Güzel ülkemin güzel insanları bir çok kardeşimizin bilmediği yada unuttuğu birkaç husus hakkında bilgi paylaşmak isterim bu yazımda… Öncelikle şunu hepimiz çok iyi bilmeliyiz ki; bugünlere kolay gelmedik. Üç kıtaya hüküm sürmüş 623 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’ndan kala kala bir Anadolu kalmıştı. İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun bir uçundan diğer uçuna kadar işgal çoktan başlamıştı. Batıdan İngiliz ve Yunan, Güneyden Fransız ve İtalyan, Doğudan ve Kuzeyden Ermeniler ve Rumlar dört bir koldan Türk Milletini yok etmek için saldırıya geçmişlerdi. Dönemin idarecilerinden bir kısmı bu olaylar üzerine umudunu yitirmiş ve teslimiyete hazırlanırken Osmanlı İmparatorluğu’nun cesur yürekli yöneticileri ve Osmanlı Ordusu’nun komutanlarından Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının başlatmış olduğu milli mücadele harekâtı ile birlikte yeniden dirilen ve savaşan milletimiz tüm zorluk ve imkânsızlıklara rağmen bugün üzerinde nefes aldığımız bu toprakları kazandılar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti işte bu çok zor şartlar altında kurulmuştu. Milletimiz XIX. yüzyıl boyunca hep savaşmış, bir cepheden diğerine koşmuştu. XX. yüzyıl başlarında da Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda çarpışmıştı. Yokluk ve teknolojinin eksikliği nedeniyle bu savaşların büyük çoğunluğunu mağlubiyetle bitirmiş ve ağır yaralar almıştık. Bu savaşlar ülkenin hem maddî kaynaklarına hem de insan kaynağına epey zarar vermiştir. Bunların neticesinde ülke harap ve perişan bir haldeydi. Yeni kurulan Cumhuriyet, ecdat Osmanlı’dan tarım, sanayi ve ticareti tamamen mahvolmuş, ekonomisi bitmiş, altyapı tesisleri çok fakir bir Anadolu devralmıştı. Halk eğitimsiz, fakir ve yorgun idi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki imkânsızlıkları ve yokluklarına rağmen birçok alanda güzel ve başarılı projeler hayata geçirilmiştir. Çalkantılı geçen onca yılda bu vatanın birçok evladı kanıyla, canıyla ve malıyla bedel ödedi. Osmanlı Devleti’ni parçalamaya çalışan güçler bu kargaşadan yararlanarak çeşitli yerlerde isyanlar çıkarıyorlar, yıllardır savaşmaktan bıkan bazı askerler de birliklerini terk ederek bu isyanlara katılıyor veya çeteler oluşturarak yağmacılık ve soygun faaliyetlerine girişiyorlardı. Bu yüzden ülke tam bir kaos ortamına sürüklenmiş bulunuyordu.[1] İstiklal Mahkemeleri’nin bazı olaylarda adli hatalar yaptığı ve bir intikam aracı olarak kullanıldığına tarih şahitlik yapmıştır. Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nda değişiklik yapıldı; din politikaya alet edilememesi ve bunun vatan hıyaneti suçu sayılması TBMM’nde kabul edildi.[2] Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası dini amaçlarını siyasete alet ettiği gerekçesi ile kapatıldı. Şeyh Said ile birlikte 46 kişi Diyarbakır’da ölüm cezasına çarptırıldı. “Şapka Kanunu” yayınlandı, dini kıyafetler giymek yasaklandı. Hilafetin kaldırılması ve Osman oğullarının Türkiye dışına çıkarılması Tevhid-i Tedrisat Kanunu. Tekke ve zaviyeler ile türbelerin kapatılmasına ve türbedarlıklar ile bazı unvanların men ve ilgasına dair kanun. İsveç Medeni Hukuku’ndan uyarlanan Medeni Kanun kabul edildi. Kadın hakları genişletildi ve çok eşlilik kaldırıldı. İstiklâl Mahkemeleri kapatıldı. Anayasada mevcut olan “Devletin dini İslam’dır” hükmünün kaldırılması. Anayasa’da değişiklikler yapılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin laik devlet karakterinin açıklığa kavuşturulması. 