Ulus Bilinci:Emperyalizme Karşı Direnişin Anahtarı

Kasım 4, 2025 - 13:24
Ulus Bilinci:Emperyalizme Karşı Direnişin Anahtarı

ULUS BİLİNCİ: EMPERYALİZME KARŞI DİRENİŞİN ANAHTARI

Zaman zaman yazılarıma, kendilerine “Osmanlıcı” veya “Osmanlı torunu” gibi unvanlar takan ya da kendilerini “Siyasal İslamcı” sayanlardan eleştiri değil, özellikle Atatürk ve Cumhuriyet’le ilgili doğrudan suçlamalar gelince, konuya açıklık getirmek zorunlu hale geldi.

İsterseniz Osmanlı’dan başlayalım: Bir yönetim düşünün ki, babadan oğula geçen bir aile tarafından yönetilmektedir. Böyle olunca, o aile fertlerinden olmadığınızda “torun” nasıl olunur? İşte orası son derece ilginç!

Diyelim ki, “Biz Osmanlı yönetimi altındaki milletlerdeniz; ya da Türk’üz diyemediniz diyelim ama Rum’uz, Ermeni’yiz, Arap’ız, Yahudi’yiz…” deseniz de bunu anlarım, hatta itiraz bile etmem. Ancak “torun olmak” işi başka bir boyuta taşıyor ki, bu iddianın tarihsel ve genetik bir karşılığının olması mümkün değil.

Ama Osmanlı’nın, özellikle de son zamanlarını biraz anımsamakta yarar var. Bir yönetim düşünün: Ülkede var olan sanayi, tarım, banka, her ne varsa tamamı yabancıların elinde. Ülkede hiçbir şey üretilmediği gibi, kapitülasyonlar ve Balta Limanı gibi anlaşmalarla yerli üretim tamamen çökertilip ülke, Batılı ülkelerin açık pazarı haline getirilmiş durumda. O kadar ki, ülkede Merkez Bankası olmadığı gibi, onun yerine geçen Osmanlı Bankası bile yabancıların elinde.

Bu arada, Osmanlı yönetici sınıfının yetiştirildiği Enderun Mektebi’nde devşirmelerin eğitim gördüğü ve Osmanlı’da Türklerin değil, onların hemen her türlü makama geldiği artık sır değil.

Tabii tüm bunları söylerken, Osmanlı’nın çok kimlikli, çok kültürlü bir imparatorluk olduğunu da belirtmek gerek. Her ne kadar son zamanlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çabalarıyla “Osmanlı milleti” yaratma girişimleri olsa da, azınlıklar birer birer ayrılmaya başladığı için bu çabalar sonuçsuz kaldı.

Ancak özellikle bir konunun altını çizmekte fayda var: Kendilerini “günümüz Osmanlıcısı” olarak tanımlayan anlayış, bugün de kendilerini Türk kabul etmeyip çok kimlikli, çok kültürlü, federatif bir devlet yapısından yanadır. Bunun yanında, ekonomik olarak ülkenin Türk ulusu adına üretim yapmasına karşı çıkıp, ülkeyi tamamen yabancı pazarı haline getirme konusunda aynı düşünceleri taşımaktadırlar. Yani, ekonomide ve siyasette ulus devlet ve kimlik karşıtı olup, ABD emperyalizminin dayattığı “Osmanlı tipi millet tarzı” denilen çok kimlikli, çok kültürlülüğe heveslidirler; ulus devlet karşısında ABD emperyalizminin yanında saf tutmaktadırlar.

Gelelim Siyasal İslamcılara. Çünkü onlar da ulus devlet karşıtı olup, her fırsatta Atatürk, Cumhuriyet ve ulus devlete saldırmaktadırlar. Peki neden? Ya da şöyle soralım: Siyasal İslamcılık, neden Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi bugün de emperyalizmin hizmetinde?

Aslında sadece bizde de değil. ABD’nin bölgede İsrail karşıtı ülkeleri parçalama stratejisinin baş aktörü neden hep İslamcılar olmaktadır? Hiç düşündünüz mü?

Veya şöyle diyelim: Neden siyasal İslamcılık, sadece İslam peygamberinin resim ve karikatürü gündeme gelince tepki gösterir de, emperyalizmin ekonomik ve siyasi baskı ve sömürüsüne kayıtsız kalıp, ülkeleri parçalama planlarına destek olur?

İşte bunu tam olarak anlayabilmek için kavramları yerli yerine oturtmak gerekiyor. Aksi halde, bu tür akımların neden her zaman emperyalizmin hizmetinde olduğunu kavrayamayız.

Aslına bakılırsa, işin dönüm noktası laiklik ve ulus bilincidir. Zira biraz dikkat edildiğinde, laik olmayan ve ulus bilincinden uzak hiçbir siyasi düşüncenin emperyalizme, ekonomik ve siyasi sömürüye karşı çıkamadığı görülecektir.

Kavramları temelden ele alırsak, mesele daha net anlaşılır. Şu bilinmelidir: Bir toplum laik olursa, egemenlik millete geçer ve millet -yani ulus- olursunuz. Ancak ulus olduğunuz zaman, üzerinde yaşadığınız toprak “vatan” olur. Vatan olunca, emperyalizme karşı ekonomik ve siyasi bağımsızlık anlam kazanır. Böylece sanayileşme, yer altı ve yer üstü zenginlikleri koruma, onları milletin çıkarı için kullanma ve tarımı geliştirme anlamlı hale gelir.

Tersten başlarsak; laiklik olmazsa siz ümmetsiniz. Ümmet olunca, üzerinde bulunduğunuz toprak sizin için sadece bir “arsa”dır.

Böyle olunca da emperyalizme karşı mücadele, ekonomik ve siyasi bağımsızlık elbette hikâye olur. Bu durumda ülke toprakları kolaylıkla alınıp satılabilen bir meta haline gelir; yer altı ve yer üstü zenginlikleri de emperyalizme peşkeş çekilebilir.

Demek istediğim şudur: Laiklik ve ulus bilinciniz varsa, emperyalizme karşı ekonomik ve siyasi bağımsızlığınızı savunabilir, ülkenizi sanayileştirip tarımı geliştirerek kalkındırabilirsiniz.

Eğer değilseniz, sadece emperyalizmin sömürgesi olursunuz; asla başka bir şey değil.