SİYASETİN İSTİKRARSIZ DÖNEMLERİNDEN ÇARPICI ÖRNEKLER VE TEMENNİLER

Yıllardır yazıyoruz, anlatıyoruz. Askeri darbelerin ilimiz, bölgemiz ve ülkemizin geri kalmasına, fakirleş-mesine sebep olduğundan bahsediyo...

May 4, 2020 - 11:58
SİYASETİN İSTİKRARSIZ DÖNEMLERİNDEN ÇARPICI ÖRNEKLER VE TEMENNİLER

Yıllardır yazıyoruz, anlatıyoruz. Askeri darbelerin ilimiz, bölgemiz ve ülkemizin geri kalmasına, fakirleş-mesine sebep olduğundan bahsediyoruz. Yazdığım kitapta da bazı örnekler bulunmaktadır. Özellikle o dönem-leri yaşamamış olan gençlerimize bazı bilgiler vererek anlatmak istedim.      

       1965 Yaz dönemi Devlet Su İşleri (DSİ) Kastamonu Şube Müdürlüğünde stajyer mühendisim. 27.Mayıs. 1960 Askeri Darbesinden sonra 15.Ekim.1961 Parlamento Genel Seçimleri yapılmış, darbe izleri devam ederken tek başına iktidar çıkmamış, Türkiye koalisyon hükümetlerine maruz kalmıştır. (24 ve 25nci hükümetlerde başbakan yoktur. Darbenin başı devlet başkanı ve aynı zamanda hükümet başkanıdır.) Kasım.1961 de İsmet İnönü başkanlığında 26ncı Hükümet Adalet Partisi+Cumhuriyet Halk Partisi (AP+CHP) koalisyon hükümetidir. Bu hükümetin ömrü uzun sürmemiştir. 27nci Hükümet yine İsmet İnönü başkanlığın-da  AP+CHP koalisyon hükümetidir. Bu defa bu da uzun sürmemiş, 28nci Hükümet, İsmet İnönü başkanlığında Adalet Partisi olmadan bağımsızlarla kurulmuştur. 1965 yılı Ocak ayına gelindiğinde bu hükümet de düşmüş-tür. Bu defa Senatör Suat Hayri Ürgüplü başkanlığında AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Parlamento dışından Başbakan Yardımcısı olarak atandığı 29ncu Hükümet (AP+CHP Koalisyonu) kurulmuştur. İşte bu hükümet döneminde Kastamonu DSİ Şubesinde stajdaydım. 10.Ekim.1965 tarihinde Parlamento Genel Seçim-leri yapıldı. AP tek başına iktidar olabilecek çoğunluk sağladı. Süleyman Demirel, 30ncu Hükümeti kurdu. Mart.1966’da TCK Kastamonu 15nci Bölgesi kuruldu. Haziran.1966’da ben de bu bölgenin kurucu mühendis-ler kadrosunda göreve başladım. Kastamonu (37), Sinop (57), Zonguldak (67) illerine hizmet süreci başladı. 15nci Bölgede muhtelif görevlerde bulundum. 12.Ekim.1966 tarihinde Parlamento Genel Seçimleri yapıldı. Adalet Partisi oy oranını artırarak, daha da güçlenerek iktidarını devam ettirdi. Demirel, 31nci Hükümeti kurdu. 06.Mart.1970’de Demirel 32nci Hükümeti kurdu. 12.Mart.1971 Askeri Muhtırası sonucu hükümet istifa etti. Askerlerin baskısı ile CHP’li Nihat Erim bağımsızlaştırıldı, 33ncü hükümeti kurdu (AP+CHP Koalisyonu). Kısa süre sonra yine Nihat Erim, 34ncü Hükümeti kurdu. Bu hükümet, bir süre sonra istifa etti. Suat Hayri Ürgüplü, hükümet kurmakla görevlendirildi, ancak askerler kurulan hükümeti ilan ettirmediler. 22.Mayıs. 1972 tarihinde Ferit Melen, 35nci Hükümeti kurdu. Bu dönemde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın görev süresi doldu. Genelkurmay Başkanlığından Cumhurbaşkanı adayı olmak için istifa edip, tayinle senatör yapılan Faruk Gürler’in önü Süleyman Demirel’le Bülent Ecevit’in anlaşması sonucu kesildi, seçilemedi. Cumhurbaşkanlığı Kontenjan Senatörü Fahri Korutürk, 06.Nisan.1973 tarihinde AP ve CHP’nin anlaşması ile iki parti parlamen-terlerinin destekleri ve oyları ile cumhurbaşkanı seçildi. (Zorun en kötüsü önlenerek) Doğal olarak Ferit Melen Hükümeti istifa etti. Yine zorlama ile 15.Nisan. 1973 tarihinde 35nci Hükümetin Ticaret Bakanı Naim Talu başkanlığında 36ncı Hükümet (AP+CHP Koalisyonu) kuruldu. Bu hükümet döneminde 14. Ekim.1973 Parlamento Genel Seçimleri yapıldı. 12.Mart.1971 Askeri Muhtı-rası sadece AP’yi iktidardan uzaklaştırmakla kalmadı. CHP’de de lider değişikliğine neden oldu. 1972 yılında yapılan olağanüstü kurultayda İsmet İnönü ge-nel başkan seçilemedi, yerine Bülent Ecevit genel başkan seçildi. Ecevit liderliğindeki CHP, 1973 seçimlerinde birinci parti oldu. AP ikinci olabildi. 12.Mart. 1971 Askeri Muhtırası ile başlayan istikrarsızlık devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden tek başına iktidar çıkmadı. Koalisyon görüşmeleri uzun sürdü. 26.Ocak. 1974 tarihinde 37nci Hükümet (CHP+MSP Koalisyonu) Bülent Ecevit başkanlığında kuruldu. Profesör Doktor Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı oldu. Bu dönemin önemli olayı; 20.Temmuz.1974 tarihinde Kıbrıs Barış Harekâtı başladı. Bu koalisyon hükümeti de Ekim.1974’e kadar sürdü. Bülent Ecevit istifa etti. Bazı hükümet arayışları denendi ise de hükümet kurulamadı. Kontenjan Senatörü Sadi Irmak hükümet kurmakla görevlendirildi. 17. Kasım.1974 tarihinde 38nci Hükümet, Güven Partisi ağırlıklı olarak kuruldu. Ancak, bu hükümet güvenoyu alamadı. Bu süreçte 1970 yılında bölünme yaşayan ve güç kaybeden AP Genel Başkanı Demirel, MSP, MHP ve GP Genel Başkanları ile görüştü. Bir koalisyon kurulabileceği ortaya çıktı. 31.Mart.1975 tarihinde dört parti (AP+MSP+MHP+GP) bir araya gelerek 39ncu Hükümeti Süleyman Demirel başkanlığında kurdular. Bu hükümet döneminde 05.Haziran. 1977 tarihinde Parlamento Genel Seçimleri yapıldı. (16ncı Dönem) Ben de bu seçimde Adalet Partisi Kastamonu Milletvekili seçildim. Hiçbir parti tek başına hükümet kuracak çoğunluk sağlayamadı, istikrar çıkmadı. 21. Hazi-ran.1977 tarihinde Bülent Ecevit başkanlığında 40ncı Hükümet (azınlık hükümeti) kuruldu. TBMM’den güvenoyu alamadı, istifa etti. Yerine üç parti (AP+MSP+ MHP) anlaşarak S. Demirel başkanlığında 41nci Hükümet 21.Temmuz.1977 tarihinde kuruldu.     

