Binlerce çalışan asgari ücret 5500 lira yapılır yapılmaz işten çıkarıldı. Devlet (iktidar) halkı enflasyona ezdirmemek için çaba sarfediyor ancak kapitalist sistemin patronları bu gayretin binde birini göstermiyor, biraz olsun kârlarından eksilsin istemiyorlar…
Sonuçta aç kalan millet, kâr eden patronlar sistemi devam…
Gençlik yıllarımdan buyana binlerce yazı kaleme aldım ve bunların çoğunda “meselelerin aysberg misâli görünen kısmı değil, aslıdır çözüm bekleyen” diye yazmışımdır.
Ekonomik meselelerimizin de aslı bozuk düzendir. Türkiye’de kendi millî yapısına uygun bir ekonomi modeli de yoktur, bir idari düzen de. Din hayatımız bile bozuk düzenin kapitalist pençesine kurban veriliyor…
Anayasasında “lâik demokratik” yazan Türkiye’de devletin bir Diyanet Teşkilâtı vardır ve bu kurum tüm dinî meselelere müdahildir. O kadar ki yaklaşan Kurban Bayramı vesilesiyle mutadı olarak milletin kurbanlarına bile göz dikti bu teşkilât.
Hergün televizyonlarda sloganları “Kardeşini yaşat”. Ya öyle mi?
Madem ki kardeşimi yaşatacağım, kestiğim kurbanın etinden dinimin kurban konusundaki tavsiyelerine uyar, kendime az bir pay ayırır kalanını fakir fukaraya, konu komşumdan boğazından et geçmemişlere veririm. Neden kurbanımı elimden alıyorsun?
* * *
Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) borçları meselesi…
Dedik ya bozuk düzenin kapitalist pençesine kurban vermediğimiz bir tek yerimiz yok. Devlet üniversite okuyan yavrularımıza burs veriyor, evsiz barksız kalmasınlar diye piyasa şartalarından daha makul, ucuz barınaklar olarak yurtlar yapıyor.
Buraya kadar çok güzel, hattâ harika…
Ama kapitalist düzenin lâ’net pençesi hesap edilmiyor, çocuklardan işe girer girmez borçlarını kapatmaları isteniyor. İş bulamayanların borcu faizle katlanarak artmaya devam ediyor.
Duyum değil, kendi oğlumdan misâl vereyim:
Oğlum KYK borcunu ödemeye başlamıştı iş bulunca. Fakat şu pandemi ve ardınca sökün eden Ukrayna-Rusya savaşı piyasaları sallamış, hayat iyice zor hale gelmişti.
Oğlum kâh çalışıyor, kah işten çıkarılıyordu. Sonunda evinden bilgisayar programcılığı ile yapabildiği bir işte uzun süre kaldı. Bunun güvencesi ile de küçük 1+1 bir ev bile tutttu. Fakat üzerinden bir sene geçmeden patronu oğlumu asgari ücret artışı nedeniyle kapı önüne koyuverdi.
Devlet hálâ borcunu istiyor ve başlangıçta beş on bin lira olan borcu faizleriyle otuz bin (30.000) liraya çıktı.
Durun daha bitmedi. Çocuk sinir krizleri geçiriyor. “İşsiz kaldım ev kiramı bile ödeyemiyorum, tekrar eve döneceğim ama bu evi tutmak için ve eşyalar ve saire için bir sürü borç yaptım, üstüne bir de KYK borcum var otuz bin lira kadar ne yapayım baba?” diyor.
Bendeniz ana babamdan miras mütevazı bir evi olan ve erken emekli olduğum için düşük bir emekli maaşıyla geçinen biriyim. Yazılarımdan da beş kuruş para almadığımı bilirsiniz. Bu durumda oğluma yemek yedirmek dışında tek kuruş yardım edemem borcunu kapatsın diye.
Yine de iman sahibi Müslümanlar olarak sabrediyoruz. Fakat sabır da bir yere kadar. Geçen o maaşım yetmiyor diyen milletvekili herif öyle bir asabımı bozdu, öylesine kafamı bozdu ki ben de sinir krizleri geçirdim.
Dahası mesajlaştığım, yazılarımı hergün whatsapp üzerinden paylaştığım Hava Harp Okulu’ndan devrem, emelki Tümgeneral ve İstanbul milletvekili arkadaşımın da bu şerefsizliği “hatasız kul olmaz” sözüyle karşılaması üzerine resmen hasta oldum. Hakkımı helâl etmiyorum.
Ne devre arkadaşıma, ne maaşı yetmeyen (!) o vekile, ne de “hayır biz maaş zammı istemiyoruz, milletimiz bu haldeyken bize haram olur o paralar” demeyen, merhum Adnan Kahveci asaletini sergileyemeyen sair vekillere…
Bozuk düzen yaptı yapacağını. Belki artık yazı da yazmam. 06.07.2022
YORUMLAR