10 Kasım 1938’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı ile “İkinci Adam” İsmet İnönü oybirliğiyle Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. “Milli Şef” olarak anılmaya başlayan İsmet İnönü döneminde özellikle gayrimüslim ticaret erbabını hedefleyen “varlık vergisi” kanunu çıkartılmıştır. Ödeme yapmayanlar çalışma kamplarına gönderilmiştir. Bu durum, CHP’nin büyük bir siyasi hatası olarak tarihe geçmiştir. 15 yıl aradan sonra Milli Kalkınma Partisi kuruldu ve çok partili hayat tekrar başladı. Kısa bir süre sonra Celal Bayar ve Adnan Menderes gibi isimlerden oluşan bir grup Demokrat Parti’yi kurdular. Türkiye’de ilk büyük devalüasyon 7 Eylül 1946 tarihinde yapılmıştır. 7 Eylül Kararları olarak adlandırılan ve Recep Peker Hükümeti’nin gerçekleştirdiği bu devalüasyonla yüzde 116 oranında bir artışla ABD dolarının fiyatı 2,83 liraya çıkarılmıştır. Demokrat Parti seçimleri kazanarak, 27 yıllık CHP’nin tek parti iktidarına seçimler yoluyla son vermiştir. “Yeter, söz milletindir!” söylemiyle yola çıkan Demokrat Parti 14 Mayıs’taki seçimlerde %53,3 oy oranı ile 416 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar olmuştur. CHP ise %39,9 oranında oy almasına rağmen ancak 69 milletvekili çıkarabildi. Yeni başlayan dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan ise Adnan Menderes olmuştur. DP iktidarının ilk icraatlarından birisi, Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasını sağlamak olmuştur. Radyodan dini program yayın yasağı kaldırıldı. Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkmıştır. Amaç, Atatürk devrimlerini korumak, Atatürk heykel ve anıtlarına saldırıların önüne geçmekti. Bu kanun halen geçerliğini korumaktadır. Ayrıca devlet dairesine Atatürk’ün portresinin konması hakkında genelge yayımlandı. 20 Eylül 1951’de Türkiye NATO’ya üye oldu. İlkokulların ders programlarına din dersi konuldu. Atatürk’ün naaşı Etnografya müzesinden alınarak Anıtkabir’e defnedilmiştir. Ecdat Osmanlı’dan kalan borçların tamamı Demokrat Parti döneminde ödendi. 2 Mayıs 1954 Genel seçimler yapıldı. Oyların %57,6’sını alan Demokrat Parti 503 sandalye kazanırken, %35,4 oy alan CHP sadece 31 milletvekili çıkarabildi. Demokrat Parti’den ayrılan 19 milletvekili, Hürriyet Partisi’ni kurdular. Bakanlar Kurulunca ortaokullarda din dersi okutulmasına karar verildi. Maliye, İstanbul’da hazineye ait 10 bin arsa ve 500 binayı satışa çıkardı. 27 Ekim 1957 Genel Seçimler yapıldı. Oyların % 47,9’unu alan DP 424, % 41,1’ini alan CHP: 178, % 7,1’ini alan CMP (Cumhuriyetçi Millet Partisi) 4, % 3,8’ini alan HP (Hürriyet Partisi) 2 ve bağımsızlar 2 milletvekili çıkardı. Toplam 610 milletvekili seçildi. Seçim sonuçları tartışmalara neden olmuş. En vahim olaylar Gaziantep’te yaşanmış, seçimi ilkönce CHP’nin kazandığı ilan edilmiş, sonra bu karar değiştirilmiştir. Bu olayın yarattığı tepkiler iki gün sonra CHP’lilerin Cumhuriyet Bayramı kutlama alanına sokulmaması nedeniyle doruğa çıkmış, ayaklanmaya dönüşmüştür. Olayları yatıştırmak amacıyla askerî uçaklara kent üzerinde alçak uçuş yaptırmak dâhil her yöntemi kullanmak gerekmiştir. Uluslararası Para Fonu (IMF) baskısıyla, İkinci devalüasyon Adnan Menderes Hükümetince Cumhuriyet tarihinin en yüksek orandaki devalüasyonu yapılarak 1 dolar 2,80 TL’den 9 TL’ye çıkarıldı. Devalüasyon oranı yüzde 221 oldu. Başbakan Adnan Menderes, “İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya…” söylemine, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Sehpalar kurulursa nasıl işleyeceğini kimse bilemez” diyerek cevap verdi. 