Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Diyanet’in Kerbelâ popülizmi

Müslümanlar için milâdî yılbaşı yalnızca popüler takvimin ilk günü olarak bir mánâ ifade eder. Malûmâlileri bizim yılbaşımız içinde bulunduğumuz Muharrem Ayı’nın birinci günüdür.

Geçtiğimiz Cuma için DİB’nın tüm camilere gönderdiği Hutbe de Muharrem Ayı ve Hicrî Yılbaşıyla konuya giriyor sonra Âşûrâ Günü’ne, o gün tutulması sünnet olan oruca geçiyordu…

Gel gör ki, Diyanet hutbesi henüz yarıya bile gelmeden aniden Kerbelâ ve Hz. Hüseyin (ra)’ın Emevi ordusu tarafından şehid edilişine dönüyordu. Olsun ne olmuş yàni diyebiliriz elbette. Lâkin iş öyle basit değil.

Diyanet hutbesinde Kerbelâ Vakası anlatılıyor fakat bir yandan da Âlevî popülizmi yapılıyordu.

Bendeniz bu popülizmin gûya amaçlanan Âlevî – Sünnî kavgalarını bitirmede fayda amacına tam zıt bir tesir icra ettiğini düşünüyorum.

Zira hutbede “Aziz Müslümanlar! Âşûrâ günü aynı zamanda hatırladıkça yüreklerimizi dağlayan büyük bir hüznün, Kerbelâ hadisesinin yaşandığı gündür” denilmekle kalınmıyor…

“Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) “Benim dünyadaki çiçeğim, reyhanım”[1] buyurduğu ve “Cennet gençlerinin efendisi”[2] olarak nitelediği sevgili torunu Hz. Hüseyin Efendimiz ve çoğu Ehl-i Beyt-i Mustafa’dan olan 70’i aşkın mü’min, bir Âşûrâ günü Kerbelâ’da katledilerek şehadet şerbetini içmişlerdir.

Hz. Hüseyin (ra)[3] ve beraberindekiler, haksızlığa ve zulme karşı onurlu direnişleriyle, doğruluk adına samimi yürüyüşleriyle, bütün mü’minlerin gönüllerinde taht kurmuşlardır. Onlara bu zulmü reva görenler ise Müslümanların ortak vicdanında mahkûm edilmişlerdir. Kıymetli Müminler! Kerbelâ, İslâm ümmeti olarak hepimizin ortak acısı, tarihimizin yürek yarasıdır. Ne hazindir ki geçmişteki acı olaylardan yeterince ibret alınmadığı için bugün de İslâm coğrafyasında hırs ve menfaat uğruna yeni Kerbelâlar yaşanmaktadır. Hâlbuki Kerbelâ denince bağrı yanan…” deniliyor ve…

Sonra  daha vahim ifadelerle devam ediyordu hutbe… Sanki Sahâbe-i kirâm (radiyallahu anhüm ecmain) tevhid ehli değillerdi, sanki onların yapamadığını biz yapabilirmişiz gibi “Hz. Hüseyin anılınca “Ah!” eden her Müslümana düşen, Kerbelâ’yı doğru okumak ve anlamaktır. Kerbelâlar yaşamamak için tevhid ve vahdet bilincini kuşanmak, birlik ve beraberliğimize sahip çıkmaktır.” deniliyor!

Keşke Diyanet, popülist söylemler yerine “biz onların yàni Hazreti Muâviye (ra), Hazreti Ali (kerremallahü veche), Hazreti Aişe (r.anha) ve sair Sahâbe-i kirâm arasındaki ihtilafları yargılayamayız bu konularda dilimizi tutmalıyız” demekle iktifa etseydi. Yeri gelmişken, bu konuda imamlar hususen de uyarılmalıdır. Bazıları Muaviye diyor radiyallahu anh demiyor, hattâ bu vahiy kâtibi büyük sahabe hakkında çirkin ifadeler kullananlar bile var.

Oysa (Ahmed Cevdet Paşa gibi kimi tarihçilere göre) Hazreti Hüseyin’i şehid ettiren onun (ra) oğlu Yezid bile değildi. Bir nádân derecesinde câhil asker “sakın öldürmeye kalkmayın” emrine rağmen şehid etmiş, hattâ mübarek başını gövdesinden ayırıp bir mızrak üzerine takarak getirmişti. Yezid ise bu manzara karşısında ağlamış ve “Allah seni kahretsin, Allah’ın lâ’neti üzerine olsun” demiş, hadisenin İslâm tarihine bir fitne olarak geçişine sebep olan o askerî öldürtmüştü.

Hutbeye devam edelim: “Bu vesileyle Seyyidü’ş-Şühedâ Hz. Hüseyin (ra) Efendimiz [bu ifade de yanlış, Seyyidü’ş-Şühedâ Hz. Hamza (ra)’tır ve bu hadîs-i şerîf’lerle sabittir] başta olmak üzere mukaddesat uğruna canını feda eden bütün şehitlerimize Cenâb-ı Hak’tan rahmet diliyorum.”

Ve nihayet “Allah’a ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”[4] àyetiyle bitiyor hutbe.

İslâm tarihinin şüphesiz ki acı olaylarından biridir Kerbelâ. Fakat aynı zamanda Şiîliğin ve ülkemizdeki bir kısım Âlevîlerin en çok istismar ettiği hadisedir. Diyanet bu istismar konusuna ya hiç girmemeli ya da Ahmed Cevdet Paşa’nın “Kısas-ı Embiya ve Tevarih-i Hulefa” veya Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendinin “Ashabı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikatları” eserlerindeki türden Ehl-i Sünnet görüşünü dile getirmeliydi kısaca.

Allah kabul etmiştir inşá’allah dört büyük hac ve onlarca umre yapmış biri olarak gözlerimle gördüm, İran’lı hacılar (!) Medine’de Âşûrâ Günü olmadığı halde “Cennet’ül Baqî” isimli, Peygamberimizin (salat’u selâm olsun ona) yanı başındaki kabristan önünde bile sırtlarına zincir ve benzeri şeylerle kan çıkasıya dek vuruyor ağlayıp zırlayıp orada bile akılları sıra Şiâ propagandası yapıyorlardı…14.08.2021

 

———————————————————
[1] Buharî, Fezâil-ü Ashâbi’n-Nebî, 22.
[2] Tirmizî, Menâkıb, 30.
[3] (Sallallahü aleyhi ve sellem), (ra).gibi kullanılması şart olan parantez içi selâm ve rahmet dilemeleri bendeniz ilâve ettim. DİB sitesinden aldığım ve imamlara gönderilen hutbe metninde bunlar yok!..
[4] Enfâl, 8/46.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER