(Araştırma/Haber-Yorum: Muhsin AKIL)
• Türkiye’de uyuşturucu bağımlığındaki artışın getirdiği sorunlar toplumda derin yaralar açmaya devam ediyor. Bilhassa uyuşturucu bağımlısı çocukların ailelerinde psikolojik, bedensel ve ekonomik sorunlara yol açıyor. Bu durum telafisi mümkün olmayan felaketleri de beraberinde getiriyor.
• Oysaki uyuşturucu ile mücadelede dünyada en büyük mücadeleyi veren iki ülkeden birisidir Türkiye. Diğeri ise İran… Temennimiz dünyadaki tüm ülkeler uyuşturucu ile mücadelede Türkiye’yi örnek alırlar.
• Avrupa’da olduğu gibi (Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi-EMCDDA) Türkiye’de de Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi’nin (TUBİM) kurulması elbet ki uyuşturucu ile mücadeleye büyük katkılar sağlamıştır.
• Bu mücadeleye önce ailelerimizden, sonra mahallelerimizden daha sonra da okullarımızdan başlamalıyız. Bizler ailelerimize, mahallelerimize ve okulumuza sahip çıkarsak geleceğimize sahip çıkmış oluruz.
Türkiye’de ve dünyada uyuşturucu madde kullanımı ve uyuşturucu ile mücadele konusunda yapılan çalışmalar, atılan adımlar, açıklanan raporlar, bilimsel kaynaklı veriler ışığında UYUŞTURUCU konusunu detaylı ve derinliğine ele alıp analiz etmeye çalışacağız.
Önce dünyadaki genel uyuşturucudan rapor ve istatistiklerle kısaca bahsettikten sonra asıl konumuz olan Türkiye’deki uyuşturucu madde kullanımını geniş bir şekilde ele alacağız.
İnsanlığı içten çökerten, toplumları abluka altına alan, alileri felakete sürükleyen, gençlerimizi zehirleyen5 çeşit uyuşturucu vardır. Bunların en başında eroin gelmektedir. Daha sonra alkol ve kokain, barbütirat ve nikotin…
Gençlerimizi zehirleyen uyuşturucuların başını çekerek ilk sırayı alan eroin uyuşmaya sebep olabilecek doz ayarının 5 katıyla ölüme sebep olmaktadır. Dünya pazarındaki oranı 69 milyar dolar.
İkinci sırada olan alkol ise en çok bağımlılığı ile bilinen uyuşturucu maddedir. Laboratuvar deneyleri sonucuna göre alkol beyindeki depomin seviyesini %40 ve %60 artırmaktadır. Beyin üzerinde büyük bir etkisi vardır. Alkol alan insanların yüzde 22’si bağımlı oluyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2002 yılında dünyada 2 milyar insan alkol kullanıyor. Sadece 2012 yılında 3 milyon insan alkol nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Alkol de insana en çok zarar veren uyuşturucu maddelerden birisidir.
Üçüncü tehlikeli uyuşturucu madde ise Kokain’dir. Beynin dopamin kullanımını etkileyerek beyindeki doğrudan nörondan diğerine mesaj iletiminin önünü kesmektedir. Dünyada 20 milyona yakın insan kokain kullanmaktadır. Taş ve kokain olarak ikiye ayrılır. Her ikisi de insan üzerindeki zararları ve tahribatları büyük olduğu deneylerle ispatlanmıştır.
Dördüncü tehlikeli uyuşturucu madde ise Barbitürat’tır. Genellikle uyku sorunları için kullanılır. Beyni olağanüstü etkiliyor. Kullanıldığı zaman hafif zindelik ve mutluluk hissi verirken aslında ölümcül sonuç doğurabiliyor. Barbitürat bağımlılığı çok yaygın. Çünkü yaygın olmasının sebebi kolay elde edilebiliyor olmasıdır.
Beşinci tehlikeli uyuşturucu madde ise Nikotin’dir. Nikotin dünyada en yaygın hastalıktır. Sigara zaten gereken nikotini vermektedir. Sigara dünyanın en yaygın ve en çok kullanımı olan bir maddedir. Tütün içindeki nikotin bağımlılık yapan bir maddedir. Tek kullanımlığında bile direkt absorbe edilerek beyne ulaşır. Beyindeki dopamin seviyesini yüzde 25 ve yüzde 40 oranında artırdığı tespit edilmiştir. Dünyadaki kullanımının yaygın olmasından dolayı her yıl ölüm oranları da o ölçüde artmaktadır. Dünyada ortalama nikotinin sebep olduğu ölüm sayısı 10 milyona yakındır.
Uyuşturucu madde bağımlılığının en büyük belirtileri ve etkenleri arasında kullanan kişinin vücudunun işlevlerini etkilemesidir. Bu durumda zarar görmesinin farkında olmasına rağmen madde kullanımını bırakamaması… Diyelim ki madde kullanımına ara verse bile yoksunluk, halsizlik belirtilerinin görülmesi üzerine yeniden madde alma arzusunun doğması ve zaman içinde kullandığı maddenin dozunu artırarak tamamen kendisine maddeye mahkum etmesidir.
Türkiye ve Avrupa uyuşturucu ile mücadelede ortak kararlar alıp uyumlu bir halde çalışmasının mutlaka faydası olacaktır. Türkiye’nin sadece Avrupa ile değil dünyada uyuşturucu ile mücadele eden bütün ülkelerle diyalog içinde olması gerekir. Bilhassa komşumuz İran ve Afganistan. Uyuşturucu trafiğinde kilit ülke Türkiye olarak gösterilmektedir. Afganistan, İran, Türkiye, Balkanlar ve Avrupa güzergahında cereyan eden uyuşturucu trafiğinin mutlak surette önüne geçilmelidir. Bu da diyalog, işbirliği ve ortak mücadele ile olur.
Avrupa’da olduğu gibi (Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi-EMCDDA) Türkiye’de de Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi’nin (TUBİM) kurulması elbet ki uyuşturucu ile mücadeleye büyük katkılar sağlamıştır. Bilhassa AB ile bu konuda işbirliği yaparak ve stratejik ortak kararlar alarak… Böylesi bir ortak çalışmada veri toplama, analiz, strateji geliştirme ve koordinasyon ile sadece Türkiye-AB yönünden değil tüm dünya ve insanlık için önem arzetmektedir. Böylesi bir çalışmaya Almanya ve Yunanistan da sıcak bakmıştı.
Türkiye’de TUBİM tarafından organize edilen tedavi, adli tıp, laboratuvarları, arz azaltma konusunda veri toplama yöntemleri geliştirilerek Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlığı İzleme Merkezi-EMCDDA ile uyumlu bir hale gelmiştir. Ayrıca uyuşturucu ile mücadelede bilimsel çalışmalar da teşvik edilmiştir. Bilhassa medya, sivil toplum örgütleri ve bu konuda uzman akademisyenlerin sorumlulukları hatırlatılarak gerekli duyarlılığı, hassasiyeti ve titizliği göstermeleri konusunda teşvik edici adımlar atılmıştır.
Yapmış olduğumuz araştırmada dünyadaki yaygın uyuşturucu maddelerine değinmiş olduk. Burada asıl konumuz eroin ve benzer uyuşturucu maddeler. Şimdi bu konuyu dünya sağlık örgütlerinin açıklamış olduğu raporlar, ortaya çıkan sonuçlar ve insanlığı tehdit eden uyuşturucu kullanımının ülkeler, toplumlara vermiş olduğu zararları derinliğine irdeleyip analiz edeceğiz.