17 Şubat 1959 Adnan Menderes’in İngiltere’ye doğru giden uçağı Gatwick Kasabası yakınlarında düştü. Londra’ya giden SEV adlı Türk Hava Yolları uçağı paramparça olmuştur. Menderes bu kazayı hafif sıyrıklarla atlattı. 28 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesi öğrencileri, üniversite merkez binasında hükümet aleyhine gösteri yaptı. Güvenlik güçleri, gösterilere müdahale etti. Güvenlik güçlerinin üniversiteden ayrılmasını isteyen rektör Sıddık Sami Onar, tartaklanarak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Polis çaresiz kaldı, ordu birlikleri çağrıldı. Gösterilerde, Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polis ateşi sonucu vurularak öldü, 40 kişi yaralandı. Üniversiteden çıkıp Sirkeci’ye kadar ilerleyen gençlerin karşı tarafa geçmemesi için köprüler açılarak geçiş kesildi. Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. 21 Mayıs 1960 tarihinde Harp Okulu öğrencileri Ankara’da, hükümet aleyhinde sessiz bir yürüyüş yaptılar. Önlem olarak Harp Okulu öğrencileri tatile gönderildiler.27 Mayıs 1960 gelindiğinde ise tarihimize bir kara leke olarak gecen 27 Mayıs Darbesi yapıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Milli Birlik Komitesi adını alan cuntacılar, Ankara’da bulunan Cumhurbaşkanı Celal Bayar, TBMM Başkanı Refik Koraltan ve İçişleri Bakanı Namık Gedik ile DP milletvekillerini gözaltına alarak, darbeden birkaç gün önce Menderes aleyhinde sessiz gösteri yapan Harp Okulu’nun binasına götürdü. Geceyi Eskişehir’de geçiren Başbakan Adnan Menderes de Ege istikametine giderken Kütahya’da yakalanarak uçakla Ankara’ya getirildi. Orgeneral Cemal Gürsel Millî Birlik Komitesi’nin başına getirildi. Cuntacı komite ilk iş olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve hükümeti feshetti ve her türlü siyasi faaliyeti yasakladı. 28 Mayıs 1960 ‘de Cumhurbaşkanı Celal Bayar istifa etti.1960 darbesi sonrası Cemal Gürsel önce başbakan oldu. 1 yıl sonra da cumhurbaşkanlığı görevine geldi.29 Mayıs 1960’da İçişleri Bakanı Dr. Namık Gedik, tutuklu bulunduğu Harp Okulu’nda pencereden atlayarak intihar etti. Gözaltına alınmış olan 150 kişi Yassıada’ya getirildi. Bu adanın adı günümüzde Özgürlük ve Demokrasi adası olmuştur. Yüksek Adalet Divanı’nca yargılananlardan 15 kişi idama, 31 kişi ömür boyu hapse, 418 kişi değişik hapis cezalarına çarptırılırken 123 kişi de aklandı. Milli Birlik Komitesi’nin onayıyla Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961’de İmralı Adası’nda idam edildi. Celal Bayar ve Refik Koraltan ile 11 kişinin idam cezası ömür boyu hapse çevrildi. Demokrat Parti 29 Eylül 1960’ta kapatıldı. 