Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Dr. İmbat Muğlu

TÜRKİYE MISIR İLİŞKİLERİ

Yedi bin yıllık köklü bir geçmişi olan Mısır denince çoğumuzun aklına firavunlar, piramitler, İskenderiye Feneri, Kleopatra, Nil ya da Arap Baharı geliyordur. Tarihsel ve kültürel yönü ile baktığınızda hepimiz haklıyız, Peki meseleye bir Türk, bir Müslüman olarak baktığımızda bu saydıklarımızın içinde olmayan ne var sizce? Geçmişte yasamış insan topluluklarının birbirleriyle olan ilişkilerini, savaş ve barışlarını, kültürlerini, medeniyetlerini, sosyo–ekonomik yapılarını belgelere dayanarak, yer ve zaman göstererek, sebep–sonuç ilişkisi içerisinde inceleyen ve objektif olarak açıklayan bilime tarih denir. Tarih, Geçmişteki insanın yaptıklarını, neden ve sonuç ilişkisi dâhilinde, yer ve zaman göstererek, belgeler ışığında objektif olarak incelediği için bir bilim kabul edilir.[1] Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Necati Demir: “Türk karakterli kaya üstü resim ve figürler Asya ile Avrupa kıtasının büyük bir bölümünde ve Afrika kıtasının kuzeyinde karşımıza çıkmaktadır. Yer isimleri, mimari ve diğer kültür unsurları, kaya üstü resim ve figürleri ile paralellik göstermektedir. Bütün kültür unsurları Türklerin yaklaşık 15 bin yıldır dünya üzerinde olduğunu ve muhteşem bir medeniyet ortaya koyduğunu göstermektedir. Türkler gittikleri hemen her yerde kimlik kartlarını coğrafyaya yer isimleri ile de kazımışlardır.” Prof. Dr. Necati Demir hocamızın yıllar süren araştırmalarının sonucunu bakıldığında yaklaşık 15.000 yıllık bir tarihi olan Türk milletinin geçmişte sayısız devletler kurduğu ve bu devletlerin dünya medeniyetine büyük hizmetleri olduğunu net bir şekilde görmekteyiz. Kurulan onca medeniyet ve devlet dışında bir çağ açıp bir çağ kapatacak kadar önemli bir özelliği de bulunan Türklerin;  Asya’dan, Avrupa’ya hatta Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayıldığını ve buralarda medeniyetler inşa ettiğini hepimiz bilmekteyiz. Tarihte hiç bir millet yoktur ki geçmişini baz almadan geleceğine yön verebilmiş olsun. Peki, bu yazılanların bizler için önemi var mı? Mısır ile bağlantısı nedir?  Bu yazılanların hepsi hatta yazılmamış kat kat fazlasının Türkiye ve Mısır ilişkileri açısından çok önemli bir değeri var. Eski çağdaki “Firavunlar” devri sona erdikten sonra sırasıyla; Persler, Romalılar, Büyük İskender ve Bizanslıların hâkimiyetine girmiş olan Mısır, 639 yılında Müslümanlar tarafından fethedilmiş ve bu hâkimiyet uzun yüzyıllar sürmüştür. Müteâkıben Tolunoğulları, İhşîdliler, Fatımîler, Eyyübîler ve Memlûklular Mısır’da hüküm sürdükten sonra, 1517’de Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı Memlûklulardan alarak topraklarına katmasıyla Mısır tarihinde, yaklaşık 400 yıl sürecek Osmanlı hâkimiyeti devri başlamıştır.[2] Mısır 639 yılında Müslümanlar tarafından fethedilmiş ve ülkenin ilk üç Halife ile Emeviler dönemlerinde merkeze bağlı Arap valiler tarafından idare edildiği görülür. Abbasîler dönemine gelindiğinde Arap asıllı valilerin yanı sıra Ebû Ca‘fer Eşnas et-Türkî (834-844), İnâk et-Türkî (844-849), Feth b. Hakân b. Artuk (856-861), Müzâhim b. Hakân b. Urtuc et-Türkî (867), Ahmed b. Müzâhim (868), Uzcûr/Urhûz b. Uluğ Tarhan et-Türkî (868), Ahmed b. Tûlûn (868) gibi Türk kökenli asker-bürokratlar valilik görevini yürütmüşlerdir.5 Özellikle son yıllarda uluslar arası ilişkiler ve ikili ilişkiler konusunda karşı karşıya geldiğimiz Mısır’ın 1153 sene evvel Türklere vatan olduğunu bilmemiz gerekir. Tolunoğulları Devleti  868 ve 905 yılları arasında hüküm sürmüş, Müslüman olan Türkler’in kurduğu ilk bağımsız devlettir.