Yaşam hızla akıp giderken, yaşamın anlamını hiç düşünmeyiz.
Ve hayat her gün yeni gelişmelere gebedir.
Yeni sevdaların insanı nasıl etkilediğini düşündüm bu gün. Elbette yeni bir dostluk, yeni bir aşk, yeni bir ilişki kimi zaman insanı dar sokaklara, kimi zaman ana caddelere, kimi zaman da arka sokaklarda dolaşmanın, apartman gölgelerinden geçip gecekondu odalarına misafir olmanın tadını yaşatabiliyor.
İnsan gerçekten yalnız mıdır?
Her duygu ve düşünmemizi paylaşabilir miyiz?
Bazen sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi paylaşabileceğimiz yakınlarımız ve dostlarımız yanımızda olmaz, yalnızlığın kimi zaman bizimle olduğunu biliriz. Kendimizi yalnız hissettiğimiz anlarımız da olmuştur. Ya biz ihanet etmişizdir, ya da onlar bizi başkalarına tercih etmiştir. Her zaman bizi dinleyen, derdimize derman olan dost bulmak öyle kolay değildir. Bu yalnızlık duygusu hepimizde vardır.
Kimi zaman kendimiz gibi bir dost arar, sevdiğimiz gibi sevilmek ister ama çoğu zaman aradığımız sevgiyi bulamayız.
Aslında hepimiz biraz yalnızızdır…
Ve dostluklara doymayız.
Hep yenidünyalar isteriz. Gönül dünyamız aç bir kurt gibidir. Nice güzelliklerin kıymetini bilmeden yiyip tüketir, yine de doymaz.
Başka güzelliklere imreniriz hep, başka sevdalara akıp gitmemiz içten bile değildir. Bir anlık coşku ve heyecanla bize duyulan sevgileri söndürür, gönülleri incitebiliriz.
Hep çekici gelir başkaları, hep daha güzel görünür.
Hep çekicidir uzaklıklar…
Koparılmış, ellerde gezdirilen çiçeklere imreniriz hep, yanımızdaki çiçeklere basıp geçeriz. Oysa yalnızlığın kuytularında gezinirken, bizi o karanlık iç dünyamızdan kurtarıp yaşama dört elle sarılabilecek güzellikleri görmesini sağlayan sadece içimizdeki o derin, o saf sevgimizden başkası değildir. Eğer sevdanın ruhu yoksa içimizde güncel hayat bir rüya gibi yaşanmadan geçip gidecektir.
Yaşamda birçok güzellikleri hiç yaşamadan kaybederiz, bir-çok şeyin farkına varamayız.
Bazen uzun süreli mutluluklar, uzun süre hiç uğramaz evimize. Günü kurtarır güzellikleri kendi halimizle yaşarız.
Birçoğumuz sadece kendi dünyasında yaşayan, ellerinin kirlenmesinden korkup hiç bir şeye değmeyen, değmek istemeyen, yüreğiyle gülmeyen, yüzleri hep sahte tebessümün kırıntılarıyla buruşan insanlar değil miyiz? Ve içimiz hep ertelediğimiz özlemlerle dolu değil mi?
En büyük yenilikleri insanlar yaptı ama yine en büyük acıları insanlar yaşattı birbirine. Doğru dürüst ne mutluluğu bulabildik ne de anlaşmanın yolunu. Hep kısır bir döngünün içinde hep aynı oyunun oyuncuları olduk. Kimi zaman yenilen, kimi zaman üzülen, kimi zaman acımasız, kimi zaman da anlamsız….
Evet, kimi zaman anlamsız ve bilinçsiz…
Sanki hep farklı dünyalarda yaşadık. Oysa bir tek gökyüzü var, bir tek güneş var bizi ısıtan, bir tek ay var geceleri süsleyen. Bir tek sevgi yolu var. Ve hepimizin son yolculuğu kara topraklardan başka bir yer değil.
