BAŞKENT POSTASI YAZARLARI MERCEK ALTINDA: Mehmet Çatakçı ve Yazıları…
Değerli okuyucularım bundan sonra haftanın Cumartesi veya Pazar günleri yazılarımı rutin akışı dışında iki farklı içerikte yazacağım. Cumartesi günleri farklı konular üzerinde duracağım. Edebi, kültürel, sanat, psikolojik, felsefe, ahlak, din/inanç vs...Pazar günleri ise Başkent Postası yazarlarının yeni döneminde her birinin (her hafta bir yazarımız) bugüne kadar yazmış oldukları tüm yazılarını titiz bir şekilde gözden geçirip (okuyarak) analiz etmek olacak. Haftanın diğer günlerinde yazılarım rutin akışında devam edecek. Ayrıca başlıkta belirttiğim ‘MERCEK ALTINDA’ deyimi yanlış anlaşılmasın. Mercek Altında demek bir kişiyi, konuyu, olayı, durumu vs. titiz, dikkatli ve ayrıntılı/detaylı bir şekilde araştırmak anlamına gelmektedir.
45 yıllık gazetecilik ve yazarlık hayatımda dikkatimi en çok şey gazeteci ve yazarlar arasındaki kibir ve ego (kendini beğenmişlik) olmuştur. Oysaki birbirlerini okuyarak daha iyi anlayabilirlerdi. İşte bu gerçeği çok iyi bildiğim için Başkent Postası yazarları için farklı bir şey yapmak istedim. Buradaki asıl amacım Başkent Postası yazarlarının (ne kadar birbirlerinden farklı düşünceleri olsa da) birbirlerinin yazılarını okumasını sağlamak, aralarında bir kaynaşma/dayanışma oluşturmaktır. Aynı gemideki insanlar birbirlerini tanıması gerekmez mi?! Birbirlerini elbet ki yazılarını karşılıklı okuyarak daha iyi tanıyabilirler.
Ve bu Pazar (yani bugün) CUMHA/(Cumhur Haber Ajansı)’nın TBMM Temsilcisi ve Başkent Postası Yazarı değerli Mehmet Çatakçı, yılların gazetecilik ve yazarlık tecrübesi ışığında günümüze ve günümüz siyasi, ekonomik ve toplumsal olaylara ışık tutmaktadır. Ayrıca yazılarındaki en can alıcı, hassas ve püf noktası diyebileceğimiz sorunlara farklı bir pencereden bakmaya çalışıyor. Bu sebeple Başkent Postası yazarlarını mercek altına alıp analiz etmeye çalışarak önce Mehmet Çatakçı’dan başlamak istedim.
27 Haziran 2025 tarihli “Beyin Göçü” yazısında bir ülkenin yetişmiş, üretici ve faydalı beyinlerin yurtdışına göçlerinin o ülkenin gerileteceğinden ve felakete götüreceğinden bahsediyor. Bu konuya istatistik rakamlar vererek örneklendiriyor. Böyle bir göçün fikir yoksulluğu getireceğinin üstün de çiziyor.
4 Temmuz 2025 “Anlamak Mümkün Değil” yazısında hayat pahalılığından bahsederken bir avuç insanın lüks yaşamamasına değinerek açlık sınır içindeki insanların hali üzerinde duruyor. Trafikteki araç sayısı, AVM’ler deki restoran ve kafelerin doluluğu ve bu gidişatın turizmi nasıl etkilediğinin altını çizerek TUİK verileriyle hayat pahalılığı ve açlık sınırındaki halkın durumunu gözler önüne seriyor.
18 Temmuz 2025 “Refah İçin İsrafı Durdurmalıyız” başlığı ile de kamu kuruluşlarındaki savurganlığı örnek vererek siyasi ve ekonomik eleştirileri yanında emeklilerin içiler halini de mercek altına alıyor. O yüzden yazısının başlığında gizemli kinaye “Refah İçin İsrafı Durdurmalıyız”! derken asıl ne anlaşılması gerektiğini çok iyi izah ediyor!