[3] Tûlûnoğulları Devleti’nin kurucusu olan Ahmed bin Tûlûn (Ebu’l-Abbâs et-Türkî)  aslen Dokuz Oğuz Türklerindendir.[4] Tolunoğulları Devleti’nin kurucusu Ahmed bin Tolun’un babası, Halife Me’mûn döneminin önemli kumandanlarından Buharalı Tolun adında bir Türktür. Ahmed bin Tolun Suriye seferi sonunda Fırat’ın batısındaki bütün vilâyetlere hâkim oldu. Batıda Berka ve Trablusgarp’tan doğuda Fırat nehrine kadar olan topraklar Tolunoğulları’nın idaresine girdi. Suudi Arabistan’ın güneybatısında yer alan Asîr ve civarı da onun egemenliğini tanıdı. Ahmed bin Tolun’un Suriye ve Filistin’i zaptetmesi ve hemen ardından kendi adına para bastırması Muvaffak-Billâh’ı harekete geçirdi ve onu Mısır valiliğinden azletti. Bunun üzerine Ahmed bin Tolun hilâfet makamıyla irtibatını kesip bağımsızlığını ilân etti. Onun zamanında Abbâsî halifesinin, isminin hutbelerde okunmasından ve Bağdat’a bir miktar vergi gönderilmesinden başka bir nüfuz belirtisi kalmadı. 884 ‘de vefat eden Ahmed bin Tolun’un yerine oğlu Humâreveyh geçti.[5] Tahta geçen Humâreveyh Suriye’ye kısa bir süre sonra ordular gönderdi. Abbâsî kumandanlarından Muhammed bin Ebü’s-Sâc’ın Humâreveyh’e katılmasıyla el-Cezîre ve Musul’a kadar olan toprakların tamamı Humâreveyh’in eline geçti. 896 yılında hizmetçileri tarafından geceleyin uyurken öldürülen Humâreveyh’in on iki yıl süren hükümdarlığında Tolunoğulları en parlak dönemini yaşadı. Ölümünden sonra yerine geçen çocuklarının tecrübesiz idaresi, ekonomik sıkıntılar, isyan ve kardeş kavgaları gibi birçok nedenden dolayı Abbasi Halifeliği Mısır’ı onlardan almaya karar verdi ve Türk asıllı kumandan Muhammed bin Süleyman’ı Suriye ve Mısır’a gönderdi. Kuvvetlerin Türk asıllı kumandan Muhammed bin Süleyman’ı Ocak 905 ‘de Tolunoğulları’nı yenerek Mısır’ın yeniden Abbâsî hâkimiyetine girmesini sağlamıştır. Muhammed bin Togaç tarafından Mısır’da kurulan, Suriye ve Hicaz bölgelerini de içine alan İhşidller Devleti, Tolunoğullarından sonra kunılan ikinci önemli Türk devletidir. Kurucusunun ünvanı ile anılan İhşidller Devleti 34 sene yaşamıştır.[6] Fâtımîler 969 yılında İhşîdî Devleti’ne son vererek Mısır’ı, arkasından da Suriye ve Hicaz’ı ele geçirdiler. Abbasîler karşısında kazandıkları başarılar Sünni İslâm akidesini benimseyen Selçuklu Türklerinin bölgeye gelmesi ile durmuş ve gerilemeye başlamıştır. Fâtımî Devleti, 909’daki kuruluşundan, 1171’de yıkılışına kadar geçen yaklaşık 260 yıllık bir dönem hüküm sürmüştür. Fâtımîlerin Mısır’ı ele geçirmelerinden sonra, kabiliyetleri ve disiplinleriyle Fâtımîlerin dikkatlerini çeken Türkler, Fâtımî ordusunda istihdam edilmeye başlanmışlardır Gerek Selçuklularla yaptıkları mücadeleler ve gerekse kendi iç karışıklıkları ile zayıflayan Fâtımî Devleti’ne Nuredddin Mahmud Zengî’nin komutanlarından Selahaddin Eyyubî son vermiştir.[7] 1171’de Fatimilere son veren Selahaddin Eyyûbî, Mısır’da hutbeyi yeniden Abbasi halifesi adına okutmuş ve Mısır’da Sünnîliği yeniden başlatmıştır.1174’te kendi adına hutbe okutarak devletin başına geçti.Eyyûbîler Hezbâniyye Kürtleri’nin Revvâdiyye aşiretindendir.Kendisi Kürt olan Kudüs Fatihi Selahaddin’in Eyyübi Devleti de büyük ölçüde Türk unsurlara dayanıyordu.Mısır’dan sonra Suriye, Filistin, Hicaz, Ürdün, Yemen, Güneydoğu Anadolu Bölgesini egemenliği altına aldı. Selahaddin Eyyûbî Haçlılarla uzun süren mücadeleler yaptı. Onlara karşı İslam’ın