Dün, «Dünya İnsàn Hakları Günü» idi.
Böylesi «özel gün»lere oldum olası karşıyım. Misâl, ana babasını senenin tek günü hatırlayan, (çoğu telefonla, pek azı yanlarına giderek) hal hatır soran, sevgileri de sahteleşmiş asrın insàn (!) tiplerinden uzağım.
Aynı şekilde senenin bir gününe hasredilen, yılın bir günü hatırlanıp gündeme getirilen insàn hakları nutuklarını da dinlemem. Yazılan çizilenleri de görmezden gelir, “hadi oradan” der geçerim.
Normal insàn beyni, 1300 ilâ 1400 gram arasında bir ağırlığa sahipmiş.
Bu ağırlıkta sağlıklı bir beyine sahip hiç kimse şu çağda böylesi bir günün mánâ ve ehemmiyeti olduğuna ikna edilemez.
Son günlerin gündemine bakın. «Çocuk Gelin» iğrenç yalanıyla bir âile ocağı mahvedildi. O psikolojisi bozuk kadın yüzünden âilesinin de canına okudu din alarjili medya.
Sonra da utanmadan sıkılmadan «Dünya İnsan Hakları Günü»nü idrâk ettiler. Neyse ki gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak beyefendi, bu fakir ve birçok gazeteci hakikati yazmıştı.
“Dünya İnsan Hakları Gününüz, kutlu, mutlu mübarek olsun!? Fahişelerin kerhanede iffet günü kutlaması gibi bir şey bu. Dünya’daki dört büyük ırktan KIZILDERİLİLER’i yokeden, KARADERİLİLER’i köleleştiren, SARI IRK’ı sömürgeleştirenlerin, son birkaç asırda dünyaya insàn hakları ve çevre dersi vermeleri garip değil mi? Daha önce kendi aralarında 100 yıl, 80 yıl, 30 yıl savaşları yapanlar, 1. Dünya savaşını, 2. Dünya savaşını çıkartanlar bunlar değil mi?
1991 e kadar aslında bir 3. Dünya savaşı olan, aynı ülkenin çocuklarını birbirine düşüren soğuk savaşı (da) bunlar çıkartmadı mı? Darbeleri yapanlar bunlar değil mi? Terörü örgütleyenler de bunlar, ama bunlar uygar batı değil mi? Bilimleri, sanatları, felsefeleri, edebiyatları, mimarileri hepsinin kökünde, başlangıcında sömürü mirası var. Derebeyleriyle kralın, askerlik ve vergi paylaşımı için yaptıkları sözleşmeyi ama nasıl insan hakları belgeseli diye yutturdular bize. Lâ’net olsun onlara ve onlara alkış dağıtanlara, onlara yardım ve yataklık edenlere.
(…….) Alın size «Çocuk Gelin» hikâyesi. Bu hikâye 2 yıl öncesine gidiyor. Basın bombayı patlattı gündem değişti. Öfke patlaması yaşayan kesim “Annenin, babanın, failin ceza alması yetmez” diye vaveyla kopartıyorlar. Aynen katılıyorum. Meselâ bu Lanzarotte’yi[1] çıkartanlar, Belediyelere Toplumsal Cinsiyet eğitim ve danışma merkezleri kurulması için tamim gönderen Türkiye Belediyeler Birliği’nin ilgililerinin de yargılanması lazım…”[2]
Muhterem okurlarım dün de bu «Çocuk Gelin» hikâyesi üzerine yazdım. Bugün A. Dilipak beyefendinin yazdıklarıyla teyid edilmiş oldu onlar.
Elbette zátıâlileri tecrübeli yazar ve araştırmacı bilge bir insàn. Hadisenin «canbaza bak» tarafına da ağırlık vermişler ki, yerden göğe haklıdırlar.
Bu din düşmanı (beynelmilel mahfillerin maşası) takım fırsatı ganimet bildi ve biz «Çocuk Gelin» masalıyla uyutulurken, Türkiye ve dünyada aleyhimize gelişen sürü sepet pis işleri gizlediler.
Onlar erdi muradına biz düştük mok çukuruna…
Neyse muhterem okur, Aklın yolu bir demişler.
Dini imanı, dâvası bir olanların da fikirleri, görüşleri aynı olur. Sağolasın, var olasın Abdurrahman Dilipak ağabey. 11.12.2022
…………………………………
[1] 25 Ekim 2007’de İspanya’nın Lanzarote Adası’nda Avrupa Konseyi üye devletleri ile diğer bazı devletler arasında ‘Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ imzalandı.
[2] A. Dilipak, dünkü Habervaktim köşe yazısından.
YORUMLAR