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (EMCDDA) hazırlanan 2019 tarihli raporunda Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığında transit ülke olduğunu açıkladı. Raporda çok önemli detaylara yer verildi. Türkiye’nin uyuşturucu ile mücadelede bir yıl içinde yapmış olduğu operasyonlarda ele geçen uyuşturucunun AB ülkelerinde ele geçirilen toplam uyuşturucu miktarından çok yüksek olduğu ifade etti. Rapora göre Türkiye’de 15-64 yaş arası uyuşturucu kullanımda esrarın başı çektiği daha sonra MTMA gibi sentetik uyarıca ve kokainin takip ediyor. En çok 15-34 yaş arası erkeklerin uyuşturucu kullanıyormuş. Kullanılan yüksek risk taşıyan uyuşturucu vücutta morfin kadar etki gösteren opiod… 2011 yılında uyuşturucudan hayatını kaybedenlerin sayısı 105 iken 2016 yılında bu rakam 920’ye yükselmiş. 2017 yılında ise 941 olmuş. Ölenlerin yaş ortalaması 32. Suçların oranı 2017’de suç oranı 2016’ya göre yüzde 45 artmış.
Açıklanan rapora göre dünya genelinde 2018 yılında 541 farklı psikoaktif madde kullanıldığı tespit edildi. 2 milyon kişinin esrar, 58 milyon kişinin opioid (sentetik uyuşturucu), 19 milyon kişinin de kokain kullandığı belirlendi. Öte yandan 2018 yılında bin 723 ton kokain üretildiği ve bunun 311 tonunun ele geçirildiği, 7 bin 620 ton yasa dışı afyon üretildiği açıklanan rakamlar arasındadır.
Asıl insanlığı ürküten şey ise uyuşturucu maddeler arasında en tehlikelisi olan opioid’un dünya nüfusunun 1,2’nin kullandığının ortaya çıkmasıdır. Bilhassa 15 ila 64 yaşlarının kullandığı bir maddedir opioid maddesi. Yine opioid’in bir türevi olan başka bir sentetik uyuşturucu maddesi tramadol ise Afrika’nın farklı bölgelerinde yaygın olmakla birlikte ciddi hastalıklara yol açmıştır. 2018 yılında dünya ölçeklerinde 32 bin ton tramadol ele geçirilmiştir. Dünyada 13 milyon gencin esrar kullandığı, 15-16 yaş gurubunda 11,6 milyon öğrencinin uyuşturucu kullandığı ve bu nedenle de uyuşturucu kullanma yaşının daha aşağılara düştüğü tehlikesi ile dünya karşı karşıyadır.
Rapor’da uyuşturucunun Afganistan merkezli Türkiye üzerinden Avrupa’ya transfer edildiği yazıyor. Bu nedenle de Türkiye eroin kaçakçılığı güzergahı açısından kilit ülkeymiş! Türkiye’ye gelen esrarın bir bölümü Batı Balkan ülkeleri ve Fas’tan geldiği, kokainin ise Güney Amerika’dan geldiği ifade ediliyor. Captogan vb. tabletlerin Güneydoğu Avrupa’da üretilip Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya gönderiliyor. İç tüketimde ise küçük bir miktar kullanılıyor. Metamfetamin Uzakdoğu’da üretilip İran üzerinden Türkiye’ye sokuluyor. 2010 yılından bu yana sentetik kannabinoidler Çin, Avrupa ve ABD kaynaklı… Uyuşturucu trafiğinde uyuşturucunun daha hızlı ulaşması için dijital ağ üzerinde kokain çağrı merkezlinin kurulduğu da ayrıca ifade edilmiş.
Türkiye’de uyuşturucu bağımlığındaki artışın getirdiği sorunlar toplumda derin yaralar açmaya devam ediyor. Bilhassa uyuşturucu bağımlısı çocukların ailelerinde psikolojik, bedensel ve ekonomik sorunlara yol açıyor. Bu durum telafisi mümkün olmayan felaketleri de beraberinde getiriyor.
Türkiye’de uyuşturucu kullanımında yaşanan en büyük sıkıntı kannabinoid denilen sentetik maddenin ileriye yönelik hızlı bağımlılık etkisi yaratmasının getirdiği sonuçlardır. Yani, sentetik maddeyi (kannabinoid) bir kez alan bireyin devamlı almak isteği arzusuyla çok hızlı bir şekilde uyuşturucu müptelasına dönüştürmesinin nasıl bir bağımlılık etkisi yarattığının en somut delilidir. Bazı uyuşturucu maddelerinde bu durum daha farklıdır. Mesela Ekstazi hapının bağımlılık sürecindeki etkisi alınan miktara ve alışkanlıklara göre farklı sonuçlar doğurabilir.
Uyuşturucu ile mücadele Balıkesir örnek illerimizden birisidir. “Balıkesir İli Uyuşturucu İle Mücadele Yerel Eylem Planında” çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile Büyükşehir Belediyemiz işbirliğinde çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Buna göre; sokak bazlı mücadeleye yardımcı olmak maksadıyla, caydırıcılık etkisini de göz önünde bulundurarak başta merkez ilçeler olmak üzere il bazında park, bahçe ve oyun alanlarının güvenlik kameraları ile izlenerek gerekli durumlarda verilerin paylaşımı sağlanmıştır. Metruk binaların yıkımı ve restorasyonu hususunda diğer kurumlarla işbirliği çerçevesinde olunması, uyuşturucuyla mücadelede Gönüllülük Programı kapsamında hedef grupların desteklendiği belirtilmiştir. Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Aile Danışma Merkezi (ADEM) yolu ile uyuşturucuyla mücadele konusunda bireylere yönelik konferans, panel, seminer gibi bilgilendirmeye yönelik etkinliklerin düzenlendiği görülmüştür. Genç gönüllüler platformuna bireysel ve kurumsal üyelik sayısının artırılarak gençlerin gönüllülük faaliyetlerine aktif olarak katılımlarının sağlanmasına imkan verilmiştir. Sokakta çalıştırılan/dilendirilen çocuklara ve ailelerine uyuşturucu ile mücadele kapsamında rehberlik hizmeti verilmesinin sağlandığı görülmüştür. Spor ile Hayata Gülümse (Sevgi Evlerinde kalan çocuklar vb.) projelerine gençlerin aktif olarak katılımlarının sağlandığı belirtilmiştir. Gelen talepler ve irtibatlar neticesinde riskli gruplara yönelik uyuşturucuyla mücadeleye yönelik Psikolojik Danışma Birimi (PDB) bünyesinde gerekli rehberlik faaliyetlerinin yürütülmesi ve gerekli yönlendirmelerin yapılması, ilde rehabilitasyon merkezi kurulması için yer tahsisi vs. konularda çalışmaların gerçekleştirilmesi konusunda çalışmaların yapıldığı öğrenilmiştir. Bunların yanında Sosyal Uyum Birimleri personeline bağımlılık alanında hizmet içi eğitim verilmesi, ilde YEDAM açılması için çalışmaların gerçekleştirilmesi, ayaktan tedavi merkezi ile temas noktalarının bilinirliğinin artırılması, ilimizde 15 yaş üzeri genel nüfusta tütün, alkol ve madde kullanımına yönelik tutum ve davranış araştırmasının yapılması bilgisine ulaşılmıştır.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suçla Mücadele Dairesi (UNODC) yapmış olduğu açıklamada, dünyayı kasıp-kavuran koronavirüs (Covid-19) krizinin yol açacağı işsizliğin uyuşturucu eğilimini güçlendirdiği ortaya çıkıyor. Ekonomide daralma ile birlikte uyuşturucu tehlikesinin daha çok artmasını da beraberinde getireceğini ifade ediyordu. Buna bir de toplumlar üzerinde psikolojik sarsıntı ve geleceğe yönelik endişeleri de eklersek daha vahim ve tehlikeli sonuçların doğabileceğini söyleyebiliriz. Bütün bunlar Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suçla Mücadele Dairesi (UNODC) Genel Direktörü Ghada Waly “Kovid-19 krizi ve ekonomideki daralma uyuşturucu tehlikesinin daha da artması tehlikesini beraberinde getiriyor” sözlerini haklı çıkartıyordu. İşsizliğin yasadışı uyuşturucu ekimini kamçılayacağını, ne kadar kara ve hava yollarında yoğun kontroller ve denetlemeler olsa da uyuşturucu tacirlerinin kendilerine yeni yollar bulacağını ve bu gidişatın önüne geçebilmek için uyuşturucu ile mücadelede uluslararası ilişkilerin daha bir yoğun hale getirilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.
