İLAHİ ADALET
İLAHI ADALET
(Mazlumun ahı indirir şahı)
Erzurum’un büyük velisi İbrahim Hakkı Hazretleri’ni çocukken İsmail Fakirullah Hazretleri’ne teslim ederler.
İyi bir terbiye alması için çocukluğunun mühim bir devresini Fakirullah’ın yanında geçiren İbrahim Hakkı, bir gün eline aldığı bir testiyi çeşmeye götürür, doldururken oraya gelen bir atlı: “Çekil bakayım önümden be çocuk!” diye İbrahim Hakkı’yı azarlayarak atını çeşmeye sürer. Çocuk İbrahim, testisini alıp bir kenara çekilmeye uğraşırken atını mahmuzlayan adam, İbrahim Hakkı’yı bir köşeye sıkıştırır. Kendini kurtarmak zorunda kalan çocuk da testisini bırakıp, canını kurtarmak isterken at basıp testiyi kırar.
Ağlayarak hocasının huzuruna gelen İbrahim Hakkı; “Çeşmeden su alırken atını koşturarak gelen biri, atını üzerime sürdü, can havliyle kendimi kurtarmaya çalışırken testimi de tepeletip kırdı” der. Hocası sorar: “Testini kıran atlıya sen bir şey söyledin mi?” İbrahim Hakkı; “Hayır, hiçbir şey söylemedim!” Hocası; “Çabuk git ve o adama bir fena lâf söyle” der. İbrahim Hakkı gider, çeşmenin başında atını tımar etmeye başlayan adamın yanına varıp bekler. Fakat bir türlü terbiyesini bozup da; “Benim testimi niye kırdın zalim adam” diyemez. Dönüp geldiğinde Hocası Fakirullah sorar: “Ona fena bir lâf söyledin mi?” İbrahim Hakkı; “Söyleyemedim efendim, niyetlendim; fakat bir türlü dilimi çevirip de edep dışı bir söz sarf edemedim!” Hocası bağırır: “Sana diyorum, çabuk git ve o adama çirkin söz söyleyerek mukabele et! Yoksa felâket!..”
İbrahim Hakkı bu defa kararlı olarak koşup çeşmenin başına gelir. Bir de bakar ki, testisini kıran adamı, atı attığı çiftelerle çeşmenin gölüne yuvarlamış, ölüsü yatmaktadır! Koşarak gelip, hocası İsmail Fakirullah’a durumu anlatır. Hocası bu hale üzülür: “Vah vah! Bir testiye bir adam! Üzüldüm buna doğrusu!” der.
Huzurundakiler bundan bir şey anlamadıklarını söylerler. Büyük veli şöyle izah eder: “O atlı adam, İbrahim Hakkı’ya zulmetti. Zulme uğrayan da tek kelimeyle olsun mukabelede bulunmadı, zalimi Allah’a havale etti. Allah’ın ise gayretine dokunup zalimi cezalandırdı. Şayet İbrahim Hakkı da onun zulmüne karşılık verip, ona hakaret etseydi, ödeşeceklerdi. Fakat İbrahim büsbütün mazlûm oldu. Ben ödeştirmek için uğraşıyordum, maalesef muvaffak olamadım!”
Derler ki bir mazlum zulme uğradığında Allah mazlumun intikamını almak ister. Çünkü mazlumların sahibi odur. Ancak mazlum eğer intikamını kendisi almak isterse yaradan olaya karışmaz zira benim kulum intikamını bana bırakmadı kendisi almak istiyor der.
Aslında zalimin karşısında sessiz kalıp kenara çekilmek zalimin en istediği ihtimal olsa da bu durum en tehlikeli olan bir bir davranıştır. Çünkü kul varsa yapsın intikamı eksik kalacaktır. Oysaki Aah’ın intikamı kusursuzdur. Ayrıca kol intikamı kendisi aldığında ölçüyü kaçırabilir ve kul hakkına dahi girebilir.
Bizler intikamımızı hem kendimiz almaya çalışıyoruz hem de yaradana havale ediyoruz. Sonra da niye İlahi Adalet tecelli etmedi diye şikayet ediyoruz.
Tanıdığım bir hakim vardı. Katibine zulüm ediyordu. Onu her seferinde aşağılıyor yaptığı hatalarından dolayı onun gururunu beş paralık ederek paralıyordu. Tabii genellikle hakimlerin karşısında katipler dilsizdir.
Ancak aradan üç beş ay geçtiğinde hakimin kanser olduğunu öğrendik ve bir gün Katip benim yanıma geldi. Ona sordum Sen ne yaptın beddua mı ettin.
Etmez olur muyum Hakim bey ciğerim yanarak onu Allah’a havale ettim yaşadığı olaylardan dolayı hiç üzülmüyorum dedi..
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Şüphesiz ki Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrâhim Sûresi, 42