Değerli okuyucularım, uzun süredir sağlık sorunlarımdan dolayı yazamadım ve sizlerden ayrı kaldım. Bu yazımla birlikte bayram arası birkaç yazı daha yazma imkanım olur inşallah. Fakat bayram sonrası rutin günlük yazılarıma devam edeceğim.
Bu arada yazılarımdan dolayı bir-iki eleştiri gelmiş. Eleştirilerin içeriği meçhul ve yazıyla uzaktan-yakından bir alakası yok! Yüzeysel, absürt ve hissi! Eleştiriler ciddiyse dikkate alırım. Ciddi değilse dikkate almam.
Sürekli siyasi, stratejik ve toplumsal konuları yazmak okuyucular açısından bazen sıkıcı olabiliyor. O yüzden ara-sıra farklı konuları kaleme almak lazım. Psikolojik, sosyolojik, felsefi, edebi, sanatsal, tarihi vs… Ya da okuyucularla, yazarlarla hasbıhal… Bugünkü yazım hasbıhal niteliğinde olsun istedim. Ne kadar hasbıhal niteliğinde olsa da bugünkü yazımın yegane sebebi Başkent Postası’nın değerli yazarı Ramazan Ercan Bitikçioğlu’dur!
Başkent Postası’nda geçmişe dönük haber ve köşe yazılarını okurken değerli Ercan Ramazan Bitikçioğlu’nun “Belki artık yazı da yazmam” başlıklı yazısı beni biraz üzdü! Ne demek R. Ercan abi “Belki artık yazı da yazmam”?! Yazınızın içinde de belirttiğiniz gibi belki daha birçok haklı gerekçeleriniz vardır! Gerekçelerinize hak vermekle birlikte ne olursa olsun yazmalısınız.
Ne kadar Başkent Postası’nın bir yazarı olsam da benim gibi sizi severek okuyan okuyucuları yazılarınızdan mahrum bırakamazsınız. Abi yazmalısınız… Hem de inadına… Sizin gibi inançlı, milli, manevi, kültürel değerlerle dolu, objektif/net, açık sözlü, uyarıcı vs. daha sayamayacağım birçok özelliklere sahip münevver bir kalemin yazmaması ancak ve ancak okuyucularını üzer. O yüzden yazmalısınız diyorum.
Yazarlık, yazmak, okumak, düşünmek gibi sözcük, kavram vs. derinliğine daldığınız zaman içinden çıkamazsınız! Yazarlığın ne kadar zor, ne kadar meşakkatli ve ne kadar sabır gerektiren bir YOLCULUK olduğunu 40 yıllık kendi gazetecilik ve yazarlık tecrübelerimden biliyorum.
Bizim gibi istisnai yazarların yıllar öncesinden böylesi uzun bir yolculuğa çıkarken ulvi amaçları vardı! Hiçbir zaman tanınmak, meşhur olmak, çok okunmak gibi bir düşünceleri olmamıştır. Tam aksine ‘bu yüce ve ulvi davada, devletin ve milletin istikbaline ışık tutacak, toplumu aydınlatıcı denizde damla bir nebze katkımız olur mu’ diye yola çıkmışlardır. Bu yolculukta sınır tanımadılar! Tek sınır vardı o da ÖTE!.. Yani, son nefes… Bu çilekeş, bu dikenli, bu mayınlı zor yolculuğun ‘son nefesle’ noktalanacağının bilinci içinde yazdılar hep. Ve yazmaya da devam ediyorlar.
İşte yazımın başında da belirttiğim gibi Başkent Postası yazarı Ramazan Ercan Bitikçioğlu da (ne kadar asker/subay kökenli olsa da) davasının çilesiyle yoğrulmuş, devletinin ve milletinin derdini dert edinmiş, inançlarının gölgesinde yazan istisnai bir yazardır. Aynı zamanda kalemi düzgün, yazdığı konuların derinliğine vakıf, gramer konusunda usta bir yazardır.
Ve son sözüm: Yok öyle “Belki artık yazı da yazmam” diye bir şey Ercan abi… O günkü yazın belki ‘gel-gitli’ bir anına denk geldi. Yani, geçiciydi… Haklı gerekçelerin olsa bile yazmaya devam abi. Her şeye rağmen yazman gerekiyor!..
YORUMLAR