UNODC Başkanı Ghada Fathi Waly’un dünyaya yapmış olduğu küresel uyuşturucu soruyla ortak çağrısı da çok anlamlıdır. Çünkü Waly’ın ilginç ve çarpıcı bir tespiti vardır. Uyuşturucu geri kalmış ülkelerde değil gelişmekte olan ülkelerde çok yaygın ve daha da yaygınlaşmakta olduğunu söylemesi bir hayli düşündürücüdür. Nedenlerini değerlendirirken de nüfus artışı, şehirleşmenin sebep olduğu uyuşturucu madde kullanım artışının geçmiş yıllara göre yüzde 30 arttığını de özellikle belirtmiştir. Dünyada uyuşturucu madde kullananların her 7’inden 1’inin tedavi görme imkanı bulabildiğini, mahkumların ve mültecilerin ne yazık ki tedavide ayrımcılığa maruz kaldıklarını da ayrıca ifade etmiştir.
Bütün bunlardan dolayı UNODC Başkanı Ghada Fathi Waly tüm ülkelere uyuşturucu ile mücadele çağrısında bulunmuştur. Bilhassa Covid-19 süreci içinde bu durumun daha belirgin hale geleceğini de sözlerine eklemiştir. Ayrıca “Toplumlarımız, yasa dışı uyuşturucunun neden olduğu tehditleri ihmal etme ve insanları geride bırakma riskiyle karşı karşıya kalamaz.” Diyerek önemli bir uyarıda da bulunmuştur.
Bilindiği gibi dünyadaki uyuşturucu trafiği deniz, kara ve hava yoluyla yapılmaktadır. Bilhassa kokain nakliyatı Güney Amerika’dan Avrupa’ya deniz yoluyla yapılmaktadır. Eroin trafiği ise Avrupa, Balkanlar, Türkiye, İran ve Afganistan hattında gerçekleşmekte. Türkiye uyuşturucu trafiğinde adeta bir merkez köprü vazifesi görmekte.
Açıklanan rapora göre 2018 yılında dünyadaki uyuşturucu (haşhaş, kokain, afyon ve sentetik maddeler) kullanımı 269 milyon civarında. 35 milyon 600 bin birey ise uyuşturucudan dolayı sağlık sorunları yaşamaktadır.
Koronavirüs salgının uyuşturucu kullanımında artıları olduğu gibi eksileri de olmuştur. Kısıtlama ve yasaklardan dolayı uyuşturucu kullanımdaki düşüşü işsizlik sonucu uyuşturucu kullanımını tetiklemesi dolduruyor. Bu nedenle de beklenilen düşüş olmuyor. Yani, uyuşturucu kullanımında düşüş olsa bile yeniden yükseliyor. Bilhassa sözkonusu yasaklar, kısıtlamalar ve uyuşturucu madde temin edilmesinin zorlaştığı koşullarda bile uyuşturucu madde kullananların alkol vb. uyuşturuculardan daha tehlikeli olan ve damla haline kullanılan GBL’e (Gamma Bütirolakton)’a yöneldiği tespit edilmiştir.
Dünyadaki uyuşturucu trafiğindeki zorlukların nasıl aşıldığına gelince çok ilginç yolların keşfedildiğine şahit oluyoruz. Artık uyuşturucu temini sadece sokakta değil internet üzerinden oluşturulan kirli ağ/bağlantılar sayesinde olmaktadır. İnternette Darknet’i (yasadışı karanlık ağ) ile birlikte şifreleme özellikleri sahip mesaj hizmetlerinin de kullanıldığı sözkonusu raporda izah ediliyor. Uyuşturucu teminin önüne hiçbir güç geçemiyor. Pandemi döneminde bile madde teminin posta yoluyla eve teslim ve ödemelerin de havale yoluyla yapıldığı da tespit edilmiştir.
Dünyada uyuşturucu kullanımı her geçen yıla oranla daha çok artmakta olduğunu her yıl açıklanan raporlardan anlıyoruz. Dünyada 269 milyon insan uyuşturucu kullanıyor. 35 milyon insan ise madde kullanımının vermiş olduğu felaketle boğuşuyor ve acı çekiyor. Bilhassa 2020 raporu uyuşturucu madde kullanımının dünyada artmakta olduğunun en büyük göstergesiydi. Rapora göre 2019 yılında dünya nüfusunun 15-64 yaş arası uyuşturucu kullanıyor. Bu da demektir dünya nüfusunun 4.8’i uyuşturucu kullanıyor. Bu durum 2020 yılında 5.3’e yükselmiş.
2019 yılında dünyada toplam yarım milyonun üzerine insan öldü. Bu oran Türkiye’de 500’e yakın. Türkiye uyuşturucu ile mücadele de dünyanın en dikkat çekici iki ülkesinden birisidir. 2019 yılında Türkiye’de ele geçirilen eroinin miktarı 19 ton. İran’da ise 25 ton eroin.
Açıklanan rakamlar yanlış anlaşılmalara yol açıyor. Biz bu duruma bir açıklık getirmek istiyoruz. Şu anda dünyada uyuşturucu mücadelesinde en büyük mücadeleyi veren ülkelerden birisi Türkiye’dir. Bunu da ele geçirilen uyuşturucu miktarından anlıyoruz.
BM uyuşturucu ile mücadele ofisinde uzun bir dönem görev yapan Prof. Dr. Sevil Atalay’ın (Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı) yapmış olduğu açıklamalardan da Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetini çok iyi anlıyorduk.
Dünyada uyuşturucu maddeye ulaşım, temin veya elde etme geçmişte çok zorken şimdi daha da kolaylaştı. Çünkü uyuşturucu maddeler daha çok çeşitlendi. Elde etme yöntemleri de bir o kadar çeliştendi. Madde kullananlar akla-hayale gelmedik yolları deneyerek uyuşturucu temin edebiliyorlar. Aynı şekilde uluslararası uyuşturucu transferi yapanlar da çok farklı yollardan işleri gerçekleştirebiliyorlar.
Maalesef dünyadaki uyuşturucu madde kullananların akıbetleri her geçen gün tehlikeli ve çok kötü sonuçları doğuruyor. Damar yolu ile uyuşturucu alan 11 milyon bireyin yarısı Hepatit C ve 1 milyonun üzerindeki birey de HIV ile yaşamak zorunda kalıyor. Tedavi imkanları ise olağanüstü zor. Ancak her 10 kişiden birisi belki bu imkana ulaşabiliyor.