geçilmez kalesi oldu. Kudüs’ü alarak tekrar İslamiyet’e kazandırdı. Yemen’den Elcezire’ye kadar uzanan devleti, kendinin ölümü (1193)’nden sonra kardeşleri ve oğulları arasında bölüşülerek ayrı devletler halinde bir müddet daha devam etmiştir. Eyyûbî Devleti’nin çöküşü ile Mısır’da Eyyûbî ordusundaki Türk asıllı âzatlı emîrler tarafından Memlûk Devleti kurulmuştur. Hem Moğollara hem Haçlılara nihai darbeyi indirerek Ümmet-i Muhammed”in medarı iftiharı olan Mısır Memluk Devleti Orta Çağ Mısır ve Suriye’sinde gerek siyasi gerek ekonomik ve gerekse de kültürel olarak İslam’ın Altın Çağını temsil eden bir güç olarak görülmektedir. Şah İsmâil’i yenen Yavuz Sultan Selim’in Memlükler’e tâbi Dulkadıroğulları’nı ortadan kaldırması iki ülkeyi savaşın eşiğine getirdi. Sultan Selim, 1516’da doğu seferi için İstanbul’dan ayrıldı. Sünni Memlük Sultanının Safevilerle ortak hareket ettiğini öğrenerek, Malatya’dan Halep’e doğru ilerledi. 24 Ağustos’ta Mercidabık Ovasında yapılan savaşta Memlük ordusunu dağıttı. Daha sonra Mısır seferine karar veren Yavuz Sultan Selim’in ordusu önce Şam’ı ardından Kudüs’ü ele geçirdi. 9 Ocak 1517’de Gazze’den Mısır’a doğru yola çıkan Yavuz Sultan Selim, yeniden toparlanan Memlük ordusunu bu kez Ridaniye’de bozguna uğrattı. Yavuz, 4 Şubat 1517’de büyük bir törenle Kahire’ye girdi ve Mısır tahtına oturdu. Böylece hilafet Abbasi soyundan Osmanlı soyuna geçti.  Mısır eyaleti, Osmanlı Devleti’nin güney sınırları ile Ortadoğu bölgesinin kara ve deniz yollarını muhafaza etmesi, bir taraftan Kuzey ve Güney Afrika’ya, diğer taraftan Kızıldeniz ve Arap yarımadasına yönelik siyasî faaliyetlerde anahtar ülke olması dolayısıyla büyük bir askerî öneme sahipti.[8] Modern Mısır’ın kurucusu olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa kabul edilir. 1805-1848 döneminde ülkeyi yöneten ve kendini Mısır’ın ilk hidivi ilan eden Kavalalı, hayatın birçok alanında Batılı normlara uygun reformlar gerçekleştirdi. Harp akademisi açtı ve Mısır ordusunun omurgasını oluşturdu. Tarım ve sulamayı geliştirmek için kanallar ve setler kurdu. Kavalalı’nın kurduğu Mısır Hidivliği’nin özerkliği, Osmanlı devleti tarafından 1867’de resmen tanındı. Bu tarihten 1914’e kadar hukuken Osmanlı’nın bir parçası olarak kaldı. Ancak 1882 yılında Britanya’nın işgal etmesiyle birlikte ülke, fiilen Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminden çıktı. 1922’de Britanya’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Mısır, 1953’e kadar süren krallık dönemini çok sıkıntılı geçirdi. 23 Temmuz 1952’de General Muhammed Necib’in liderliğindeki miliyetçi eğilimli bir grup subay, Kral Faruk’a darbe yaparak tahttan indirdiler. Hür Subaylar adı verilen askerler, Faruk yerine çocuk yaştaki oğlu Suad’ı tahta oturttular. 1953 yılında ise cumhuriyet ilan ettiler. Muhammed Necip, ilk Mısır Cumhurbaşkanı oldu. Hür Subaylar’dan biri olan ve karizmasıyla öne çıkan Albay Cemal Abdülnasır, 1956’da Mısır Cumhurbaşkanı oldu. Nasır, Pan-Arabizm’in güçlü isimlerinden biriydi. 1958 yılında Mısır ile Suriye’nin birleşerek tek devlet haline geldikleri ‘Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin de mimarıydı. Bu birlik, 1961’de dağıldı. Nasır’ın 1970’te ölmesi üzerine yerine Hür Subaylar’dan biri olan Enver Sedat geçti. Sedat, 1979’da İsrail ile imzaladığı Camp David Barış Antlaşması’na tepki duyan İslami Cihad üyesi bir grubun düzenlediği suikast ile 1981’de hayatını kaybetti. Sedat’ın yardımcısı olan Hüsnü Mübarek, ondan boşalan koltuğun yeni sahibi oldu. 25 Ocak 2011’de Mısır’ın en büyük meydanı olan Tahrir meydanında Arap baharının esintileri yayılmaya başladı. Mübarek ve hükümetine karşı protesto gösterileri başladı. 