Canım Babam,
Öyle çok hatıralar biriktirmek isterdim ki seninle, öyle çok oyunlar oynamak ve sabahlara kadar sana sıkı sıkı sarılarak uyumak, sabahlara kadar “Mem û Zîn”’i,”Ğezal ü Zaybend”i ,”Şıvane “Kurmanca’yı, “Sina-Mrü”yü (Zümrüdü Anka kuşu) ve anlatacağın daha nice hikâyeleri dinlemek… Sen bana ‘kure min raze’ (oğlum hadi uyu) dedikçe son bir kere daha söylemen için yalvarmak… Seni öyle çok tanıyabilmek, hissetmek, dokunmak, anlamak isterdim ki babacığım! Elimden tutup, beni okula bırakmanı beklemek… İlk öğrendiğim Türkçe kelimeyi akşam eve gelince defalarca sana anlatmak… Sonra da hep söylediğim Kürtçe ‘Ez ji te hez dıkım bavo’ cümlesinin ilk kez Türkçe halini öğrenip de heyecanla ‘Seni çok seviyorum baba’ demek… Seninle doyasıya el ele köy meydanında boylu boyunca yürümek, top ya da saklambaç oynamak… Büyümek ve seninle dertleşmek, köyümüzden başka köylere hatta şehirlere beraber gitmek… İlk karnemi birlikte almak ve sonra da senin benim başımı okşayarak ‘aferin oğlum’ demeni beklemek… Utana sıkıla sevdiğim ilk kızı sana anlatmak… Okumak, tabiri yerinde ise adam olmak, vatana, millete hayırlı evlat olmak… Biliyor musun babacığım tüm bunları seninle hiç deneyimleyemedim ben. Çünkü sen, ben henüz çok küçükken veda etmişsin bizlere. Sana dair ne varsa hep başkalarından, en çok da hasretinle yanıp tutuşan, ömrünü bize adayan benim canım anam, senin güzel İnci’nden büyük bir merakla dinledim. Senin ne kadar iyi bir insan olduğunu, yiğitliğini, mertliğini, adam gibi adamlığını, güler yüzlülüğünü ve beni kesinlikle çok seveceğini… En sevdiğin yemeği, içtiğin çayın demini, hep gittiğin yerleri, en sevdiğin arkadaşını ve çok daha fazlasını hep başkalarından öğrendim babacığım. Sana ait tek bir fotoğraf vardı yalnızca hep başucumda duran. O resmin arkasına da yazı yazmayı öğrendiğimde, sana hep söylediğim ve son nefesime kadar da söyleyeceğim ‘‘Seni çok seviyorum baba’ cümlesini yazmış, sonra da o güzel resmini bir kâğıda sarıp sarmalaştım. Çünkü sen son nefesini verdiğin günden beri Gülbahar ablam ne zaman adını duysa, ne zaman sana ait olan o tek fotoğrafını görse bayılır dakikalarca kendine gelemez, ayıldığı zaman bile saatlerce ağlar, ağlar, ağlar. İşte bundan ötürü benim güzel babam, bahsettiğim bu fotoğrafın hepimizin evinde başucunda ama üstü hep ya oya işlemeli bir örtü ile örtülü ya da bende olduğu gibi bir kâğıda sarılı durur. Seni hep bu fotoğrafındaki o yaşınla hayal ettim, sen benim aklımda hiç yaşlanmadın. Boyun, kilon ve yüzün hiç değişmedi, hatta saçının tek teli bile ağarmadı babam. Bir de o gözlerindeki bakış, o dahi aynı kaldı benim için. Gözlerimi ne vakit kapatsam hep tek bir halin vardır hayalimde, sana dair her şeyi ve hiç yaşayamadığımız tüm o tek bakışın içine sakladım. Hadi, dursun şimdi zaman! Gel de babacığım, yaşamadığımız her ne varsa yaşayalım birlikte. İçimde biriken onca çocukluk özlemime inat; seninle yine yeniden eksik kalmış tüm sevinçlerimizden bir dem vuralım. Say ki ben hiç büyümedim baba, sen ise hiç gitmedin. Zümrüd-ü Anka kuşunu, Kaf Dağını, Mem û Zîn’i anlatmanı çok özledim ben. Hadi, hadi bir masal daha anlat oğluna. Sana söz babam, bugün değil ama bir gün yanına geleceğim ve artık birlikte kutlayacağız o günden sonraki tüm Babalar Günü’nü. Seninle şimdiye kadar yapamadığımız her ne varsa doyasıya yapacağız sonra da.
Seni çok ama çok çok seviyorum benim canım babam…
YORUMLAR