Dünyadaki Koronavirüs (Covid-19) salgını ise uyuşturucu kullanımını iki yönlü etkilemeye devam ediyor. İşsizliğin ve ekonomik sıkıntıların vermiş olduğu yönelim ve sağlık hizmetlerinde görülen kısıtlanma.
Son 10 yıllık süreç içinde dünya genelinde uyuşturucu madde kullananların ölüm vakalarında yüzde 25 artış oldu. 2019 yılında dünyadaki ölüm sayısı yarım milyonu geçerken Türkiye’de (inişli-çıkışlı seyir hali) bu rakam ortalama 500 civarında gerçekleşti. Fakat bu yılın verileri ölümlerin azaldığını gösteriyor. Yani 2017, 2028, 2019 yıllarındaki ölüm oranları karşılaştırıldığında düşüş görülüyor.
Avrupa’da Covid-19 nedeniyle sokağa çıkma kısıtlamaları esrar kullanımını artırırken kokain ve ekstazi kullanımını azalttı. Organize uyuşturucu suç örgütleri Koronavirüs salgınına kısa sürede ayak uydurarak ayakta kalabilmenin ve uyuşturucu satabilmenin yeni yollarını buldular. Farklı yol ve yöntemlerle salgına rağmen uyuşturucu transferlerini gerçekleştirebildiler. Bu durum da hem dünyada hem Türkiye’de uyuşturucu ile mücadele eden güvenlik güçlerini ve sağlık birimlerini harekete geçirmiş oldu. Bu arada arz ve talepte de hareketlilikler yaşandı. Uyuşturucu dağıtımında aksama yaşanması ister-istemez fiyatların yükselmesine sebep oldu. Bu işten en büyük zararı torbacılar gördü. Koronavirüs kısıtlamaları torbacıların adeta elini-kolunu bağladı. Bu sefer devreye darknet girdi ve sosyal medya iletişim yolları ile uyuşturucu madde temininin önünü açtılar.
Avrupa’nın farklı bölgelerinde emfetaminin ve ekstazinin yüzde 30’una yakın bir bölümünün Türkiye’den gitmesi, bu iki maddenin en çok yakalandığı yerin de Türkiye olması ne kadar üzücü bir durumdur.
Oysaki uyuşturucu ile mücadelede dünyada en büyük mücadeleyi veren iki ülkeden birisidir Türkiye. Diğeri ise İran… Dünyadaki diğer ülkeler de uyuşturucu ile mücadelede Türkiye ve İran gibi olağanüstü bir gayretle çalışsalar rakamlar öyle bir değişir ki… Elbet ki iyi mücadele veren ülkede ele geçen uyuşturucu miktarı çok olacak… Çok olması demek o ülkenin uyuşturucu ülkesi olduğunu göstermez. Tam aksine uyuşturucu ile iyi mücadele ettiğini gösterir. Temennimiz dünyadaki tüm ülkeler uyuşturucu ile mücadelede Türkiye’yi ve İran’ı örnek alırlar.
Konumuz uyuşturucu olunca derinlemesine yapmış olduğumuz araştırmalar sonucunda Türkiye Komünist Gençliği’nin de uyuşturucu ile mücadele çağrısı yaptığını gözlemledik. 31 Mayıs 2017 tarihli sol.org.tr internet sitesinde yapılan bir röportajda (PsikesoL Kolekifi ile) uyuşturucu ile mücadele konusunda psikolojik ve toplumsal tespit ve analizlere şahit olduk. İdeolojisi, fikri, siyasi görüşü ne olursa olsun uyuşturucu konusunda hassasiyet göstererek mücadele verenleri de takdir ediyoruz.
Yapılan röportajda uyuşturucunun “Egemen sınıfların gençleri esir almak için kullandığı bir araç” olarak tanımlanması, madde kullanımının özellikle genç nüfus içinde son on yılda arttığının vurgulanması, uyuşturucunun sağlığa zararlı ama diğer yandan kapitalizm için de karlı bir düzenek olduğunun ifade edilmesi, toplumsal boyutta çürüten, asalaklaştıran, insanı kendine yabancılaştıran bir süreç olduğunun belirtilmesi, madde kullanımı bir semptom olduğunun altının çizilmesi ve son olarak da “Sol ise madde kullanımı meselesini bireysel özgürlük alanından çıkarıp toplumsal sorumluluk alanına sokmak zorunda.” İfadesiyle büyük bir sorumluluk içinde özeleştiri yapılması elbet takdir edilecek analiz, tepki ve düşüncelerdi. Şayet bu röportajın orijinal metnini okumak isteyenlere https://haber.sol.org.tr internet sitesinde bakmalarını öneririz.
Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) üyelerinin üç üyesi olan Prof.Dr. Selil Atasoy, Prof.Dr.Mustafa Necmi İlhan ve Prof.Dr. Leven Eraslan’ın Türkiye’de ve dünyada uyuşturucu kullanıma dair ortak bir açıklama yaptılar. Bazı bası basın-yayın organlarında çıkan kaynağı olmayan haberler arasında Türkiye’de uyuşturucu kullanımının 5-10 yaşlara kadar düştüğüne ve ölümlerin de arttığına dair haberlere tepki göstererek bu tür haberlere itibar edilmemesi gerektiğini belirttiler. Bilimsel raporlara göre Türkiye’de 2017 yılında uyuşturucudan 941 ölüm gerçekleştiğini ve bu sayının 2018 yılında 657’ye düştüğünü ve 2019 yılında ise bu sayının 342 olduğunu ve uyuşturucuya başlama yaşının ise 20,8 olarak belirttiler.
Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın verilerine göre ise 2011 ve 2018’de 15-64 yaş aralığındakilere yönelik “Türkiye’de Genel Nüfusta Tütün, Alkol ve Madde Kullanımına Yönelik Tutum ve Davranış Araştırması” yapıldığını ve bu araştırmanın iki aşamalı olduğunu ilkinde 8 bin 45 kişiden yüzde 2,7’sinin, ikinci araştırmada ise 42 bin 754 kişiden yüzde 3,1’inin hayatında en az bir kere uyuşturucu madde kullandığı sonucunun çıktığı ifade edilmiştir.
Araştırmanın nüfus oranına göre 2011’de 1,3 milyon kişi iken 2018’de bu oran 1,7 milyon kişi olduğu ve bu rakamların bağımlı veya kullanıcı sayısı olarak değil herhangi bir uyuşturucu maddeyi hayatında en az bir kez kullananların sayısı olduğu da ayrıca belirtilmiştir. Ayrıca “2018 verilerine göre hazırlanan 2020 Birleşmiş Milletler Dünya Uyuşturucu Raporu’na göre dünyada uyuşturucu madde kullanım yaygınlığı oranı yüzde 5,4 iken bu oran yine 2018 verileriyle Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (EMCDDA) tarafından hazırlanan 2020 Avrupa Uyuşturucu Raporunda Avrupa Birliği (AB) ülkeleri için yüzde 29’dur… Ayrıca 2011’de yapılan ‘Türkiye’de Genel Nüfusta Tütün, Alkol ve Madde Kullanımına Yönelik Tutum ve Davranış Araştırması’ sonuçlarına göre ilk kullanım yaşı ortalaması 20,1 iken 2018’de bu sayı 19,5 olarak tespit edilmiştir.” denildi.
Öte yandan 2020 Avrupa Uyuşturucu Raporuna göre de 15-64 yaş aralığındaki kişiler üzerinde yapılan uyuşturucu madde kullanımından kaynaklı ölümlerde milyon kişi başına düşen vaka sayılarında ilk sırayı 81 ile İsveç yer aldığı, Birleşik Krallığın ise 76 ile ikinci sırada olduğu ve sırasıyla da 72 ile İrlanda ve Finlandiya, 66 ile Norveç takip ettiğini ve Türkiye ise bu sıralamada 12 ile 18. sırada yer aldığı kayıtlara düşmüştür. Türkiye için ek bir not olarak da 2019 yılı için bu oranın milyonda 5,9 olduğu vurgulanmıştır.
Türkiye’nin uyuşturucu ile mücadele uluslararası ilişkileri yoğun bir şekilde devam ettirdiğini, hatta üniversiteler arasında bu konuda ortak çalışmalar yapıldığını yakından takip etmekteyiz.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Adli Tıp Enstitüsü’nün projesi kapsamı içinde acil servislere madde zehirlenmesinden gelen şüpheli hastaların biyolojik örneklerinde tespit edilen uyuşturucu maddelere göre tedavi edilmesi yönünde karar alınması ve Mevlana Değişim Programı’nın uygulanacak olması olumlu bir gelişmedir. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Adi Tıp Enstitüsü ve Güney Kore Chungnam Ulusal Üniversitesi öğrencileri arasında ortak çalışma yapabilmek için her iki üniversite öğrencilerinin birbirlerini kendi ülkelerine davet ederek uyuşturucu maddelerin nasıl analiz edileceği yönünde çalışmaların başlatılması da önemli bir adım olarak değerlendirebiliriz.
Bu konuda bir açıklama yapan Chungnam Ulusal Üniversitesi Analitik Bilimler ve Teknoloji Okulu Dekanı ve Dünya Adli Toksikoloji Derneği eski başkanı Prof. Dr. Hee-Sun Chung projenin önemine binaen yapmış olduğu açıklamada “Bu proje psikoaktif maddeler anlamında çok özel bir çalışma. Dünya çapında yeni psikoaktif maddeler konusunda büyük bir problem var. Her iki ülkenin de birbirinden farklı sorunları var. Bu yüzden işbirliği yapmak önemli. Kore’de biz çok fazla psikoaktif madde kullanan vaka görmüyoruz. Ancak İstanbul’da birçok vaka var. Bu yüzden vakaların hangi psikoaktif maddeyi kullandığını görmek bizim adımıza önemli. Bu nedenle de öğrencilerimi buraya getirdim. Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprü konumunda. Burada kullanılan maddeler bir süre sonra Asya’ya da gelecek. Bu nedenle de burada olanlar ile geleceğe hazırlık yapmamız gerekiyor” dedi.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Adli Tıp Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Zeynep Türkmen “Uyuşturucu ile mücadele adli toksikolojinin çok önemli bir konusudur. Acil servislerde yeni yasa dışı maddelerin kullanımıyla bir zehirlenme oluştuğunda bunların kanda tespit edilmesiyle kişinin neyin etkisinde olduğunun belirlenerek ilk müdahalenin yapılması sağlanmış olacak. Aynı zamanda adli yönü de ele alınmış olacak. Çünkü bu maddeler sürekli şekil değiştirdiği için yasaya intikal etmesi ve cezai sorumluluğu zaman alıyor. Biz hemen kişi etkisi altındayken hangi maddeyi kullandığını tespit ederek cezaya girmesini sağlayacağız”
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu “Günümüzde uyuşturucu madde çeşidi 650’nin üzerine çıktı. Şu anda bildiğimiz geleneksel uyuşturucuların çok üzerine çıktı. Halk bunu sadece basit birkaç sokak ismi ile biliyor. Oysa çok çeşitli uyuşturucular var. Bu maddeleri kullananlar hangi maddeyi kullandığını bilmeden kullanırken, sokakta madde satıcısı olanlar dahi ne sattığını bilmiyor. Bu proje kapsamında 650 çeşit uyuşturucu, uyarıcı, uyku verici maddelerden hangilerinin ne oranda bulunduğunu tespit etmeye çalışıyoruz.”
Uyuşturucu madde kullanımının cezasıyla ilgili 2014 yılının Haziran ayında Türk Ceza Kanunu’nda bazı değişiklikler olmuş ve uyuşturucu madde kullanmanın tek başına bir suç olduğu tanımı yapılmıştı. Ortalama 2 ve 5 yıl arasında bir hapis cezası öngörülmüş. Fakat uyuşturucu kullanan birey ilk kullanmaya başlandığı tespit edildiğinde denetimli serbestlik süreci içinde tedavi edilebileceğini, şayet bu tedavi süreci bir yıl boyunca yapılacak idrar tahlilleri neticesi olumlu sonuç verdiği takdirde birey ceza almadan ve adli sicili de bozulmadan normal hayatına devam edebilecek. Şayet birey bu kurallara uymaz ise ve yapılan idrar tahlilleri de olumlu sonuç vermezse işte o zaman kişi 2 ve 5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılacak.
Bu konuyu daha kapsamlı ve daha detaylı inceleyerek “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanma Suçu (TCK m.191)” isminde kitap yazan Av. Neslihan Ateş’in bu konuyla ilgili 12. 11. 2019 tarihinde yapmış olduğu tespitleri ise şöyledir. “TCK m. 191’de düzenlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçunun fiil unsurunu “kullanmak için” uyuşturucu veya uyarıcı madde “satın almak”, “kabul etmek” veya “bulundurmak” ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde “kullanmak” oluşturur. Bu seçimlik hareketler aynı zamanda TCK m. 188/3’te düzenlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde satmak, satışa arz etmek, başkalarına vermek, sevk etmek, nakletmek, depolamak, satın almak, kabul etmek ve bulundurmak suçunda da yer almaktadır. Ancak TCK m. 188’de yer alan fiiller ticarilik niteliği taşırken, TCK m. 191’de uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanmak için temin edilmesi söz konusudur. Bu nedenle, her iki suç tipindeki fiiller birbirinden ayrılmaktadır.
Failin uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi hangi amaçla satın aldığını, kabul ettiğini veya bulundurduğunu tespit etmek her zaman kolay olmamaktadır. Bu fiillerin kullanmak amacıyla mı, yoksa başkasına temin amacıyla mı işlendiğini tespit etmek, failin sorumluluğu açısından oldukça önemlidir. TCK m. 191’de faildeki kullanma amacının tespitine yönelik bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak doktrinde geliştirilen birtakım kriterler, failin amacının en doğru şekilde tespit edilebilmesi bakımından önem taşımaktadır.
Maddenin önceki düzenlemesinde “bir yıldan iki yıla kadar” hapis cezası olan yaptırım, yeni düzenlemeyle “iki yıldan beş yıla kadar” hapis cezası şeklinde değiştirilmiştir. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu, kullanma fiillerini hoşgörüyle karşılamadığını bir kez daha ortaya koymuştur. Görüyoruz ki, uyuşturucu maddelerle mücadele konusunda etkili politikalar üretmek yerine, ağır cezalar öngörülmektedir. Oysa bu alandaki temel hedef cezaların artırılması değil, denetimli serbestlik kurumunun kontrollü bir şekilde işletilmesi olmalıdır. Uyuşturucu madde ticareti suçları bakımından ceza hukuku araçlarının etkin biçimde kullanılması gerektiği genel olarak kabul edilirken, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu bakımından aynı sistemle yararlı bir sonuç almak mümkün değildir. Uyuşturucu madde kullanan ve bunu bir alışkanlık haline dönüştüren kişiler hakkında başvurulması gereken yol cezalandırma değil, etkili tedavi yöntemlerinin uygulanması olmalıdır. Zira cezalandırılma korkusu, uyuşturucu madde kullanmaya ihtiyaç duyan ve bu ihtiyacını gidermek isteyen kişiyi, madde kullanımından caydıramayacaktır[2].
9 Ocak 2018 tarihli Yeniakit gazetesi ve 11 Ocak 2018 tarihli İHH (insani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) insamer.com internet sitesinde yayınlanan Osman Atalay’ın “Uyuşturucu Mücadelesi Mahalle ve Okuldan Başlar” başlıklı yazısından bazı alıntılar yaptık. Uyuşturucu ile mücadele önemli tespitlerde bulunan Osman Atalay bakın ne diyor: “Ülkemizde sigara, alkol ve uyuşturucu ile tanışma yaşı giderek düşüyor. 12-17 yaş arası gençlerin risk altında olduğu bir gerçekle karşı karşıyayız. Gençlerin zararlı alışkanlıklardan korunması ve sağlıklı yaşam bilincinin kazandırılmasında büyük görev eğitim ve sosyal kurumlarımıza düşüyor…
Bu mücadeleye mahallelerimiz ve okullarımızdan başlamalıyız. Mahallenin, sokakların öncelikli sahipleri buralarda ikamet edenler, yaşayanlar yani bizleriz. Bizler mahallemize ve okulumuza sahip çıkarsak geleceğimize sahip çıkmış oluruz. Mahallelerde dağıtımı yapılan uyuşturucu illeti ile mücadeleyi aynı şekilde mahallelerimize sahip çıkarak başlatmalıyız. Mahallenin içinden geçerek büyüyen gençlerimiz okul, cami, muhtar, belediye, emniyet, berber, bakkal ve kahvelerin kültürel kimliğinden etkilenirler. Uyuşturucu ile mücadelede iki önemli unsur var; biri önleme diğeri de bağımlıların tekrar topluma kazandırılması için yapılan rehabilitasyon süreci. Aileler, çocuklarının madde bağımlılığını 1 yıl ile 3 yıl arasında ancak öğrenebiliyor. Bağımlılık bir hastalıktır. Devlet kurumlarımız hastaların tedavisi ile meşgul olurken sivil toplum ise önleyici, bilgilendirici tedbirler almalı…
Uyuşturucu bağımlılığının, bireyin maruz kaldığı çok yönlü psikolojik, psikiyatrik ve sosyo-ekonomik süreçlerin bir sonucu olarak ortaya çıktığı gerçeğini kabul etmeliyiz. Buna karşı oluşturulacak stratejileri belirleyerek erken müdahale, tedavi, rehabilitasyon ve sosyal destek içeren geniş kapsamlı bir politika modeline ihtiyacımız var… Yerel ve uluslararası sivil toplumdan özel sektöre, üniversiteler, belediyeler ve kamu kurumlarından devletlerarası teşkilatlara kadar toplumun tüm kesimlerinin katılımı ile mücadelenin güçlü ve kararlı bir şekilde sürdürülmesi gerekiyor.”
Uyuşturucu konusunda cezalarla ilgili daha fazla bilgiler elde etmek için Neslihan Ateş’in yazmış olduğu “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanma Suçu (TCK m. 191)” kitabının okunmasını öneririz. Ayrıca yazar Neslihan Ateş hakkında kısaca bilgilendirmek isteriz.
Hukuk ve Hukuk Dersleri üzerine kitaplar yazan Neslihan Ateş’in uyuşturucu ile ilgili geniş kapsamlı yazmış olduğu “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanma Suçu (TCK m. 191)” isimli kitabında, 2014 yılında yapılan yeni düzenleme ile uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu ile ilgili kapsamlı değişikliklerle suçun kanuni tanımı, cezalar, denetimli serbestlik, tedavi yöntemleri ve tedbirler, uyarıcı madde kullanımına ilişkin davranışlar, uygulamadaki sorunlar vs. daha birçok konu yer almıştır.
Çocuklarımız Uyuştur
ucunun Esareti Altında Kıvranıyor: BU ÇOCUKLAR BİZİM…
Uyuşturucu madde kullanımı toplumun kanayan yarası… Böylesi kangren olmuş bir yarayı ‘su testisi su yolunda kırılır’ mantığı ile geçiştiriyoruz. Komşular balkondan bakarken ateş düştüğü yeri yakıyor! Daha sonra da balkondan içeri girip perdeleri kapatıyoruz! Elimize tv kumandasını alıp komşunun madde bağımlısı olan gencin, annesine yaptığı eziyeti unutmaya çalışıyoruz. Ya da ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mantığı ile sessiz kalıyoruz! Oysaki öyle bir gün geliyor ve bu yılanın (uyuşturucu virüsü) sizin çocuğunuza veya bir yakınınızın çocuğuna dokunabilme ihtimalini bile düşünemeyecek kadar gaflet ve dalalet içinde tv kumandasının tuşlarına dokunarak seyredebilecek bir film ya da bir program aramaya devam ediyoruz.
Uyuşturucu madde kullanımı Türkiye’de ilkokullara kadar girdi. Uyuşturucu madde kullanımı gençlerimiz arasında her geçen gün daha da artıyor. Ve hale umursamaz bir halde ‘bize ne’ deyip geçiştiriyoruz. Hatta uyuşturucu madde kullanan çocukların veya gençlerin ailelerine bile tavır alıp uzak duruyoruz. Komşumuz olsa bile… Demiştik ya ‘bana dokunmayan bin yıl yaşasın’! Artık madde kullanan çocukların veya gençlerin aileleri gözümüzde potansiyel suçlu! Vebalı gibi onlardan kaçıyoruz. Günümüzde Covid-19 virüsünden bile bu kadar kaçmadığımız halde… Umursamıyoruz, önemsemiyoruz ve dikkate bile almıyoruz. Ya bir gün gelir bu umursamadığımız, önemsemediğimiz veya dikkate almadığımız uyuşturucu virüsü kendi çocuğumuza veya bir yakınımızın çoğuna sirayet ederse… Bunu bile düşünemeyecek kadar aciz, bencil ve vurdumduymaz isek!..
Peki, bu çocuklar veya bu gençler neden madde bağımlısı oluyor? Sizce temel inde yatan sebep nedir? Akla ilk gelen şey ‘Balık baştan kokar diyerek’ o çocuğun veya o gencin ailesini suçlayacaksınız. İyi de o çocuk veya o genç neden uyuşturucu madde kullanmaya başladı. Sebepleri nedir, onu bu hale getiren etkenler, gerekçeler demek istiyoruz. Temel sebeplerden birisi aile ortamındaki huzursuzluk, geçimsizlik, aile içi şiddet, maddi ve manevi sorunlar… Ebeveynlerin çocuklara karşı ilgisizliği başta olmak üzere ekonomik sorunlar, alkol ve kumar düşkünlüğü… Aynı zamanda işsizlik… İşsizlik sonucunda ortaya çıkan ekonomik sorunlar. Ve aile içi kavgalar… Yani ya babanın Aralarındaki kavganın dozu arttıkça öfkelerini çocuklarından çıkartmaları… İşte bütün bunlar çocukları psikolojik olarak etkilemektedir.
