Irk kelimesi Arapça’da “kök, bitkinin gövdesi, yaprağın sapı, damar, asıl, irsî özellik, nesep, menşe, ata” gibi anlamlara gelir. Araplar’da ırk kelimesinin “soy üstünlüğü ve asalet” anlamında kullanılabildiğini göstermektedir. Günümüz Türkçe’sinde aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları ırk kelimesiyle ifade edilmekle beraber aynı anlamda veya daha az içerikte olmak üzere nesil, nesep, zürriyet, soy, sülâle gibi başka kelimeler de bulunmaktadır. Sosyal grupların kalıtımla geçen bazı özellikleri sebebiyle farklılaştığını, bu farklılıkların onlar arasında statü ve değer farklarına da yol açtığını ileri süren akımlara ise ırkçılık denmektedir.[1] Türk Dil Kurumu’na göre ise ırkçılık: ‘’İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti, rasizm’’ olarak tarif edilir. Irkçılık ayrıca genel görmüş başkaca kaynaklarda; kişinin bağlı olduğu ulus ya da ırkın üstünlüğüne inanarak onun dışında kalan toplulukları aşağı ve hor görmesine dayanan tutum ve davranış olarak tarif edilmiştir. Tarihte milli birlik ve beraberliği, din kardeşliğini, sosyal dayanışmayı bozan ırkçılık aynı zamanda bireyler ve toplumlar arasında fitne ve tefrikanın çıkmasına, toplum huzurunun ve barışının bozulmasına; terör, anarşi, kargaşa ve savaşların çıkmasına sebep olmuştur. Günümüzde de insanlığı büyük bir felakete sürükleyen en büyük hastalıkların başında ırkçılık gelmektedir. Irkçılığı bir ideoloji olarak benimsemek yüce dinimiz İslam tarafından büyük bir suç olarak kabul edilir. Yüce dinimiz İslam ırkçılığın her türlüsünü yasaklamıştır. Kur’an’ın insanlığa en büyük ve en asil katkılarından biri de getirmiş olduğu “Evrensel Kardeşlik” ilkesidir. Kur’an, insanlığın evrensel kardeşliğinin temelini atarak her türlü ırk ve renk ayrımını, hatta insanların birliği ve dayanışmasını engelleyen coğrafi engelleri kaldırmayı hedefleyen bir kitaptır. Allah hiçbir ırkı köle, diğer ırkı ise efendi olarak yaratmamıştır. Kur’an’ın hiçbir yerinde sınıflı, imtiyazlı bir toplum veya milletten bahsedildiğine dair en küçük bir eser yoktur. İslam inancında, maddi veya manevi derecesi ne olursa olsun hiçbir insan, ırk, renk, cinsiyet, millet veya yaşadığı coğrafya sebebiyle, kendini üstün görme ve diğer insanları aşağılama hakkına sahip değildir.[2] Mekke’nin fethedildiği gün, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) emri üzerine Bilâl-i Habeşî Hazretleri Kabe’nin üzerine çıkarak Ezan-ı Muhammedi’yi okumuş ve bazı müşrikler; ‘Muhammed şu kara kargadan başka birisini bulamadı mı?’ diyerek Hz. Bilâl’i tahkir etmişlerdi. Bunun üzerine, şu âyet-i kerîme nazil oldu: “Ey insanlar, doğrusu, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, sırf birbirinizle tanışmanız için büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah katında en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır.” (Huccurat, 13) “Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan da eşini var eden ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının.” (Nisa, 1) “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun kudretinin delillerindendir. Şüphesiz, bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (Rum, 22) Allah, insanlara ırklarını bir üstünlük ve övünme vesilesi kılmamalarını öğütlüyor. Siz, ırkınızla değil, takvanızla makbul insan olursunuz diyor. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) ırkçılık ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! İyi biliniz ki muhakkak Rabbiniz birdir ve babanız da birdir. Bakınız, iyi kulak veriniz, ne Arap’ın Acem’e, ne Acem’in Arap’a, ne beyazın siyaha, ne de siyahın beyaza takva dışında herhangi bir üstünlüğü yoktur.” “Kim ki, asabiyet (ırkçılık) iddiasında bulunursa bizden değildir, ırkçılık uğrunda savaşan bizden değildir ve ırkçılık uğrunda ölen bizden değildir.” İslam; kavmiyetçilik, cinsiyetçilik gibi, insanları birbirinden uzaklaştıran, nefret ettiren hususları ortadan kaldırıp, Müslümanları tek bir millet yapmıştır. İslam’ın bu gerçeklerinden habersiz olan bazılarının kalkıp aynı ülkede yaşayan Müslümanları kavmiyetçilik hissiyle parçalamaya hakları yoktur. İslam’da ırkçılık, kavmiyetçilik olmadığı hâlde Müslümanlar, kavmiyetçiliğe sarılırsa din kardeşliği ortadan kalkar ve İslam toplumunun birliği parçalanır.