25 Ocak 2011 günü Hüsnü Mübarek istifasını açıkladı. Böylelikle 30 yıllık Hüsnü Mübarek serüveni bitmiş oldu. Müslüman Kardeşler tarafından kurulan Muhammed Mursi’nin Genel Başkanı olduğu Hürriyet ve Adalet Partisi, Ocak 2012’de seçimlerini kazandı. Muhammed Mursi, Mısır’da seçimle başa geçen ilk Cumhurbaşkanı oldu. Mursi’nin ikinci turda salt oy çoğunluğunu alacağı ihtimaline karşı Yüksek Askeri Konsey’i Cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayan maddeleri anayasaya ekledi. Anayasaya eklenen bu maddelerle Cumhurbaşkanının subayları ve başsavcıyı ataması engellendi. Mursi, devrik lider Mübarek döneminden kalan sorunları ortadan kaldırmak için radikal kararlar aldı. Sorunların çözümü yönünde attığı ilk adımlardan biri ise daha fazla siyasi katılım ve iş birliği oldu. Takvimler 3 Temmuz 2013 gösterdiğinde tanklar, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Devlet Televizyonu, Tahrir ve Nahda Meydanları etrafında konuşlandı ve artık darbe başlamıştı. General Sisi, Mursi’nin görevden alındığını, seçimlere kadar Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur’un geçici cumhurbaşkanlığına getirildiğini açıklayarak, bir yol haritası açıkladı. Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) yöneticileri gözaltına alınmaya başladı. 30 Haziran 2013 ve 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 2.600 kişinin darbe sonucu yaşamını yitirdiği belirtildi. Tora cezaevinde tutulan Nursi’yi, Dünya Âlimler Birliği Başkanı Yusuf el Karadayı ve diğer 106 kişi ile beraber Mısır Mahkemesi tarafından alınan idam kararının onayı için Mısır Müftüsüne götürüldüler. Mursi’nin casusluk davasından müebbet hapis ve hapishane baskını davasından idamına karar verildi. Bu yaşanan üzücü olaylarla birlikte Mısır’ın baharı tekrar kışa döndü. 3 Temmuz darbesinin ardından Suudi Arabistan başta olmak üzere (Katar hariç) Körfez ülkeleriyle ilişkilerini düzelten Mısır’ın, darbeye karşı tavır alan Türkiye ile ilişkileri ise kötüleşti. Bunun sonucu olarak Mısır, 23 Kasım 2013’te Ankara’daki büyükelçisini geri çekti ve Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi’ni istenmeyen adam ilan etti. Türkiye de Kahire’deki büyükelçisini geri çekerek buna cevap verdi. [9] 1153 yıllık geçmişimiz olan Mısır ile ortak paydada buluşmamız hem Ortadoğu barışı hem de İslam kardeşliği için zaruridir. Dileğimiz biran önce Türkiye ve Mısır ilişkilerin bir an önce düzelmesidir.

                                                                                              Dr. İmbat MUĞLU

[1] https://tarih.nedir.org
[2]Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ‘Osmanlı Belgelerinde Mısır’

[3] Türkeş-Günay, Umay (2007). Türklerin Tarihi – Gelmişten Geleceğe -. Ankara: Akçağ Yayınevi.

[4] Belevî, Siretu Ahmed b. Tûlûn, s.33; İbn ‘Asâkir, LXXI, 217; Safedî, VI, 266; İbnü’l-Esîr, VI, 250; İbn Haldûn,Târîh,IV,385; İbn Tağriberdî, III, 3.

[5] TDV İslam Ansiklopedisi
[6] Türkeş-Günay, Umay (2007). Türklerin Tarihi – Gelmişten Geleceğe -. Ankara: Akçağ Yayınevi.
[7] http://dunyasavasi.ttk.gov.tr/upload/files/Ermeni_Kulliyat/2-Cilt/5-Nihat-YAZILITAS-Fatimi-Devletinde-Turkler-ve-Ermeniler.pdf

[8] https://islamansiklopedisi.org.tr/misir
[9] http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-misir

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER