Üstad Mehmed Şevket Eygi, 2014 yılı başında kaleme aldığı bir yazısında, hem ibretamiz bazı hadiseleri hatırlatıyor, hem de “Müslümanım elhamdülillah” diyenler için, fevkalâde edebî bir üslûpla uyarılarda bulunuyordu:
“Bu devran hep böyle gitmez, bir çöküş, bir bitiş, bir kopuş olur sonunda… Günahlar. isyanlar, azgınlıklar, çılgınlıklar, nankörlükler Kıyamete kadar sürmez, ip bir yerde kopar… Yer göçer, gök çöker. Köpekler ve çakallar ulumaz biteviye. Her azgınlığın, her çılgınlığın bir mühleti vardır. Mühlet dolar, vakt-i merhun gelir çatar…” demişti.
Vakt-i merhûn, zaman veya başka bir şeye bağlanmış, belirlenmiş, tâyin edilmiş, (muayyen) demek. Üstadın uyarı mahiyetindeki edebî seviyesi de harika yazısına devam edelim ki mevzu daha kolay idrâk edilsin:
“Ellerde kadehler, yataklarda fahişeler, sazlar delice çalarken ansızın patlar Vezüv. Kaçamazlar, bir sığınak bulamazlar, lavlar gafilleri yutar. Dünü unutmuşlar, yarını düşünmemişlerdi. Bugün dün ile yarın arasındadır. Dünü yarını olmayanların bugünü olmaz. İyi günlerde azık toplamayanlar kışın aç kalır.
O’nu (c.c) unutanlar, O’nun (c.c) kendilerini unutmadığını düşünmez. Çalgılar, eğlenceler, günahlar, vur patlasın çal oynasın… Çıplak karılar, kadehlerde meyler, sarhoş naraları… Deste deste paralar… Bunlar helal kazanç mıdır, haram mıdır?
Adım başında bir faizhane… Faiz üç dinde haram… Faizciler Allah’a (c.c) ve Resûlüne savaş ilân etmişler… Galibiyeti olmayan bir savaş.
Husumet, nifak, şikak, fitne, fesat… Tefrika, ihtilaf, çekişme, tepişme… Evyah ki eyvah. Gökleri dinle, kulağını yere koy. Zemin bir iniyor, bir çıkıyor, derinlerden homurtular geliyor. Büyük zelzelenin tarihini bilen var mı?
Büyük isyan… Dehşetli yangın… Gaflet gaflet gaflet… Vezüv sarsıntılar içinde… Titanic buzdağına doğru hızla ilerliyor. Günahkârlar şehri Pompei’de günlük hayat sürüyor. Gemide çalgılar çalıyor, şampanyalar içiliyor, dans ediliyor, kumar oyanıyor.
Vakti gelince yanardağı ansızın patlıyor. Vakti gelince dev gemi ansızın buzdağına çarpıyor. Hangi çılgın demişti, “bu gemiyi Allah bile batıramaz” diye… Ya öyle mi?”
Merhum üstad Hakkın rahmetine kavuşuncaya dek bu tür uyarıları yapmaya devam etti… Mekânı Cennet olsun, Allah ondan razı olsun, bizleri de inşá’allah Hak ve hakikatin ifadeleri olan nasihatlerini tekrarlıyoruz diye afv ve mağfiret eylesin.
Vefat tarihinin (12 Temmuz 2019) Mayıs ayındaki bir yazısında da ömür boyu anlatıp durduğu, “belâların vakt-i merhûnu gelmeden uyanın” uyarısını bir kez daha (bir paragrafta) hülasa ederek yinelemişti.
Min gayr’i haddin tavsiyem, bu kısa paragrafı ezberimizde tutalım:
“Türkiye’nin önünde iki ıslah (düzelme, iyileşme) yolu vardır. Birincisi beşerî irade ile olan horizontal (yatay) ıslahtır. İkincisi küllî irade ile olan vertical (dikey) ıslahtır. Türkiye’de birinci ıslahın niyeti bile yok, ismi de geçmiyor. İkinci ıslaha hazır olunuz.”
Merhum elbette kahrından böyle pesimist bir üslûpla yazmıştı. Lâkin yaşadığımız hayata yakinen bakabilenler üstadın karamsarlık sabebini daha iyi idrâk edeceklerdir. 2014 yılı 13 Ocak yazısından aktardığımız, yazımızın başında zikredilen şenâatlerden hangisi bugün, hattâ daha azmanlaşmış bir halde devam etmiyor söyler misiniz?
Paris Büyükelçisi iken Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) ilgili bir tiyatro temsilini daha perde açılırken bizzat sahneye çıkarak durdurmasıyla da ünlü, merhum diplomat, mütercim ve edebiyatçı, Ahmed Vefik Paşa’nın[1] sözleriyle bitirelim o hâlde: (Şu kerih düzenin, bu rezil gidişatın) “Bugünkü rezâletine / Şakāvetine, şenâatine / Katlanıp da birlikte yaşamak / Mevlâ emri değildir elbette.” 24.03.2022
————————————————-
[1] Tam da Ziyâ Paşa’nın “Derde uğrar kim sadakat etse elbet Devlete / İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülk ü millete” mısralarında anlatılan bir kıymetli tarihî şahsiyettir Düşman devletlerin bile sitayişle bahsetmek zorunda kaldıkları, hayatı hasetçilerin sürü sepet iftira ve yalanlarını tekzip etmekle geçmiş kadr’ü kıymeti bilinmemiş bir simadır.
YORUMLAR