       1973 ve 1977 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmış olan CHP, hükümet olma iddiasını ve isteğini sürdürdü. Aralık.1977’de AP’den 11 milletvekili istifa etti. Tümüne bakanlık verilerek 05.Ocak.1978 tarihinde Bülent Ecevit başkanlığında “Güneş Motel Hükümeti” diye anılan 42nci Hükümet kuruldu. 14.Ekim. 1979 Senato Ara Seçimlerinde CHP ciddi oranda oy kaybetti. Ecevit, “millet benden desteğini çekti” diyerek istifa etti. 12.Kasım.1979 tarihinde Süleyman Demirel başkanlığında 43ncü Hükümet (Azınlık Hükümeti) kuruldu. TBMM’ den güvenoyu aldı ve 12.Eylül.1980 Askeri Darbesine kadar görev yaptı. Buraya kadar özellikle şu konuyu anlatmaya çalışıyorum. İkinci defa tek başına iktidar olan AP Hükümeti (32nci Hükümet)’nden yani 12.Mart. 1971’den 12.Eylül.1980’e kadar yani dokuz yılda 32nciden 43ncüye kadar (43ncü dahil) 12 hüküme-tin kurulduğunu görüyoruz. Her hükümetin kurulma çalışmaları en az 15 gün sürer. Kurulunca bir hafta içinde TBMM’de proğramı okunur. Bundan 48 saat sonra TBMM’de bu program görüşülür. Bundan 24 saat sonra da TBMM’de güven oylaması yapılır. Güvenoyu alsa da almasa da göreve başla-yan bakanlara partililer tarafından tebrik ziyaretleri aylarca sürer. Güvenoyu alamazsa yeni süreç başlar. Genel idarenin merkez ve taşra bürok-rasisinde yeni atamalar başlar. Devletin bütün unsurları hallaç pamuğu gibi savrulur. Dokuz yılda oniki hükü-met zamanında bunlar yapılırken asıl iş olan icraat yani millete hizmet ve hükümetlerin proğramlarında vatandaşlarına vaat ettiği işlere sıra henüz gelmemiştir. Buradan da şu net sonuca gelmek istiyorum. Yaşa-dıklarımdan örnek verirsek; 1965’de 29ncu Hükümet döneminde DSİ (Kastamonu) de göreve başladım.  Haziran.1966 TCK 15nci Bölge (Kastamonu) heyecan dolu çalışma döneminin başından Haziran.1977 seçim dönemine kadar (29’dan 39’a kadar) onbir yılda onbir hükümet değiştiğini görüyoruz. Ankara’da her hükümet değiştiğinde saatin zembereği kırılmış gibi bütün hizmetler durur. Bürokrasi heyecanını ve motivasyonunu kaybetmiştir. Belirsizlik ve şaşkınlık başlar. Devlette hafıza kaybı olur. Bir diğer örnek de (Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün yedi yıllık dönemi) 35nci Hükümetten 43ncü Hükümete kadar (43ncü dahil) dokuz hükü-met görev yapmıştır. Yıla bir hükümet bile düşmüyor. Bu şartlarda millete hizmet yine yok.

       Sevgili Gençler; bu gerçekleri bürokraside ve siyasette yaşamış birisiyim. Bugüne gelecek olursak; 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde 367 dayatması sonucundan buraya geldik. 1923 yılından 2018 yılına yani 95 yılda 12nci Cumhurbaşkanının ve TBMM’nin de 27nci döneminde olduğu bir durumda 65 hükümet denince istikrarsızlığın boyutu anlaşılıyor. Vilayetlerde de bu süre içinde yaklaşık 43-45 vali ataması yapıldığı görülü-yor. Zirvedeki istikrarsızlığın taşraya da yansıdığını görüyoruz. Halbuki darbe ürünü anayasalar olmasaydı normalde bir iktidar dönemi, seçim dönemi kadar yani yaklaşık dört yıl olabilseydi 25 civarında hükümet kurulmuş ve görev yapmış olurdu. 2007 yılındaki 367 dayatmasından sonra 16.Nisan.2017 Halk Oylamasıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karar verildi ve 24.Haziran.2018 Genel Seçimleri ile de uygulama başlamış oldu.