[3] XIX ve XX. yüzyıllarda Avrupa’da esen milliyetçilik ve ırkçılık rüzgârları zamanla İslâm dünyasını da etkisi altına almıştır. Ümmet bilinciyle yaşayan milletler arasında genel olarak ırkçılık ve kavmiyetçiliğin ne olduğu bilinmezken Batılı devletlerin İslâm dünyasına, özellikle Osmanlılara yönelik politikalarında görülen değişikliklerden sonra Arnavutlar, Araplar, Türkler ve Kürtler arasında müstakbel sürtüşmelere zemin hazırlamak üzere kavmiyet ayırımına dayalı ideolojiler gündeme gelmiştir.[4] Kur’an-ı Kerim, insanların, ırkları itibarı ile birçok milletlere bölündüklerini ifade ederken, aralarındaki inanç farklılıkları sebebiyle de, iman ve küfür bazında iki esas guruba ayrıldıklarını anlatır. Bu ayırım belli bir zaman ve mekân ile sınırlı olmayan, bütün insanlık tarihini kapsayan ve Hz. Âdem(a.s.)’in iki oğlu ile başlayıp (Maide, 27 vd.), kıyamete kadar sürecek olan bir farklılıktır. Önemli olan da bu farklılıktır. Çünkü bu insanın iradesinden kaynaklanmaktadır ve hüküm buna göre olacaktır. Zira insan, milletini, kabilesini ve ailesini, hatta ana-babasını seçme hürriyetine sahib değildir ve doğduğu zaman bunları kendisi için belirlenmiş olarak bulur. Ama iman ve küfrü seçme hususunda, cüz’i iradeye sahibtir ve dolayısıyla bu tercihinin neticelerine katlanmak durumundadır. Kaderin bir cilvesi, dünyaya geldiğinde önünde bulduğu milleti, kabilesi, ailesi, rengi, ırkı, dili, sadece tabi tutulacağı o büyük imtihan için birer vesileden ibarettir ve insan, bu gibi iradesi dışında cereyan eden-belirlenmiş olan şeylere dayanarak öğünme hakkına sahip değildir. Ancak kendi tercih ve gayretinizle elde ettiğiniz şeyler hususunda övünebilirsiniz. Bu gibi şeylerle övünürken bile, ne kadarının insanın kendisine ait olduğuna, ne kadarına “benim” denilebileceğine dikkat etmek gerekir.[5] İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin birinci maddesi şu hükmü içerir: Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. İkinci madde şöyledir: Madde 2- Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.[6] “Avrupalı beyaz adam”ın, asırlarca önce Amerika kıtasına götürdüğü ırkçı anlayış ve uygulamalar, milyonlarca Amerikan yerlisinin yok edilmesine ve Afrika’dan getirilen milyonlarca siyahinin de köleleştirilmesine neden olmuştu. Söz konusu ırkçı/kafatasçı anlayış, Amerika’daki etkisini bugüne dek sürdürse de zaman zaman ırkçılık karşıtı bir tepki olarak dönüp yine kendi anavatanını, yani Avrupa’yı vuruyor.[7] Ecdat Osmanlı 1299-1922 yılları arasında 623 yıl boyunca üç kıtaya hüküm sürdü. Bu uzun yıllar süresince birçok milleti, kültürü, dini, dili ve mezhebi içinde barındıran koca bir imparatorluk haline geli. Bu ihtişamlı ülkenin bir arada olmasını ve bu denli büyümesini sağlayan elbette öncelikle iman gücü idi. Ve dinimiz İslam’ın bize öğrettiği, koşulsuz benimsediğimiz şeylerden biri de ; “Ey insanlar, doğrusu, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, sırf birbirinizle tanışmanız için büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah katında en şerefliniz takvaca en ileri olanınızdır.” (Huccurat, 13) ayeti idi elbet. Dün Osmanlı Devleti’nin yıkılışını hızlandıran milliyetçilik ve ırkçılık faaliyetlerini organize eden uluslararası aktör ve Siyonist devletler bugünde aynı organize oyunları Türkiye üzerinde sergilemeye çalışmaktalar. Siyonistlerin her zaman hedefinde olan Türkiye’mde biz birlik olursak zalimlerin tüm kirli planları yerle yeksan ederiz.
Dr. İmbat MUĞLU
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/irkcilik
[2] https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=9384
[3] https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=9384
[4] https://islamansiklopedisi.org.tr/irkcilik
[5] https://www.risaleajans.com/islam/irkcilik-gercegi-ve-islamiyet-kardesligi
[6] İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi
[7] https://ilkha.com/analiz/bati-tarihinin-kara-yuzu-irkcilik-129116
YORUMLAR