11 Şubat 1961’de Demokrat Parti’nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi 15 Ekim 1961 seçimlerine girerek %34,8 oy aldı. Cumhuriyet Halk Partisi-Adalet Partisi Cumhuriyet tarihinin ilk koalisyonunu kurdu. Sağ-sol çatışmalarının, toplumsal sorunların arttığı bu süreçte, 16 Şubat 1969’da Türkiye siyasi tarihine “kanlı pazar” olarak geçen olay yaşandı. İstanbul’a demirleyen Amerikan 6. Filosunu protesto sırasında yaşanan olaylarda 2 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Süleyman Demirel’in liderliğindeki Adalet Partisi, 1969 genel seçimlerinde büyük başarı kazanarak tek başına iktidar oldu. Demirel’in başbakan olduğu bu seçimde, 143 milletvekili çıkaran CHP, ana muhalefette kalmaya devam etti. 15-16 Haziran 1970’te büyük işçi eylemlerine sahne olan Türkiye’de on binlerce işçi, “Sendikal örgütlenme ve grev hakkının kısıtlanacağı” gerekçesiyle başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde eylem ve yürüyüşlere başladı. Polisin müdahale ettiği eylemlerin büyümesi üzerine Bakanlar Kurulunca İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edildi. Üniversitelerde karşıt görüşlü gruplar arasında çıkan ve emniyet güçlerince güçlükle bastırılan olaylarda, çok sayıda öğrenci yaralandı. Eski ABD Ankara Büyükelçisi Robert Komer’in arabasının ODTÜ’yü ziyareti sırasında yakılması, Ankara’da, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarınca 4 ABD askerinin kaçırılıp sonrasında serbest bırakılması da dönemin dikkat çeken olayları arasında yer aldı. Ekonomik sıkıntıların da yaşandığı Türkiye’de, halk yoksullaşmaya, sosyal sorunlar artmaya başladı. 12 Mart 1971’de saat 13.00’de, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un imzasını taşıyan muhtıra TRT Radyolarından okundu. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a, Başbakan Demirel’e, TBMM’ye ve Cumhuriyet Senatosu’na yazılı olarak gönderilen 3 maddeli muhtırada, Demirel istifa etmez ve yerine askerlerin onaylayacağı bir hükümet kurulmazsa, ordunun idareyi doğrudan üzerine alacağı bildirildi. Başbakan Süleyman Demirel’in istifa etmek zorunda kaldığı bu süreçte Türkiye, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı “ara rejim” dönemine girdi. Muhtıra sonrasında başlanan operasyonlarda birçok kişi gözaltına alınıp hapse atıldı. Çok sayıda işkence ve kötü muamele iddialarının ortaya atıldığı, demokrasinin kaybedildiği bu süreçte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de idam edildi. Dönemin CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, partisinden istifa ederek 26 Mart 1971’de başbakan oldu ve yeni hükümeti kurdu. Çok uzun ömürlü olmayan yeni kabine, yerini 22 Mayıs 1972’de Ferit Melen hükümetine bıraktı. 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı. ( 14 Ağustos’ta Lefkoşe’ye girildi.) 12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından 12 Eylül 1980 darbesine giden süreçteki 9 yılda, 11 hükümet değişikliği oldu. Siyasi tartışmaları, toplumsal bunalımı daha da derinleştiren muhtıra sonrasında yaşanan gelişmeler, 12 Eylül 1980 darbesine giden yolun kilometre taşı oldu. Türk siyasi tarihine sivil siyasete ikinci müdahale olarak geçen 12 Mart 1971 Muhtırası ile 1980’de yapılan 12 Eylül Darbesi arasında geçen yıllarda ekonomik, siyasi, sosyal ve güvenlik sorunları dışında Türkiye’nin gelecek yüzyılda başına bela olacak iki kanlı terör örgütü olan PKK ve FETÖ’nun nifak tohumları attığı, kurulduğu, büyüdüğü ve güç kazandığı yıllar olmuştur. 