Allah cümlesinden razı olsun. Samimi dostlarım, muhterem okurlarımdan bazıları sıkça soruyorlar. “Niçin yazmıyorsunuz, yazılarınızdan neden mahrum bırakıyorsunuz bizi?” diye.
Türklerin en büyük şairi Fuzûlî ne demişti?
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil”. Bizimki de o hesap.
Fakirin yazılarını okuyan muhterem okurlardan Allah razı olsun. Şeytan o düşünceye sürüklüyor da şairin dediği gibi düşünüyorum zaman zaman. O yüzden yazılarıma ara veriyor, bir süre yazmıyorum.
Halbuki tesir edip etmemesi bizim değil Allah’ın elindedir. Bize düşen yazmak. Tesirini halketmek ise Allah’ın takdiridir.
“Allahü veliyyüt-tevfîk ve hüve ni’mel Refîk” (Muvaffakiyet en iyi dost ve en iyi yardımcı Allah’tandır. O ne güzel yolgösterendir.)
Yine “tevfik ve hidayet Allah’tandır” buyurulmuştur. Niyet hayır, akıbet hayır denilmiştir.
O hâlde biz üzerimize düşeni yapacak, tesirini, takdirini Allah’a (c.c) bırakacağız. Kulun vazifesi budur.
Bugünün insànı «kendini beğenmişlik sendromu»yla malüldür. Herkes kendini en yukarıda göstermek istiyor. Halbuki bunların bazıları “belhum adal”dir. Yàni aşağıların en aşağısı.
Bu Kur’ân tâbiri A’râf Sûresi 179. àyette geçer. Àyetin o kısmı meâlen; “Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Hattâ daha sapıkdırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir” şeklindedir
Adama sorsan beş vakit namazdan bir vaktini bile kılmamıştır. Böyle olduğu yàni Allah’ın iman mîyârı olan namazdan gafil olduğu halde konuşur da konuşur. Malûmâlileri mîyâr bir şeyin saflık derecesidir.
Birindeki imanın saflık derecesini (mîyârını) görmek isteyenler önce kişinin namazına bakmalıdır. Kişi Allah’ın huzuruna baş vakit çıkıp alnını secdeye koymuyorsa ondan daha yalancı yoktur.
Böylelerini bera’yı nezaket dinleseniz de değer vermeyiniz. Zira onlar tam da yukarıdaki A’râf Sûresi 179. àyette târif edilenlerdendir.
Zaten biraz yüz verip dinlerseniz ne denli yalancı oldukları, konuşmasının yalnızca kendini meth’ü sena amaçlı olduğunu ayan beyan görürsünüz.
Muhterem okurlarım, bendeniz böyleleriyle muhatap olmak istemem. Mecburen muhatap olduğumda da onu bana tanıştıranlar için bera’yı nezaket güler geçerim, tartışmaya girmem. Boş tenekeden çok ses çıkar, ben de onun gibi boş teneke gibi ses mi çıkarayım?
Konuşacaksam Allah için konuşurum, bir bildiğim varsa söylerim ibret alınsın, bilmiyorsam dinlerin belki bir şey öğrenebilirim diye. En azından susarım ki adam sanılayım.
Hem yazının başında söyledik ya, Türklerin en büyük şairi Fuzûlî ne demişti? “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil”.
“Hayá imandandır” buyurulmuştur. “Utanmıyorsan dilediğini yap” demişler. Adamda utanma yok. Bende utanma var. O dilediğini yapabilir ama ben yapamam.
Yàni muhterem okurlarım, kıymetli dostlarım; belki zaman zaman birlikte olduğumuzda böyleleri vır vır konuşurken neden sustuğumu merak edebilirsiniz diye yazdım bunları.
Hem boş tenekeden çıkan ses ne çirkindir öyle değil mi? 28.07.2024