İki kişi bir araya geliyor, gruplar bir araya geliyor, sempozyumlar, konferanslar, çalıştaylar, radyo programları, televizyonlar; günümüzün en etkili olan sosyal medyada konuşulan ve şikâyet edilen dikkat çeken husus bir noktada ülkelerin, belki de dünyanın temel sorunu insanlık nereye gidiyor, bu gidişe kim dur diyecek, ne olacak halimiz?.. Gibi onlarca konuda muzdarip hal ve sözler karşısındaki adam, insan…
Mantıken ne idik, neredeydik, neler oldu, buralara nasıl geldik, neler yapmalıyız… gibi özeleştiri yaparak başlamak; teşhis (tanı), tedavi, takip (çok yönlü rehabilitasyon, uygulama) yerine; herkes önce kendisinde, sonra en yakınından başlaması gerekiyorken…
İnsanın bütün sebeplerin ötesinde Allah’a dayanması ve son rehber, peygamber Hz. Muhammed s.a.v örnek insan olarak görmesi gerekirken; bize ne oldu ne oldu bize, neler yapmalıyız diye münevver bir hali düşünerek aydınlık, huzur adına çıkış yolu araması gerekiyorken….
Ağzı olan konuşuyor misali sadakat için Hz. Ebubekir’i, adalet için Hz. Ömer’i, ahlak adına için Hz. Osman’ı, ilim ve kahramanlık adına Hz. Ali’yi çağırır adamlar, insanlar, Müslümanlar!
Hem de öyle bir çağırmak ki “Ya Ebubekir’i Sıddık, Ömer-ul Faruk, Osman’ı Zin’nureyn, onlarca lakap ve künyesi bulunan Hz. Ali Kerramallahu Veche… diye de içim içim çağırır insanoğlu… Çağıralım ve çağrılsın da…
Hz. Amine, Hz. Hatice, Hz. Ayşe, Hz. Fatma… annelerimiz de çağrılsın. Onları da unutmuyor da insan!
Mevlâna ve Yunus’un incelikleri, güzel sözleri de hiç düşmez dillerde…Onları da çağırır ve sözlerini, özelliklerini dillerden düşürmez adem oğlu!
Eee ne yani bunları çağırmayalım mı?
Yok elbette çağıralım. Hatta manevi tasarrufatı olanları, hayatın derecelerini unutmadan Onları da çağıralım…
Koskoca yaşanmışların tecrübesi, risk grubu ve özel ihtiyaç gruplarına yönelik sosyal hizmet uzmanlığı mesleği, halkla ilişkiler, basın milletvekili danışmanlığı ve sivil toplum ile bütünleşen Kalem’in miri malı olan hakikatleri neşvünema, tecdit, ihya, kendini tanıma ile haydi tefekküre, tezekküre, terapiye, önce doğru bir tanı koymaya ve her şeyden önce samimiyet ve sadakate…
Bir yerde “da ama, lakin, fakat… “ile sözcükler devam ediyorsa orada işler gitmiyor demektir.
Bir kere çağırmaktan, medet ummaktan öncesine gidelim. Yani önce tanı, teşhis ile hastalığı, istenmeyeni doğru bir şekilde ortaya koymak lazım.
Allah’ın kâinatı, insanı yaratması ve muhatabı olan insana nasıl baktığına, Kalu Bela ile vermiş olduğumuz söze; Hz. Muhammed sav doğumundan başlayarak ebediyete irtihaline kadar hayatını; başta dört halife olmak üzere olmak üzere bahsi geçen Mevlâna ve Yunus’u sözden ve duyumdan öte hayatlarını okuduk mu; ya da belirtilen meziyetlerden haberdar mıyız?
Bir başka ifade ile okuduğumuzu anlamak, uygulamak, içselleştirmek konusunda ne kadar sonuca gidildi?
Bir başka ifade ile kendi kendimiz ile alakalı olduğumuz konu ile ne kadar samimiyiz, sadakat konusundaki duyarlılığımız ne, hasbiliğimiz, kanaatkarlığımız, paylaşımcılığımız, fedakarlığımız, birlikteliğimiz, kardeşliğimiz hangi ölçüde acaba?
Onlarda olan özellikler neden bizde de yok/ anneler bu meziyette çocuk doğurmuyorlar mı yoksa?
Gelelim madalyonun diğer yüzüne…
Özeleştirilerimizi yeterince tarafsız bir şekilde yapabiliyor muyuz, yapıcı eleştiriye açık mıyız, kin-nefret- hiddet-bencillik-kibir- şöhret- aşırı taltif-ilgi duymak gibi aşmazlarımızı tespit edip aynaya bakabiliyor muyuz?
Adalet, liyakat, emanet, sadakat, samimiyet, vefa, muhabbet, hürmet, şefkat, kanaatkarlık, güven; milli, manevi, inanç, kültürel ve ahlaki değerler konularında geldiğimiz nokta neresidir? Güçlü ve zayıf yönlerimiz; geliştirilmesi gerekli yönlerimiz nelerdir?
Bitmedi… Neyime lazım, hep bana, ben merkeziyetçi, ben tok olayım başkası bana ne tavrından öte fedakarane, hizmetkarane, benden içerü ben ve biz olabiliyor muyuz?
Daha ötesi vatan, bayrak, ezan gibi hakikatler karşısındaki duruşumuz en önemli hususların başında gelir.
Giden çok, geri gelen yok! Herkes bir veya birden çok isimden medet ummaya çalışırken, onları rehber alsın; kendisi Ebubekir, Ömer; Osman Ali, Mevlâna, Yunus… Bu dönemde bak onlar ölmedi diyebilsinler. Tabii ki analarımızı da unutmayalım!
Sözün özü şekilden öte insan olabilmek, geride hoş bir sada bırakarak ölümsüz eserlerle insan ölse de hep yaşayabilmek…
Biz Birlikte Güçlüyüz ve Biz Birlikte Güçlüyüz Ruhu İle…
YORUMLAR