Türkiye demokrasisi için unutulmayacak ve rezil bir kara leke olarak tarihe geçen en şerefsiz iş, merhum Başbakan Adnan Menderes‘in 60 darbesini yapanlarca 17 Eylül 1961’de idam edilmesidir. Bugün bu elim hadisenin 60’ıncı sene-i devriyesi.
1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oyla iktidara gelen ve 10 yıl süreyle başbakanlık yapan Adnan Menderes’in 17 Eylül 1961’de idam edilmesine Türkiyeliler ciddî bir tepki vermiş değillerdir. Çünkü basîretimiz yoktu.
İbret alınmayan işler ilânihâye sürer. Eğer bu rezalete hak ettiği ilgi gösterilmiş ve büyük çapta ciddî bir tepki verilmiş olsaydı bugün demokrasimizin yalnızca birkaç meselesini mütalâa ediyor olurduk.
Menderes ve kabinesindeki Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan sahte bir mahkeme kararıyla idam edildiler, failler ve kuruyası soyları hálâ keyf sürüyor. Oysa Menderes’in oğulları da karısı da kahırla vefat ettiler.
Kimdi o hain adamlar? Hayır bilemediniz paşalar falan değil. O idam mangası yalnızca emir kuluydu. Onun bunun çocuklarıydılar fakat işin başında onlar var sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Hem de fena halde.
İşin başında gizli derin güçler vardı. 12 Eylül darbesinden sonra ABD başkanına “Our boys do it” diyenler bile değildir onlar.
Onlar gizli hem pek gizli bir güçtür. ABD, Fransa, Çin dahil tüm dünyayı idare ederler. Bunları söyleyince bazıları başlıyor “yaw he he” geyiğine. Oysa asıl hakikat budur ama yalnızca basîreti olanlar için.
İngilizlerin gizli (top secret) bir tarih arşivi vardır. Bu arşiv kraliyet âilesi ve yüksek mevkideki bazı kişilere açılabiliyor. Bir de onların izin verdiği araştırmacılar belirli bazı dosyalara ulaşabiliyor.
Meselâ bizim “our boys”ların seceresi, aralarından seçilip Türkiye’nin İslâm kimliğini yok etmek için vazifelendirilen eşhas… Ve daha neler neler var o çok gizli arşivlerinde.
Dünyayı idare eden gizli güçlerin belirli bir ismi yoktur. Onlar kimi yerde Dönmeler (Sabetaycılar), kimi yerde Gizli Yahudiler kimisinde ikisi birden veya masonluk, tapınak şovalyeleri isimleriyle, hattâ feşmekân mafyası yahut darbe lobisi isimleriyle bile anılırlar ama hepsi aynı ortak merkezden emir alır. Sümme háşa kendilerini tanrı gibi görür bu derin merkezler. Kıyametin kopacağı günü bile ayarlamak isterler bu yüzden.
Feto’nun 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü gören gözlere çok şeyi gösterdi. Fakat körler ve ahmaklar için yapılacak bir şey yok. Esasen 28 Şubat çok daha fazla şey göstermişti ama bir halt anlamadığımız, “bana dokunmayan yılan bir yaşasın” dediğimiz için 15 Temmuz geldi.
Neden göremiyoruz? Eskiler buna basiretsizlik derlerdi.
Basiretsizlik astigmat, miyop, glokom, katarakt gibi bir biyolojik göz rahatsızlığı değildir ve tedavisi (rehabilitesi) için hakikaten büyük çaba gerekir. Üstelik ferdi çabalar da yetmez. İçtimaî boyutuyla da basiretsizlik ele alınmalı ve rehabilite edilmelidir ki ülke kurtulabilsin.
Basiretsizlik sirayet edicidir. Çevrenizde yeterli duyarlılık taşımayanlar çoğaldıkça sizin basiretiniz de zaaf gösterir. “Bir şeyi kırk (40) defa söylersen olur” derler hani.
Basîret hakikati görebilmek kadar, takipçisi de olabilmektir. Kendinizi trafikte bir suçluyu takip eden polis yerine koyun bir an. İşte o polisin basireti açıktır. Bir an bile suçluyu gözden kaçırmak istemez.
Aynen öyle adeta hakikat avcısı olacaksınız. Yoksa basîretiniz kaybolur, sonra da şahsiyetiniz yok olur. Ülkenize de yazık olur. 17.09.2021
YORUMLAR