Osmanlı’nın diplomasi ile tanışmasından çöküşüne kadar Osmanlı diplomasisinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük olmak üzere 3 tane fikir akımı hakim olmuştur.Aslında bu üç temel fikir akımının etkili olmasının tek bir nedeni vardı.O da pragmatizm yani dağılmakta olan imparatorluğu bir arada tutma düşüncesi idi.Halkı modern bir devlete dönüştürmek isteyen Osmanlı yönetimi, devletin toprak kaybını engellemek için ilk önce Osmanlıcılık fikir akımını yürürlüğe koymuştur.Bu fikir akımının devletin toprak kaybını engelleyemediği anlaşılınca İslamcılık fikir akımı yürürlüğe koyulmaya çalışılmış, bunun da işe yaramaması üzerine Türkçülük fikir akımı Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nde etkili olmuştur.SSCB’nin dağılma süreciyle başlayıp 1990’lı yılların sonuna kadar devam eden dönemde bu üç akımın devamı sayılabilecek gelişmeler yaşanmıştır.İki kutuplu sistemin çöktüğü bu dönemde Türk dış politikası realist, pragmatik ve akılcı bir politika izlemeyi devam ettirmiştir.Osmanlı Devleti’nden miras kalan toprak parçası üzerine kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın güçlü devletler arasında güç dengesini sağlamak ve mecbur olmadıkça savaşmamak stratejisini izlemiştir.Son dönem Osmanlı dış politikası, mevcudu koruma ve batıya dönüş yani Batıcılık ilkeleri üzerine inşa edilmiştir.Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasında da bu iki ilke etkinliliğini devam ettirmiştir.Ama ne Osmanlı döneminde ne de Türkiye Cumhuriyeti döneminde bu iki ilkeye körü körüne bağlı kalınmamıştır.İki kutuplu sistemin çökmesi ile birlikte Türkiye’nin de bir parçası olduğu Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’da çatışmalar yaşanmıştır.Yaşanan çatışmaların hepsi Türkiye’yi yakından ilgilendirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti, kendisini bir şekilde bu yaşanan çatışmalara müdahale etmek zorunda hissetmiştir.Türkiye’nin Abhazya, Çeçenistan, Karabağ, Kosova ve Bosna Hersek’te yaşanan krizlere müdahil olarak seyirci kalmaması bunun kanıtıdır.Bilgi, para ve insan akışının daha önce görülmemiş bir şekilde hızlanması, ülkeleri daha açık ve dinamik bir dış politika izlemeye yöneltmiştir.Ak Parti dönemiyle birlikte Türk dış politikası; kendini her alanda ve her platformda etkin bir şekilde geliştirme, uluslararası konjonktürde milli çıkarlarımızı daha etkili bir şekilde duyurma ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarma stratejilerini izlemeye çalışmıştır.İki kutuplu dönemden sonra Türk dış politikasında görülen çok boyutlu bir diplomasi uygulamasına geçilmiştir.Türk dış politikası, çok boyutlu diplomasi ile Turgut Özal döneminde tanışmıştır.Türk dış politikasında izlenen dengecilik politikası da Soğuk Savaş’ın ardından büyük güçler arasında bir denge arayışı olmaktan çıkıp Batı, Avrasya ve Ortadoğu bölgeleri arasında dengeli bir dış politika arayışına dönüşmüştür.Bu yaklaşım çerçevesinde Türkiye, bölgesinde ve dünyada bir yandan yaşanan 11 eylül saldırısı, Amerika’nın Afganistan’ı ve Irak’ı işgali gibi istikrarsızlık, bunalım ve huzursuzluk yaratan tehditlere karşı barışçı, diplomatik ve yapıcı bir politika izlerken diğer yandan Avrupa Birliği’ne katılma çabalarını sürdürmektedir.Ama bilinmeli ki Türkiye, ilelebet Avrupa Birliği’nin kapısında beklemeyecektir.Bu çerçevede Türkiye, Şanghay İş Birliği Örgütü gibi uluslararası ve küresel kuruluşlara olan çabalarını artırmalı ve Avrupa Birliği’nin bu uzlaşılmaz tavrına karşı bir denge politikası izlemelidir.Ak Parti hükümetleri, içinde bulunduğumuz 21.yy.da politikalarını doğru bir zeminde sürdürerek ülkenin iç ve dış politikasını çağdaş dünya ile bütünleştirme hedefine yöneltmiş, özgürlüklerden hiçbir şekilde taviz vermeyerek halkın ve ülkenin güvenliğini sağlamaya odaklanmıştır.Türkiye; muasır medeniyetler seviyesine ulaşma konusunda kendini geliştirmeye ağırlık verirken, ‘dengecilik’ politikası çerçevesinde de Ortadoğu ve dünya ülkeleri arasındaki ilişkilerini olumlu bir seyirde arttırmaya çalışmaktadır.Ak Parti hükümetleri döneminde Türkiye, önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak başarılar elde etmiştir.Önceki dönemlerle Ak Parti dönemi arasındaki en önemli fark, siyasetçilerle dışişleri bürokrasisi arasındaki iletişim kopukluğunun akademisyen danışmanlar tarafından kapatılması ve ağırlığın hükümet ve siyaset tarafına kaymış olmasıdır ki, bu durum karar alma mekanizmalarına daha önceki dönemlerde görülmemiş bir dinamizm kazandırmıştır.Bu dönemde iç politikada çeşitli ırklara mensup vatandaşlarımızla ilgili önemli gelişmeler elde edilmiş, ülkemizin birlik ve bütünlüğü sağlanmaya çalışılmıştır ve bu konuda önemli adımlar atılmaya etmektedir.Ülkemizin hem bölgesinde hem de uluslararası alandaki kuruluşlarda etkinliğinin artmasını ve ülkemizde birlik ve bütünlüğün sağlanması konusunda daha çok başarı elde edilmesini temenni ederim.
Diyaeddin ULUCAN
Osmanlı’dan Günümüze Kadar Türkiye’nin Dış Politikası
YAZARLAR
TÜMÜ
YORUMLAR