Dostum Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın ne zaman arasam cevap verir. Telaştaysa da yoğunsa da kısa sürede mutlaka döner. Çok görülmez böylesi duyarlılık!
Önemi hakkında hiç ders almamışlara çok görülmez de belki. Ancak siyasetçi, bürokrat,akademisyen durumundaki model olması gerekenlere ne oluyor? Bilmiyorlar mı ki eğitim-iletişim bilimi hocaları derslerinde arayana-sorana cevap vermemeyi; onları yok saymak, umursamamak, işe yaramaz görmek anlamına gelen en ağır hakaret diye örneklerle anlatıp dururlar hep? Eğitim süreçleri boyunca o derslerden hiç mi almadılar yani? Yoksa rahat bozulmasın diye iletişimle toplumsal dayanışmaya katkıdan kaçınmak mı söz konusu?
Beyin cerrahlığının yanında Divan şairi ve besteci de olan İsmail Hakkı Aydın Hoca, Anadolu aydınlanması için fedaķârca il il dolaşır durur. Lakin paylaşımlarında çok şaşılası bir serzenişi var ki içler acısı!
Hoca, aydınların hatta profesörlerin kimi hâl ve yanlışlarını eleştirir zaman zaman. Ayrıca birçok insanî sorumlulukların yanında okunanları ve konuşulanları doğru anlayamayanların çokluğundan, Kur’an’ı anlamadığımızdan da yakınır.
Örneğin ciddiye almadan üstünkörü okuma veya dinleme sonunda “Zeki olduğunuzu fark ettim.” sözünün bitimini zannettim diye anlayan insan, tepki göstermez mi muhatabına? İletişim ve eğitim bilimi uzmanları bu yanlış anlama durumuna iletişim kazası diyor. İletişim kazaları sosyal hayatta tepki ve şiddet fırtınaları estirir. Çatışma ve kavgalar çoğu zaman bu nedenle çıkar. Niye çok yaygın halk ağzında beni yanlış anladın?
Hocam rahmetli Yıldız Kenter, koca koca insanlar ekranlarda anlayıp dinlemeden okuyor, konuşuyor, tartışıyor. Bu çok önemli bir eğitim sorunu derdi hep!
İletişim kazaları sadece içimizdeki aldatma-çatışma kültürüne değil, empeyalist casusluğa da kaynak! Bu yüzden öğretmenlerin yükü de ağır.
Birbirini umursamama yüzünden doğru bilgi akışına engel iletişimsizlik, yanlış anlaşılma ve yorumlamalar, dedikodu ve bilgi kirliliği hep aldatma amacı güden bukalemun silahı olmadı mı yıllar yılı? O silahla birbirini hiçe sayan insanlar arasında husumetler yaratılmadı mı? Yakın tarihimizin öğrenci olayları birbirini yok sayma, umursamama durumundan husumet ve çatışmaya dönüşmedi mi? Hangi bukalemun fikir sahipleri Marksist felsefeyi yaymaya çalışırken onlara karşı çıkanları yok sayıp dinlememe sonra da çekişme ve çatışma körükledi? Nazım Hikmet yan(!), Necip Fazıl da kalk(!)diye şiddet telkin etmedi mi etkili şiirlerinde? Sonuç? İç savaş noktasına kadar giden sağ sol çatışması. Niye etkisiz kalmıştı sağlıklı iletişim telkinli dostluk, sevgi barış, imece…temalı halk şiirleri? Bu iki büyük şair acaba bukalemun hizmeti yaptıklarının farkında mıydı? Düşünelim:
İletişim ve anlama,eğitimin özü olmazsa iletişim derdi, emperyalizme vergidir hep!