Filistin Yönetimi, ABD’nin Terör Devleti İsrail’in Filistin’deki vahşetini kınamak yerine adeta destek verircesine takındığı tavrı ve saldırıları “nefsi müdafaa” olarak tanımlamasının abluka altındaki Gazze Şeridi ile işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki tiksindirici vahşet ve katliamın öncelikli sebebi olduğu yönünde bir açıklama yaptı…
Malûmu i’lâm bir açıklamaydı bu. Lâkin Türkiye dahil bütün İslâm Âlemi bu açıklamaları sıkça yapmalı, gerçeği kör ve sağır dünyanın gözüne sokmalı, sürekli gündemde tutmalıdır. Ve dahi bu açıklamalar sözcülerden ziyâde İslâm ülkelerinin başındakilerce yapılmalıdır.
İbrahim Kalın, Mevlüt Çavuşoğlu, Ömer Çelik… hattâ isterse Süleyman Soylu beyefendiler de açıklama yapabilirler. Lâkin zirvelerin yapacağı açıklamalar Batı basını manşetlerinde yer alacağı için daha önemlidir.
Fakat manşetlerin daha müessir (etki kaabiliyetli) olması diplomatik dili sertleştirmekle olur. Yumuşak dil Batı’ya tesir etmez.
Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış durumu!. Zira Batı kendini dağ olarak görmeye İslâm âleminin bu yumuşak dili sayesinde devam ediyor. Tavşan değiliz diyorsak, arslan tavrıyla hareket edelim…
Size bir hikâye anlatayım. Kemalistler hemen hoplamasın. Yalnızca basit bir fıkra (nükteli hikâye) bu. Fakat kim uydurmuşsa galiba hakikat payı da var. Zira Kuvayı Millîye hareketi efelerin de desteğini almıştı.
Mücadeleye dâvet edilmesi gereken bir efe lideri varmış. Efeye M. Kemal Paşayı o denli abartılı anlatmışlar ki, hayâlinde ulu bir paşa canlanırmış: Cüssesi iri yarı, bıyıkları pala, Koca Yusuf pehlivan gibi, sıktığı taşı parçalar biri olarak hayâl ediyormuş.
Hikâye bu ya, M. Kemal paşa efenin diyarına gidip onu bizzat dâvet etmek istemiş. Efe paşayı karargahının önünde tazimle karşılamış. Paşa gelip arabadan inince Efe ilk şoku yaşamış. Hiç de anlattıkları gibi biri değilmiş ulu paşa. Kısa boylu, çelimsiz, nahif adımlarla yürüyen biri. Efe esas duruşta, yüksek ve tok sesiyle dağları çınlatırcasına bir “haşgeldin paşam” çekmiş. Paşa da “hoşbulduk Efe” demiş.
Efe ikinci şoku yaşamış. Zira paşanın sesi de cüssesi gibiymiş. Kısık, ince bir ses. Nihayet içeri geçildikten sonra efe paşaya kahvesini nasıl içeceğini sormuş, Paşa, “şekerli” deyince efe dayanamamış…
Ayağa kalkıp paşaya hitaben, “paşam hadi anlatanlar yanlış anlatmış boyunuzu posunuzu, hadi Allah vergisidir sesiniz de öyle düşündüğüm gibi değilmiş, yahu bari kahvenizi “acı” söyleyeydiniz.”
Kıssadan hisse, hadi zulme Silahlı Kuvvetlerimizle müdahale edemiyoruz. Hadi tâli (tâlih) zebûn bozuk (yahudi eseri) düzenden de kurtulamıyor ve bu yüzden de ecdadımız Osmanlı tavrıyla davranamıyoruz kâfir Terör Devleti İsrail’e karşı…
Yahu bari yağmıyorsak da gürleyelim. Batı yumuşak konuşanı takmaz. İstiklâl Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un deyişiyle “Zebûn-küş Avrupa bir hak tanır ki: Kuvvettir.”
Hani şu Vaiz Kürsüsünde söylediği şiirden alınan bir mısra bu:
Devamındaki şu mısralar da tanıdık gelecektir: “Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri, / Üzengi öpmeğe hasretti Garb’ın elçileri!.”
Filistin’li kardeşlerimizin kanını döken, evlerini buldozerlerle yıkan zalim Terör Devleti İsrail de bir hak tanır ki, (o da) kuvvettir. Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır, Terör Devleti İsrail’e tesir etmez!. 15.05.2021
YORUMLAR