Aile içindeki kavgaların ve şiddetin de çocuklar üzerinde etkisi büyüktür. Bütün bunlar çocukların gözleri önünde olunca durumun vahameti daha da farklı bir boyuta uzanıyor. Çocukta bilinçaltı bir korku oluşuyor. Bastırılmış duygular zaman içinde su yüzüne çıkıyor. Ebeveynlere nefret başlıyor. Evden kaçma dürtüleri içinde gelgitler yaşayan çocuk birgün evi terketmek zorunda kalıyor. Çocuk sokağa bir düştü mü artık arkası geliyor… Önce açlık sonra barınma sorunu ve daha sonra da yalnızlığını gidermek için arkadaş sorunu… Kimsesiz sokak çocukları kervanına kimseli sokak çocukları da ekleniyor! Zaten sokak çocuklarının birbirlerine yaklaşımları bu şekilde oluyor. Birbirlerinden güç alıyorlar. Birbirlerine sırtlarını dayayarak yaşamaya başlıyorlar. Köprü altları, metruk evler, parklar artık onların evi oluyor. Çatıları ise gökyüzü… Sokağa düşen çocuğun uyuşturucu madde kullanımı önce Bali ile başlıyor. Zamanla esrar, eroin, sentetik haplar… Dahası da var… Onlar için aç karnını doyurmak ve uyuşturucu madde bulmak için en kolay yol hırsızlık… Böylesi bir duruma düşmüş çocuğun bir ayağı sokaklarda bir ayağı cezaevinde oluyor.
Hangi birimiz yolda, sokakta, parkta, köprü altında kimsesiz, perişan, pejmürde sahipsiz çocuk görmedik… Hangi birimiz elinde naylon poşet Bali çekerken görmedik… Hangi birimiz yolda-sokakta el ve ayakları kirden simsiyah olmuş, aylardır yıkanmadığı saçları kömürleşmiş, ya Bali çeken, ya dilenen, ya da insanlara karşı kin ve öfkeyle bakan bir çocuk ile karşılaşmadık… O andaki duygu ve düşüncelerimizi sakin bir kafayla hiç sorgulayabildik mi?! O görmemezlikten geldiğimiz, onlara karşı tepeden baktığımızı, yanlarından geçerken hafiften ürperti içinde olduğumuzu veya hiç umursamaz bir tavır içinde yanlarından geçip gittiğimizi kendi vicdanımızda hiç sorgulayabildik mi?! Hangi birine elimizi uzattık, hangi birinin derdini dinledik, hangi birine bir tas çorba ısmarlayabildik, hangi birine şefkatle yaklaşıp saçlarını okşayabildik?! Evet, hangi birine?!..
Yolda yürüyorsun bir köşede gençler görüyorsun; biraz yaklaşınca uyuşturucu madde aldıklarına şahit oluyorsun, merak edip biraz daha dikkatli bakınca çocuklardan büyük bir tepki “Ne bakıyorsun dayı, önüne baksana!..” sesini duyunca ürperiyorsun. Yüreğin cız ediyor… Ve hemen önüne bakıyorsun. İçinden büyük bir üzüntü… İmkanın olsa bütün bu çocukları sokaklardan kurtarmak istiyorsun. Ve Böylece haykırmak geçiyor içinden o an… Ve lanet okuyorsun bu çocuklara bu hale getirenlere ve bu duruma düşürenlere… Sadece içinde bu çocukların bu durumdan kurtulması için dua ediyorsun sessizce…
Bu çocukların nasıl bu hale geldiğini hiç düşündük mü?! Ya da bu hale getirildiklerini?! Yolda-sokakta karşılaştığımız bu çocuklardan birisini bir saniyelikte olsa kendi çocuğumuz olduğunu düşünmüş olsak o an ne hissederdik?! Nasıl bir duygu ve düşünce içinde olurduk?! İlerde bir gün kendi çocuğumuzun veya bir yakınımızın çocuğunun bu hale gelmeyeceğinin garantisi var mıdır?! Toplumsal bilinç/şuur yoksunluğu içinde ‘nasıl olsa bu çocuklar bizim değil’ “BİZE NE?” düşüncesi içinde olduğumuz için zaten umursamıyor ve dikkate almıyoruz. Fakat madem ki biz bu toplumun bir ferdiyiz; o halde bu çocuklar da bizim çocuklarımız değil mi?! Ülke ve toplum olarak büyük bir aile isek bu çocuklar bu ailenin de çocukları değil mi?!
Günümüzde genel istatistiklere göre dünyanın %5 İ madde bağımlısı olduğu tespit edilmiştir. Bunun en erken (yani uyuşturucu madde almaya başlaması) yaşı 12-14’tür. Kimsesiz sokak çocuklarından bahsediyorum. Daha ilkokul çağındaki çocuklar… Kimseli veya kimsesiz çocuklar; hiç farketmiyor… Ve ortaokul ve lise çağlarındaki çocukların yaş ortalaması da 18-25 yaş arasıdır. Zengin-fakir hiç farketmiyor; arkadaş, çevre ve içinde bulunduğu şartlar nedeniyle birgün tanışınca uyuşturucu madde ile artık bu çocuğu kimse durduramıyor. Sadece kimsesiz çocuklar değil kimsesi olan çocuklar da aynı tehlikenin gölgesinde!.. Yakın çevremde küçük yaşta uyuşturucu madde almaya başlamış o kadar çocuk gördüm ki… O kadar olaya şahit oldum ki… Anlatacak olsam her biri yürek parçalar… Her biri dram…
Çocukları uyuşturucu bataklığına düşmüş kimseli (sahipli) çocuklar… Çocuklarını bu bataklıktan kurmak için maddi ve manevi her yola başvuran anneler, babalar… Türkiye’de yüzlerce örneği var… Zaten her gün medyada bu tür haberler okuyoruz. Bir de her birimizin yakın çevrinde şahit olduğu nice benzer aile dramları…
Boşanmalar sonucu bunalıma giren çocuklar… Ailevi ve ekonomik sorunlardan dolayı boşanan anne-babalar… Boşanmalar sonucu bunalıma giren çocuklar… Bu durum çocukları etkiliyor. Çocuklar önce içine kapanıyor, zamanla psikolojik bunalımlar başlayınca da kendilerini sokaklara atıyorlar. Sokaklarda uyuşturucu madde kullanan çocuklarla tanışıyorlar. Zaman içinde kendisi de uyuşturucu madde almaya ve kendisi de uyuşturucu bağımlısı oluyor. Önce esrar, sonra eroin ve daha sonra da sentetik dahil her türlü uyuşturucu madde…
Ayrıca akşamları, geceleri uyuşturucu madde almak için camii bahçelerini, tuvaletlerini mesken tutan çocuklar… Marketlerde aç kalmamak ve uyuşturucu madde almak için ekmek, peynir, sucuk çalan sokak çocukları… Her biri uyuşturucu madde bağımlısı… Böylesi durumlara da çok şahit oldum… Uyuşturucu bağımlısı çocuklarını kurtarmak için evlerini, arsalarını, arabalarını ve bütün mal varlıklarını sattıkları halde bile hiçbir çare bulamayan ailelere de şahit oldum. Öte yandan Türkiye’den umudu kesip yurt dışında çare arayanlar… İsrail’de bir doktorun 15 bin dolara uyuşturucu bağımlısı çocukları iyileştiriyormuş duyumunu alıp da çocuğunu İsrail’e götürüp tedavi ettirmek için yana-döne 15 bin dolar arayanlara kadar… Fakat sonuç hep hüsran…