25 Temmuz 2025 “TBMM Tatile Girdi” başlığı yazısında 4 ay içinde haftada 2 gün çalışan TBMM’nin tatile girmesine ironi bir bakış açısı getiriyor! Vekillerin yüksek maaşı ve tatil arasında ilginç bir bağ kurarak TBMM’de yüzlerce kanun tekliflerinin neden kanunlaştırılamadığını ve rafa kaldırıldığını sorguluyor! Meclisin sadece el kaldır in yeri olmadığı ve temsil ettikleri siyasi partilerin de ofisi olmadığının altını çiziyor.
1 Ağustos 2025 “Niçin Herkes Devlet Kapısına Koşuyor” başlıklı yazısında bu durumun sorgulanması gerektiğine işaret ederek iş garantisi, yüksek maaş cevaplarıyla aslında kendisi cevaplandırıyor. Ve sözü getiriyor özel sektöre. Kamu ayrıcalığına değinerek devletin kamu, özel diye ayırım yapmasını eleştirerek milletin köleleştirilmesine karşı tavır alıyor. Yazısının sonunda millete üstten bakan kamunun gitmesi gerektiğini, beraberce aynı gemide olunması gerektiği ve bu çarpık gidişata bir an önce son verilmesini isteyerek herkesi devlet kapısına koşturulmasının önüne geçilmesini istiyor.
8 Ağustos 2025 tarihli “TUİK Ne Yapmaya Çalışıyor, Kime Şirin Gözüküyor?” başlıklı yazısında ise TUİK ve Sendikalar arasındaki çatışmaya işaret ederek TUİK verilerini gerçek hayattaki somut verilerle çeliştiğini belirten dolaylı ifadelerle sorunun 2022 de (TUİK’in) madde sepet listesini yayından kaldırılması tarihinde başladığına dikkat çekiyor. TUİK enflasyonuna göre maaşların olması gerekenden daha az olduğunu, gıda fiyatlarının dolar bazında rekor kırdığını ve TUİK verilerinin güvenirliğinin ayrı bir sorun olduğunun altını çiziyor. Hatta TUİK verileri ile AK Parti’li birçok siyasi ve milletvekilinin düşünce ve görüşlerinin çeliştiğine vurgu yapıyor.
Mehmet Çatakçı. 15 Ağustos 2025 “Memur 2026’da 5000 TL’lik Maaşı Ne Yapsın”, 22 Ağustos 2025 “Emekli ve Çalışan Memur Neden Sokakta”, 29 Ağustos 2025 “Pahalılık Her Kesimi Vurdu Ama Turisti de Vurdu”, 5 Eylül 2025 “TUİK Biraz Sokağa Çıksın”, 10 Ekim 2025 “Türkiye’de Yarayan Kana Haline Gelen Borsa” 24 Ekim 2025 “2026’da Enflasyon Düşecek Mi?”, 31 Ekim 2025”Hukuk ve Para” başlıklı yazılarının genel içeriği hayat pahalılığı, emeklilik, TUİK ve BORSA ile ilgili olduğu için EKONOMİK içerikliydi. Zaten yazı başlıkları konunun özünü yansıtmakta! Diğer yazılarında hukuksuzluğun ülkeyi felakete götüreceğinden, Emniyet teşkilatının beklentilerinin giderilmesinden bahsederken Müslüman bir ülkelerin gözünün açılması gerektiğine vurgu yapıyor.
Ve üzerinde durmak istediğim son iki yazısı 17 Ekim 2025 “Trump Şov” başlıklı yazısında Mehmet Çatakçı, NOBEL Barış Ödülü’nü almak isteyen ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘şov üzerine şov’ yaptığından bahsediyor. Mehmet Çatakçı, kendi tabiriyle Gazze’yi bahane ederek sahneye çıkan ülke liderlerinin kendisiyle fotoğraf çektirmesine izin vermesinin tuhaflığına değiniyor. Yazısında ABD’nin dünyanın en büyük ekonomik gücü olduğuna değinerek Çin ekonomisi ile mukayese ediyor! Yani, dünyadaki ekonomik güç dengesine dikkat çekmek istiyor. Ve yazısının devamında Mehmet Çatakcı dünyadaki güç dengelerinden, gelir dağılımı, gelir süreç ve durağanlıktan bahsederek farklı bir açıdan değerlendirmeler yapıyor. Ve yazısının sonunda tek kutuplu dünya düzeninin (Çin’e rağmen: çünkü ABD’nin gerisinde!) kontrolü, hakimi ve liderinin hala ABD olduğunun özellikle altını çiziyor.