Kimi zaman gecenin ortasında uzun yolculuklara çıkasım geliyor. Unutamadığım, hasret kaldığım, benliğimden silip atamadığım kırıntılarla dolu yüreğim. Hayallerime koşar adım gitmeyi gösteren içimde ses hiç susmak bilmiyor. Ve biliyorum ki, hepimize durup düşünmeyi, yaşamı kapalı gözlerle değil, olduğu gibi görebilmeyi, gerçek mutluluğun paylaşımdan geldiğini, başkalarının yüreğine bir damla umut, yüzlere gülücük olabilmeyi sağlayan yine içimizdeki o sesten başkası değil.
Aşklar da böyledir, ilişkilerde. Tatlı bir büyüyü saklar her ilişki içinde. Kristal cam vazo gibidir her aşk. Kırılmadan önce çok değerli, kırıldıktan sonra elde bekletilmeyecek kadar değersiz olur. Önceleri en güzel yerlerde saklanırken kırıldıktan sonra çöp kutusuna atılır. Büyük kentlerin büyük aşkları olduğunu da sakın düşünmeyin. Bu koca şehirde birçok aşk bir iki gün içinde kirlenir ve biter. En çok aldatmalar ve yalanlar koca kentler de yaşanır. Gündelik ilişkilerin bir kısmı biten aşklarla yeni başlayan sevdaların yarışı gibidir. Bu koca kentte insanlar kendilerine fazla zaman ayıramazlar. Kendisine zaman ayırmayan insan, kendisini yeterince tanıyamaz, hayatın anlamını sorgulayamazlar.
Mutluluk hep uzaklarda sanılır. Oysa insanın içindedir o duygu. O duygu, sevebilmek duygusudur. Elbette birçok şeyi aşamadık. En büyük yenilikleri insan yaptı, en büyük yıkıntıları da. Siz boş verin cep telefonunuzun bilmem kaç mega piksel olduğunu. Önemli olan o telefonla gecenin her saatinde görüşebileceğiniz dostlarınız var mı? Ve dostum dedikleriniz sakına tanıdıklarınız olmasın? Hepimizin maddi sıkıntıları var elbette. Dilediğimizce hiç bir zaman para harcayamadık. Hiçbir zaman doya doya uzun süreli mutlu olamadık. Ve hayat gariptir her zaman, bunu biliyorum. Örneğin birileri fazla kilolarından kurtulmak için milyarlar harcarken, birileri bir dilim ekmeğe muhtaçtır. Birilerinin parası yoktur istediğini yiyemez, birilerinin parası vardır sağlığı el verip yiyemez. Ve hepimiz bilemediğimiz bu yaşam sürecinde her gün koşturup dururuz.
Eve gelen misafirlerinizi mutlaka kapının önüne değil, sokağa kadar inerek uğurlayın. Zamanınız varsa ve otobüsle gideceklerse otobüs durağına kadar götürün. Götürmekle kalmayın, otobüs ücretini ödeyin. Ödeyeceğiniz ücret size hiç bir şey kaybettirmez çok şey kazandırır. Yaptığınız küçük şeyler sizin dostluğunuzun önemini anlatmakla kalmaz, çok seyrek görüşseniz bile, yıllar sonra karşılaşmanızda ödenen o dolmuş ücreti hemen akla gelecektir.
Zaman dediğiniz zaten nedir ki; sürekli, her gün, her an şırıl şırıl akan bir derenin suyu değil mi? Geçmiş güne baktığınızda aklınızda kalan kaç gün var ki? Geçmiş bir yıldan hatırada saklı kalan bir kaç gün, bir kaç haftadan başkası var mı? Yok. Oysa o günleri an an yaşadık…
Bunları okurken sakın tavsiye diye algılamayın, olur mu? Kimse kimsenin tavsiyesine ihtiyacı yok. Ben sadece güzel ve anlamlı şeyleri paylaşmak için yazdım.
Çünkü hepimiz bildiğimiz kadar yaşıyoruz. Bilmediğimiz ya da düşünemediğimiz, hayal bile edemediğimiz hiç bir şey bizim değil. Bizim dünyamızın dışında kalan her şey ise bizden çok uzak bir yerde, başka bir dünyada. Yine hepimiz denizde bir damladan daha büyük değiliz.
[Aşk Yazarı Mustafa Çifci®– 2001]
YORUMLAR