Türkiye’nin her ilinde, her ilçesinde her beldesinde bu tür ailelere rastlayabilirsiniz… Bakın sokaklara; kimsesiz, sahipsiz, evsiz-barksız çocuklar… Her biri uyuşturucu bağımlısı… Ellerinde naylon torbalar Bali kokluyorlar… Yaşları biraz ilerleyince esrar, eroin vs… Ve hür türlü suça bulaşma riskleri yüzde yüz…
Bu çocuklar gökten inmedi… Bu çocuklar yerden de bitmedi… Bu çocuklar bizim… Bu çocuklar hepimizin… Devlet elinden gelen her şeyi yapıyor ama yine bir çare bulunamıyor… Bu lanet olası uyuşturucu madde kullanımında kurtulmak binde bir ihtimal bile değil… Kurtulan yok, kurtuluş yok… Karanlık bir kuyu… Sonsuz bir dehliz… Uçsuz-bucaksız bir kara delik… Çocuklarımız düştüler mi kuyuya, girdiler mi dehlize veya kara deliğe artık bir daha ve asla ve asla çıkamıyorlar, kurtulamıyorlar… Türkiye’de bu şekilde onbinlerce çocuğumuz maalesef uyuşturucu madde bağımlısı… Binlerce aile bu konuda mağdur, perişan ve bitik…
Devlet her yolu denese de yine bir çözüm yolu yok… Her gün onlarca uyuşturucu operasyonları yapılıyor… Türkiye’ye uyuşturucu yine giriyor… Uyuşturucu ticareti büyük bir sektördür. Uyuşturucu terör bağlantılıdır. Uyuşturucu baronlarının haddi-hesabı yok… Sonları da gelmiyor… Çünkü uyuşturucu dünya ekonomisini olağanüstü etkiliyor… Dünyada uyuşturucu ticaretinden milyar dolarlar kazanıyorlar… Bu işin ticaretini yapan devletler bile var!.. Kimse bu gücü yıkamıyor… Korkunç bir güç… Gelişmiş gelişmemiş her ülkede varlar… Her ülkede çok gizli bir yapılanmaları var… Her ülkede korkunç bir dağılım ağları var… Elbet ki her ülke uyuşturucu ile mücadele ediyor. Ne yazık ki kesin sonuç alan herhangi bir ülke yok…
Fakat Türkiye’de bugüne kadar hiç denenmiş yollar denebilir… Devlet önce valiliklere ve belediyelere sonra da kaymakamlıklara, muhtarlara talimat vererek gönüllü bir uyuşturucu ile mücadele ordusu oluşturulabilir. Devlet ile koordineli… Yeter ki devlet desteği olsun… Bilhassa muhtarlar ve imamlar… Çünkü Türkiye’nin her bir ilinde, ilçesinde, beldesinde mutlaka bir muhtar ve bir imam vardır… Her il her ilçe her belde kendisinden sorumlu olarak uyuşturucu ile mücadele için (güvenlik güçlerinde yardımıyla uyuşturucu ile mücadele gönüllüler ordusu kurulabilir). Ordusu derken yanlış anlaşılmasın… Dikkat çekmek için böylesi bir kelime kullandık… Önce ailelerde, sonra sokaklarda, daha sonra mahallelerde bu konuda kapsamlı bir eğitim, öğretim ve tatbikat çalışmaları yapılabilir.
Devlet bu konuda çok ciddi araştırmalar yaparak bu işi başlatabilir. Böylesi korkunç bir sorunla mücadele etmek için devletin kesin çözüm yolları bulması gerekir. Şayet bulunamıyorsa bizim bahsettiğimiz çözüm yolu üzerinde yoğunlaşabilir. Aile komisyonları, mahalle komisyonları, ilçe komisyonları ve il komisyonları kurulabilir. Tabi ki bu konunun uzmanları gözetiminde… Doktorlar, psikologlar, güvenlik güçleri, narkotik vs. devletin bu konuyla ilgili bütün birimleri de dahil olmak üzere… Şayet yine de bir çözüm mü bulanamadı, o zaman geriye bir tek çözüm yolu kalıyor o da devletin bu çocukları ailelerin elinden alarak kendi güvencesi altında tedavi etmek, ıslah etmek ve tüm sorumluluğu üstlenmek… Aynı şekilde bu çözüm yolu sokak çocukları için de geçerli… Sokaklardan madde bağımlı çocukları toplayarak… Çünkü başka bir yol, başka bir çare, bir yöntem kalmıyor ki… Şayet böyle yapılırsa en azından yeni madde bağımlılar listesini önüne geçilebilir.
Evet, bu çocuklar bizim çocuklarımız. Yarınlarımızın umuduydu bu çocuklar… Bizim geleceğimizdi bu çocuklar… Şimdi onlar bu halde mi olmalılar… Çocuklarımız geleceğimizin teminatıdır… Onlar bizin incilerimiz, onlar bizim yavrularımız onlar bizin her şeyimiz… İşte o yüzden bir an önce onları bu felaketten, bu bataklıktan, bu garabetten kurtarmak için bireyler olarak, aileler olarak, toplum olarak ve devlet olarak teyakkuza geçip bir an önce kurtarmak için her yola başvurmalıyız… Hatta çocuklarımızı kurtarmak için seferberlik ilan etmeliyiz.
Onlar için belki dünya toz-pembe… Çünkü dünya onlar için zehir içinde… İşte onları bu zehir-zemberek yaşam şeklinden ve toz-pembe dünyalarından bir an önce kurtarmalıyız… Ölüm var ama çocuklarımızın ölümü BEYAZ ÖLÜM olmasın! Çocuklarımızın ölüm sebebi TOZ-DUMAN olmasın!.. Çocuklarımızın ölümü sokaklarda olmasın!.. Onları kurtarmalıyız, onların hayatında tertemiz ve bembeyaz bir sayfa açmalıyız.
İşte bu duygu ve düşünceler içinde iken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü aklıma geliyor: “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’’ Evet, evet ne demek istedik. Çünkü çocuklarımızın kanında zehir var! Asil kan zehirlenmesin! Çünkü muhtaç olunan tek kudret o tertemiz kandır. Yani, damarlardaki asil kandır. Bu kan kirlenirse dimağ kirlenir, bilinç kirlenir, şuur kirlenir…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü bu söz ışığında bu kanı temizlemek bu milletin ve bu devletin en büyük görevidir. Aynı zamanda inancımız, ahlakımız, geleneğimiz ve töremiz de çocuklarımızı bu uyuşturucu belasından kurtarmayı söylüyor. Ki yasalarımız… Bu konuda bir an önce millet ve devlet olarak kolları sıvamalıyız. Bu çocuklarımızı kurtarmalıyız. Önce aileden başlayarak… Sonra sokak sokak, mahalle mahalle, belde belde, ilçe ilçe, il il ve tüm Türkiye’de çocuklarımızı uyuşturucu madde bağımlılığından kurtarmak için seferber olmalıyız. Çocuklarımıza sahip çıkmalıyız… Aile, toplum ve devlet el-ele verirse inanın mutlaka bir çözüm yolu buluruz ve bu çocuklarımızı kurtarabiliriz bu bataklıktan. Çünkü bu birliktelik için muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur!..
Uyuşturucu kurbanı çocuklarımızın ailelerinin devlete feryadı “KURTARIN ÇOCUKLARIMIZI” olmuştur. Devlet ve Millet olarak bu sese kulak vermeliyiz. El-birlik edip bu bataklığı kurutmalıyız.
Uyuşturucu ile mücadele de aile de toplum da devlette bataklıktaki sineklerle uğraşıyoruz! Asıl önemli olan BATAKLIĞI KURUTMAKTIR!..