? Kendinizi sakin duran bir deniz suyunun hafif dalgasına bırakmış gibi. Rüzgârın önündeki yaprak gibi, gecenin ıssızlığında söylediğiniz bir şarkı gibi. O büyülü zamana bırakmak ve sürüklenmek arzusu…
Yaşanan bir “an” olmasına rağmen hissettirdikleri ise an’a ve zamana sığmayacak türdendir. Hayal kurarak uzatırsınız süreyi. Belleğiniz mazinin güzel fotoğraflarını yeniden servis eder önünüze. Tekrar tekrar yaşarsınız o güzellikleri. Velev ki, düşünmek istemeseniz dahi. Kaçmayı arzu etseniz de. Size sizi, size geçmişinizi hatırlatacak nice olay ve hisler vardır şu kısacak hayatta. Öyle değil mi? Bir yandan içinizi kanatırken diğer yandan garip biz sevinç duyduğunuz. Yüreğinizin kıpırdanışlarına, hızlı atışlarına inanmakta güçlük çektiğiniz…
Zaman kırgınlıkları ve küskünlükleri artırsa da her defasında hayata yeniden başlatsa da. Üzerine kül dökülmüş mazi, körelmiş belleğinizin önüne yeniden yeniden servis eder anlarınızı ve anılarınızı. Bir kez daha anlarsınız ki; etrafınızı çevreleyenlere rağmen, hayatınızdaki eksilmeyenler yine de önemli yer tutacaktır. Hem de bir ömür boyunca! Yeniden yaşanılması ve ulaşılması güç olmasına rağmen, o an ve anılarınız kaliteli yaşanmışlıklar olduğu için. Sizden birer parça oldukları için. Sizin yaşadıklarınız olduğu için. Her zaman peşinizden gelmeye devam edecektir. Ürkek bir ceylan misali kaçmış olsanız dahi. Bir kez yaşanmıştır o an’lar. Gün gelir an’lar da yeniden yeniden buluşursunuz. Anlar çarçabuk geçmiş olsalar da; anılar hep yakanızda, tepenizde, yanınızda ve yörenizde, kısacası en derinlerinizde değil midir? Uzaktan bizi izleyenler yâda izlediklerimizin; derinlere dalmış gidişlerini görürüz. Ani bir irkiliş sebepsiz değildir. Süzülen bir bakış, anlamsız görünen tebessümlerde öyle. Aynen bir bankta etrafı boş bakışlarla seyreden ihtiyarın gözündeki hüzünde böyledir. El ele tutuşup zıplayarak giden gençlerin hoş muhabbetlerine takılıp kalmış bir çift göz de aynı hislerdedir.
Hepsinin bir nedeni, bir hikâyesi vardır. İşin esrarı; geçmişten gelen bir ân’ı veya anıyı tekrardan yaşıyor oluşumuzda gizli değil midir?
YORUMLAR