        Dünyada da başka örneği olmayan ve iki yıla yaklaşan uygulamada tam netleşmese de bazı sonuçlar orta-ya çıkmaktadır. 95 yıllık uygulamada özellikle 1961 ve 1982 Darbe Anayasalarının ürünü olarak on yılda bir askeri darbelere maruz kalınması ve özellikle Cumhurbaşkanını TBMM seçerken illa ki bunalıma maruz kalınması ülkemizi buralara getirdi. 12.Eylül.1980 Askeri Darbesini Cumhurbaşkanını seçemiyorsunuz diye yapanlar, bu defa 2007’de gördük ki meclisin problemsiz, daha önceki yıllardaki (1989,1993,2000) usulle seçebilecekken “neden Cumhurbaşkanı seçiyorsunuz” diye darbeye kalkıştılar. Tehditler devam etti ve yine 27.Nisan.2007’de Askeri Muhtıra (E-Muhtıra) verdiler. Anayasa Mahkemesinin de kullanılması ile buralara geldik.

        Bugünkü yönetin sistemine gelince; “DEVLET, Milletin kendi iradesiyle yönetilmesi” organizasyonunun adıdır. Sandığın sonucu esastır. Bu da tamam. Ancak; hassasiyetlere de dikkat edilmelidir. Hele şimdi olduğu gibi Cumhurbaşkanı parti genel başkanı ise, iki adet şapkası var demektir. Ne zaman nerede hangi sıfatı temsil etmektedir? Burada en hassas çizgi DEVLETİN PARTİLEŞMEMESİDİR. Yani partinin bürokrasiye bulaşmama-sı gerekir. Liyakat esas ölçü olmalıdır. Hele bu hususlarda ideolojiye hiç itibar edilmemelidir, etmem. Teknik bürokrat durumuna çok dikkat etmek gerekir, ederim. Devlet partileşirse onun adına sistem, yönetim denmez. Siyaset yani partiler çok alternatiflidir. Ancak, devlet tektir. Her yönetimin onu gözünün bebeği gibi koruması gerekir. Seçmen yani millet, yorulan ve yıpranan partiyi sandıkta kaldırıp atar. Devlet partileşirse neyi kaldırıp atacaktır? En hassas çizgi de burasıdır. Önceki sistemde bu çizgi, Müsteşarlık makamıydı ve tekti. Milletle (bakanla) devletin buluştuğu, anlaşabildiği, birbirlerini incitmediği, incitemeyeceği bir organ yani milletin emanetinin bir ucunda bakan, diğer ucunda müsteşar vardı. Çift anahtarlı kasa gibiydi. Tek başlarına milletin emanetine bir işlem yapamazlardı. Şimdi birden fazla bakan yardımcılığı oluştu. Bunu zaman içinde görüp izleyeceğiz. Yukarıda bahsettiğim gibi devlet partileşmemelidir. Daha önceki bazı dönemlerde devletin çeşitli kademelerine tayin edilen militan bürokrat-ların yaptıkları yüzünden iktidardaki partiyi millet sandığa göm-müştür. Ancak, vatandaşın devlete güveninde onarılması güç tahribat oluşmuştur. Siyasi partiler, devlete iktidar heyacanıyla militanlarıyla çullanırsa, yani devlet partileşirse bir süre sonra bakar ki, parti de devlete hakim oldum diye devleşecek, aynı zamanda DEVLETLEŞECEK, hiç de farkında olmadan devletin baş döndü-rücü gücüne kavuşunca etrafını bile göremeyecek hale gelebilecektir. Buna “güç zehirlenmesi” de denebilir. Belli bir süre sonra kendisini devlet yönetimine getiren iradeden uzaklaşmış olacaktır. Ancak iş işten geçmiş demektir. Burada ve özellikle yeni yönetim şeklinde partili ve özellikle Cumhurbaşkanı partinin de genel başkanı ise bu hassas çizgiye netameli diyebileceğimiz durumda çok daha dikkatli durması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.