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi 12 Eylül 1980 darbesidir. TRT Radyosunda, 12 Eylül sabahı İstiklal Marşı’nın ardından çalınan Harbiye Marşı ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzalı Milli Güvenlik Konseyi “bir numaralı” bildirisinin okunmasıyla demokrasiye darbe resmen ilan edildi. Bu müdahale ile Süleyman Demirel’in Başbakan’ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1960 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı. Darbeciler Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Anayasayı uygulamadan kaldıran darbeciler, ardından TBMM’yi lağvederek antidemokratik faaliyetlerine devam etti. Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerini durdurdu. Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i Hamzakoy’a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş’i ise Uzunada’ya sürgüne göndererek, siyasi yasaklar getirdi. Ülkeye karanlık günler yaşatan darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarının da mimarı oldu. Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşti. Sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980’de idama mahkûm edildi. Darbeci Kenan Evren’in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü ise hafızalardaki yerini koruyor. Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi. Kanlı uygulamaların yanı sıra demokrasinin askıya alındığı süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi. 517 kişinin “ölüm cezasına” çarptırıldığı süreçte, 50 kişi idam edildi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından 14 bin kişinin çıkarıldığı bu dönemde, yaklaşık 100 bin kişi “örgüt üyesi olma” suçundan yargılandı, 30 bin kişi ise “sakıncalı” olduğu iddiasıyla işlerinden edildi. Kültür ve sanat hayatının da hedef alındığı bu dönemde, yaklaşık bin film yine sakıncalı bulunduğu için yasaklandı, 4 bine yakın öğretmen ve yüzlerce üniversite görevlisinin işine son verildi. Onlarca gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.[3] 20 Mayıs 1983’de Turgut Özal tarafından Anavatan Partisi kuruldu. 6 Kasım 1983 seçimlerinde Anavatan Partisi %45,1 oyla birinci parti olmuştu. 15 Ağustos 1984’de akşam 21.30’da Eruh ve Şemdinli’de bebek katili PKK ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirdi. 1974 yılından itibaren faaliyette olmasına rağmen kuruluş tarihi bu gün kabul edilir. Büyük çoğunluğu Kürt olmak üzere yıllar içerisinde 40 binin üzerinde insanın hayatını kaybetmesine sebep olacaktır.[4] 1987 yılında yapılan referandum ile siyasi yasaklar kalkmış ve Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel ile Necmettin Erbakan yeniden siyasi arenada yerlerini alabilmişlerdir. Ecevit Demokratik Sol Parti’nin, Türkeş Milliyetçi Çalışma Partisi’nin, Demirel Doğru Yol Partisi’nin, Erbakan ise Refah Partisi’nin genel başkanları oldular. 9 Kasım 1987’de Turgut Özal Cumhurbaşkanı oldu. Bu süreçten itibaren koalisyon, azınlık hükümetleri vb isimlerle birçok siyasi partinin katılımı ittifak hükümetleri kurulmuş ve çok kısa sürede ortaklar arasındaki fikir çatışmalarından dolayı bu ortaklıklar dağılmış yerine başka arayışlar başlamıştır. Siyasi istikrarsızlık hem ekonomik olarak hem de demokrasi hak ve özgürlükler alanında birçok olumsuz hadisenin yaşanmasına sebep olmuştur. 20 Ekim 1991 seçimlerini DYP kazandı. Seçimlere Halkın Emek Partisi (HEP) ile SHP ile birlikte katıldı. 