Değerli okuyucularım… Bugün normal gazeteciliğin çok ötesinde “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik”ten bahsedeceğim. Böyle bir gazeteciliğin yapıldığını Türkiye’de (belki de bir tek ben) ‘gazeteci-yazar’ olarak yıllarca yazılarımda bahsettim. Tabi bahsetmiş olduğum sözkonusu “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik” kapsamına kendilerinin bile farkına varmadığı bazı gazeteciler de girmiş olabilir. Fakat sayıları parmakla sayılacak kadar azdır. Zaten bazıları ya suikasta uğramış ya da fail-i meçhul olmuştur! Yaşayanlar da takdir-i ilahi!..
Benim 40 yıllık gazetecilik ve yazarlığım maalesef bahsetmiş olduğumuz “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik” kapsamı içine girmektedir. Elbet ki benim gibi gazetecilik yapanlar da olmuştur! Tabi ki şöhret budalası olanlar istisna! Aynı zamanda macera arayanlar da!.. Derin ve Sınır Ötesi gazetecilik yapsa bile başta ‘dürüst ve doğru olmak zorundadır.
Derin ve Sınır Ötesi gazeteciliğin ilkeleri, şartları, kuralları arasında ilk önce dürüst, doğru, korkusuz olmak geliyor. Sonra ölümü göze almak! Aynı zamanda yapmış olduğu gazeteciliği hukuki olarak da sindirmesi gerekiyor. Basın ahlakı ve kurallarına da uyması… Sonra ölümü göze almasından bahsediyoruz. Ölümü göze alan gazeteciler zaten korkusuzdur. Aynen ‘savaş muhabirleri’ gibi…
Ben 40 yıllık gazetecilik ve yazarlık hayatımda ölümü bir kez değil belki bin kez göze almışımdır. Binlerce kez tehdit edilmiştir. Onlarca kez hakkımda davalar açılmıştır. Yine onlarca kez suikast atlatmışımdır! Bütün bunlar ancak kendime ait gazete, dergi, herhangi bir yayın organı olursa geçerlidir. Yoksa başka bir gazetede yazıyorsam ve haber yapıyorsam elbet ki o gazetenin, derginin veya yayın organının kuralları geçerlidir. Ben de saygılıyımdır. O gazetenin, derginin veya yayın organının sınırları ve kurulları içinde gazetecilik ve yazarlık yaparım.
O yüzden 40 yıl boyunca başkalarının gazetelerinde (hiçbir zaman özgür olamadım!) ancak kendi imkanlarımla param olduğu zaman gazete ve dergiler çıkartmışımdır. Bir tek Anayurt gazetesinde merhum Naci Alan ağabeyin (yapmış olduğum gazeteciliğe ve yazarlığa) saygı gösterdiği için 10 yıl özgürce korkusuz haberler yaptım ve köşe yazıları yazdım. Böylece Naci Alan ağabeyi de rahmetle anmış olduk. 10 yıl boyunca ne yazmış olduğum köşe yazılarından ne de yapmış olduğum haberlerden Anayurt gazetesine herhangi bir dava açılmamıştır. Çünkü gerek haberlerimde ve gerekse köşe yazılarımda belgesiz hiçbir şeyi yazmamışımdır.
Anayurt gazetesi sahibi Naci Alan ağabeyin vefatından birkaç yıl önce gazeteden ayrılmıştım. Ayrılmamın çok özel ve ince sebepleri vardı! Kendi Yayınevi ve Film Şirketi’mi kurmuştum. Ve kendi gazetemi ve dergimi çıkartmaya başladım. Fakat pandemi, ekonomik sıkıntılar nedeniyle iki yıl zor şartlar altında idare ettirdik. Geçici bir süre de olsa gazete, dergi ve yayıncılığa ara verdik. Bir yıldır da Başkent Postası gazetesi, internet sitesi ve TV’si sahibi Seyfi Uzunkök ile ‘neler yapabiliriz’ konusunda istişare ettik. Çünkü Seyfi Uzunkök ile birlikte olmamı Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın dava arkadaşı bir devlet büyüğüm önerip/tavsiye etmişti. Sonunda ‘Bismillah…’ deyip başladık…
Yazımın başında da belirttiğim gibi Başkent Postası’nda yine benim görevim “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik” olacak. Aynı zamanda çok kapsamlı araştırmalar!.. Ulusal ve uluslararası istihbarat ağımız çok geniş kapsamlı olduğu için önemli haberlerimi ve yazılarımı Başkent Postası Gazetesi, Başkent Postası İnternet sitesinde yazmış olacağım. Ve Başkent Postası TV’de de her hafta Cumartesi günleri AKİL BAKIŞ Programı’nı Serdar Nalcı kardeşimle birlikte sunacağız. Nasıl ki bugünkü yazımın konusu “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik” aynı şekilde bu hafta (Cumartesi günü) Başkent Postası TV’de de konumuz “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik” olacak.
Cumartesi günü Başkent Postası TV’de konumuz “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik” olacağı için bugün burada bu konunun derinliğine girmek istemedim. Cumartesi günü “Derin ve Sınır Ötesi Gazetecilik” konusun ayrıntılı, geniş ve derinliğine analiz edip tartışacağız ve konuşacağız.
YORUMLAR