2014 Senesi Nisan ayında; Osmanlı döneminde Harbiye Nezareti (Millî Savunma Bakanlığı) ve Seraskerlik (Genelkurmay Karargahı), Cumhuriyetle birlikte İstanbul Üniversitesi olmuş tarihî binanın avlu (kampüs, külliye) kapısı üzerindeki Sultan Abdülaziz tuğrası (87 yıl sonra) ortaya çıkarılmıştı.
Bu tuğra ve kitabe XIX. yüzyılın büyük hattatlarından Mehmed Şefik Bey tarafından yazılmıştı. En üstte Sultan Abdülaziz’in tuğrası, kitabe ortasında ise, celi sülüs yazıyla «Daire-i Umur-i Askeriyye» yazılıdır. Kitabenin sağında ve solunda Fetih Sûresi birinci ve üçüncü ayetleri yazmaktadır.
Cumhuriyetin ilk kadroları içindeki bazı başı büyükler tarihimize ihanet etmiş, devrimleri baqi kalsın diye tüm mefahirimiz ve değerlerimizle irtibatı kesmişlerdi. Merhum şehid Sultan Abdülaziz’in tuğrası gibi niceleri hattâ tüm tarihî doku, cibilliyetsizler tarafından berhava edilmişti.
1927’de o devrin meclisi tarafından kabul edilen, Türkiye Cumhuriyeti Dahilinde Bulunan Mebani-i Resmiye-i Milliye Üzerinde Tuğra ve Methiyelerin Kaldırılması’na dair 1057 nolu kanunla, tarihi binalarımız üzerindeki Osmanlı tuğra ve kitabelerinin sökülmesi ya da (bu yapılamıyorsa) gizlenmesi kararlaştırıldı.
Paris’te XVI. Louis (16. Lui)’nin, ayağını bastığı kaldırım taşları dahi duruyor. Tarihin en büyük devrimlerinden birini yaptıkları halde Fransa’da tarihi doku olduğu gibi korunmuştur... Soğuk yüzlü ve paslı Eyfel kuleli Paris’in dünya turizminde ilk sıralarda olmasının en önemli nedenleri de bunlardır. Gâvur ama cibilliyeti bozuk değil adamların.
İşte girişinde tuğrası ortaya çıkarılan tarihî kapı üzerinde osmanlıca nakşedilmiş «Daire-i Umur-i Askeriyye» yazı ve kitabesinin altından geçerek Üniversiteye giren nice profesör ünvanlı kişi dahi, cahiller gibi orada ne yazdığını bilmezlerdi.
Orta yerde eski (eskimez) millî yazımızla «Daire-i Umur-u Askeriye» ve öz Türkçe Kur’ân alfabeli millî yazımızın sağdan sola okunuş sırasına göre, onun sağ ve solunda 48’inci Sûre’nin (Fetih) birinci ve üçüncü âyetleri yer alıyor. Bunlar devrin devrimbazlarını rahatsız etmişti.
Birinci âyet:
إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا
«İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ…»
Âyetin meâli: “Biz hakıykat sana apâşikâr bir feth (-u zafer yolu) açdık.”
Muhterem okurlarım biliyorum, şu satırları okurken sinirle yumruklarınızı sıkıyorsunuz ama niyetim sizi üzmek değil, bilakis bu üzücü vakaları hatırlatarak ileride ortaya çıkabilecek nevzuhur devrimbazlara karşı ágâh kalmanızı temin ederek, tekrar kahrolup üzülmeyelim diyedir.
Yazı başlığı yaptığımız üçüncü âyet:
وَيَنصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا
«Ve yansurekallâhu nasran azîzâ»
Âyetin meâli: “Ve Allahın sana çok şerefli bir muzafferiyyetle yardım etmesi için(dir).”
Allah aşkına, kalbinde hardal tanesi kadar imanı ve aklı yerinde olan bu àyetlerden ve tarihi şan ve şerefle, zaferlerle dolu ecdadının Genelkurmay binası girişindeki nefis sanat eseri yazılardan neden rahatsız olur?
Bunun tek nedeni İslâm düşmanlığıdır. Cibilliyeti ve itikadı bozuktu o yazılara düşmanlık edenlerin. Bugün de lâ’netlemek yerine o kadroya methiye düzenler, tarihimizin gerçek kahraman ve dünya hâkimi büyüklerine değil, bir basit muharebeyi kazanmış fakat sonra katliamlar eşliğinde yaptığı devrimlerle onun da içine etmiş birine «ata» diyorlarsa, ortada çok ciddî bir mesele var demektir. Fevkalâde ágâh (uyanık) olmak, yarınlara iyi hazırlanmak lazım.
Kültürümüze ve içtimâî yapımıza dair yazılarımızın bu ikincini de burada noktalayalım. İnşá’allah her gün olmasa da sıkça buluşacağız. 13.04.2022
YORUMLAR