17 Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefat etmesi üzerine 16 Mayıs 1993’te Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. 26 Mart 1994 yerel seçimlerine ayrı ayrı giren SHP, DSP ve CHP’nin; solun toplam oy oranı %25 olabilmişti. 24 Aralık 1995’te yenilenen seçimlerin galibi ise Necmettin Erbakan’ın başında bulunduğu Refah Partisi olmuştu. 28 Şubat 1997 tarihinde MGK (Merkez Güvenlik Kurulu) bildirisi siyasi tarihimize 28 Şubat post modern darbesi olarak geçmiştir. Askeri bir darbe olan 28 Şubat darbesinde asker, diğer darbelerden farklı olarak kamuoyu, sivil toplum örgütleri ve medyanın da desteğini almak istemiştir. 28 Şubat MGK bildirisi ile Refah-Yol Hükümetini oluşturan partiler itibarsızlaştırılmış, topluma irtica (gericilik, önceki duruma dönme) korkusu yayılarak demokrasiye müdahale edilmiştir.[5] 4 Mart’ta Başbakan Necmettin Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı. 13 Mart’ta Erbakan tarafından imzalandığı iddia edilen bildirinin ise daha sonra imzalanmadığı ve imzaladığı haberlerinin ise yalan olduğu ortaya çıkmıştır. 18 Haziran’da Erbakan istifa etmiştir. Ertesi gün Demirel hükümeti kurma görevini ANAP Lideri Mesut Yılmaz’a verdi. 4 Nisan 1997’de MHP lideri Alparslan Türkeş yaşamını yitirdi. 30 Haziran 1997’de Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la ANASOL-D hükümetini CHP’nin de dışarıdan desteğiyle kurdu. (CHP, daha sonra Türk Bank ihalesindeki yolsuzluk nedeniyle desteğini geri çekecek, TBMM’ye verdiği gensoru önergesinin kabulüyle 55. hükümet düşecektir.) 1998 Kasım ayında eski RP’li İstanbul Büyükşehir belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı düşürüldü. 17 Ocak 1999 Süleyman Demirel tarafından hükümeti kurmak için görevlendirilen Bülent Ecevit’in kurduğu azınlık hükümeti 17 Ocak’ta güvenoyu alarak 56. hükümeti kurumuştur. 18 Nisan 1999 seçimlerinden %22,1 oy alarak birinci parti olarak çıkan DSP, hükümet kuracak çoğunluğu olmadığı için MHP ve ANAP ile anlaşarak 57. hükümeti kurdular. Recep Tayyip Erdoğan’da bu dönemin en önemli isimlerinden birisidir. Erdoğan 1989 seçimlerinde Beyoğlu belediye başkanlığını az bir oy farkıyla kaybetmesi üzerine RP İstanbul il başkanı olarak görevini sürdürmüş ve 1994 mahalli seçimlerinde RP’den İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilmesiyle kamuoyu tarafından iyice tanınmıştır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Siirt’te okuduğu bir şiir yüzünden soruşturma açılmış ve 312. maddeden yargılanarak hapse mahkûm olmuştur. Başkanlıktan ayrılmak durumunda kalan Erdoğan hapis cezasını tamamladıktan sonra 14 Ağustos 2001’de kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde büyük bir başarı elde ederek %34 oy ve 364 milletvekili ile tek başına iktidara gelmiştir.
Dr. İmbat MUĞLU
[1] İSTİKLÂL MAHKEMELERİ – TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)
[2] “25 Şubat 1925”. tarihtebugun.org. 6 Ekim 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi.
[3] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kanli-12-eylul-darbesinin-uzerinden-39-yil-gecti/1578660
[4] https://mehmetkarasakal.com/turkiye-cumhuriyeti-tarihi-kronolojisi/
[5] https://tarihvakti.com/1990-sonrasi-turkiyedeki-ekonomik-ve-siyasi-gelismeler/#1990_Sonrasi_Turkiyede_Yasanan_Siyasi_Gelismeler
YORUMLAR