        Bu durumu özetlemek gerekirse; Devlet partileşirse, ülkemiz ve milletimiz için çok istenmeyen olumsuz sonuçlarla karşılaşılır. Parti devletleşirse de, milli irade ve demokrasi adına kazanç yerine büyük kayıp olacağını düşünüyorum. Yeni yönetim uygulamasını da zaten millet olarak dikkatle takip ediyoruz. Tek parti döneminde valiler, kaymakamlar parti başkanıydılar. Oralardan geliyoruz. Siyasi parti mensubu, milli irade sonucu ülke yönetiminin başına geldiği andan itibaren partisine ait kendisini taşıyan vasıtayı (misal: otomobil, otobüs) genel merkezin önüne park edip, devlete ait olan vasıtaya geçecektir. Bu kırmızı plakalı, çok özelliği olan bir araçtır. Tam millete ait, çok değerli ve anlamlıdır. Burada yetkisi tüm ülkeyi kapsadığı gibi sorumluluğu da aynı boyuta ulaşmıştır. Genel merkezdeki vasıta kendi partililerinin emanetidir. Diğeri ise milletin emaneti olup, her sorumlunun gözünün bebeği gibi koruması gereken çok önemli bir süreç başlamıştır. Bu hassasiyetleri örnek ile anlatmaya çalıştım.

         Yarım asırı aşan bürokrat, teknokrat ve bunun içinde kırk yılın da üstünde edinmiş olduğum, rafine olmuş siyasi tecrübemle ve ayrıca 27.Mayıs. 1960 Askeri Darbesini yaşayanlarla siyasete başlayıp, onlarla 12.Eylül. 1980 Askeri Darbesini, sonra da (17.Ocak-28.Şubat)1997 Topyekün darbeyi de TBMM’de yaşayan birisi olarak bu duygu ve düşüncelerimi vatandaşlarımla paylaşmayı görev saymaktayım.

         Ayrıca dünyanın maruz kaldığı salgın hastalıktan sonra çok şeyin değişeceği, silahın, cephanenin, petro-lün yerini başka faktörlerin alacağı görülmeye başlandı. Bunların da önemlisinin sağlık olup, bunun içinde SAĞLIKLI GIDA ÜRETİMİNİN başrol oynayacağı anlaşılıyor. Hatırlanacağı gibi son yıllarda toplumlar, “ORGANİK GIDAYA” da yönelmişlerdi. Buradan şu sonuca gitmemiz mümkündür: Toprağın ve suyun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Ülkemiz, bölgemiz ve ilimizin de önemi ortaya çıkmaktadır. Askeri darbeler, birçok bölge müdürlüğü kuruluşlarımızı yok etmiş olsalar da, mübarek toprağı su ile buluşturan ve toprağın işlene-rek ürün elde edilmesinde teknolojiyi uygulayacak devletimizin kurumları mevcut olduğuna göre aracılığı-nızla şu çağrıyı yapıyorum: Esas üretim yapılacak olan köylerimizin boşaldığını biliyorum. Başta İstanbul’daki hemşerilerimiz olmak üzere Ecdat ocağı, Evliyalar diyarına dönmeye çağırıyorum. İstanbul, bu nüfus yoğunlu-ğu ile zaten yönetilemez durumdadır. Yine başta Belediye Başkanlarımız olmak üzere tüm kamu yöneticileri ile, bilhassa Ticaret ve Sanayi Odaları, Ziraat, Esnaf ve Şoför  Odaları, Üniversite tüm sivil toplum kuruluşlarına samimi çağrımdır. Mübarek toprağımızı milli tohumla ve su ile buluşturarak üretimimizi yıllar evvelki duru-ma kavuşturmalıyız. ET ve SÜT besiciliğini yeniden ihya ederek kırmız ve beyaz petrol üretelim. Mutlaka ÜRETELİM Kİ; bölgemizin ZENGİN ÜLKESİ olalım.

HAYDİ ÜRETİM SEFERBERLİĞİNE! ÇÜNKÜ DERSİMİZ TÜRKİYE!

01.Mayıs.2020     ANKARA                                                                           

                                                                                                                      Fethi ACAR