Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

YAKIN TARİHİMİZDE FAİL-İ MEÇHUL SUİKASTLAR, ŞÜPHELİ KAZALAR, İNTİHARLAR, ÖLÜMLER ve PERDE ARKASINDAKİ GERÇEKLER!..

Hiçbir Suç Karanlıkta Kalmaz!..

Hiçbir Suç Karanlıkta Kalmaz!..

Muhsin AKIL

Yakın tarihimizde unutulmayan üç olaydan ikisi şüpheli Helikopter kazaları ve ASELSAN mühendislerimizin birbiri ardına yine şüpheli ölümleri, sözde intiharları…

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, 25 Mart 2009 tarihinde 5 arkadaşı ile birlikte Kahramanmaraş’ta Yozgat’a gitmek için binmiş olduğu Helikopter Keş Dağı’nda düşmesi sonucu hayatını kaybetmişti.

İkinci Helikopter kazası ise 27 Mayıs 2017 tarihinde Şırnak’ta Askeri Helikopter’in düşmesi sonucunda çok önemli görevlerde sorumlu olan subay, astsubay ve uzman olan 13 askerimizin şehit olması…

Türkiye’nin geleceği için önemli projelerle ilgili sırlara sahip mühendislerimizin peş-peşe şaibeli/şüpheli ölümleri…

İşte bu üç olayın da kaza, intihar olmadığı üzerindeki şüpheler hâlâ kalkmamıştır. Karanlıkta kalan ve hâlâ gizemini koruyan bu üç olayla ilgili o dönemlerde yapmış olduğumuz araştırma ve istihbarat bilgileri ışığında bazı ipuçları üzerinden yola çıkarak yazmış olduğumuz yazılarımızı okuyacaksınız.

KAZA MI SUİKAST Mİ?! Helikopter Kazasında Ergenekon Şüphesi!.. (9 Eylül 2009 – Anayurt Gazetesi):

25 Aralık 2009 tarihinde BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşını taşıyan Helikopter, Kahramanmaraş’ın Çağlayangeçit ilçesinin Kanlıçukur mevkiinde Keş Dağları eteklerinde düşmüştü! Helikopter’de bulunan BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu, Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İHA Muhabiri İsmail Güney ve Pilot Kaya İstektepe hayatını kaybetmişti. Bu üzücü olayın kaza mı suikast mı olduğu hakkında farklı tarihlerde Anayurt Gazetesi’nde yazmış olduğum yazılar…

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını taşıyan Helikopter’in düştüğü Kahramanmaraş’ın Göksün İlçesi Döngel Köyü civarında yol kenarında üzeri kuru ot ve yapraklarla gizlenmiş ve seri numaraları silinmiş 7 adet MKE yapımı lav silahı, ABD-Rus yapımı15 adet el bombası ve 1 adet sis bombasının bulunması, Helikopter Kazası’nın suikast olabileceği şüphelerini artırmakla beraber bulunan bu silâhların Ergenekon’a ait olabileceği iddiaları da ortaya atılmazsa şaşmayın!..

Biz bu konuyla ilgili Anayurt’ta bir hafta süren çok geniş bir yorum yapmıştık. Helikopter kazasındaki şüphelerimiz olduğunu ve en ince ayrıntılarına kadar araştırılmasını istemiştik. Olayın kaza olamayacağının üzerinde dururken sabotaj ve suikast olabileceğinin altını çizmiştik. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını taşıyan Helikopter’in düşmesi sonucunda kaza mı (?!) suikast mi (?!) olduğu tartışmaları günlerce gündemde kalmıştı. Helikopter’le ilgili ELT cihazında bir problem olabileceği! Kaptan Pilot Kaya İstektepe’nin Helikopter düşmeden önce ve daha da öncesi kimlerle görüştüğünün aydınlatılması! İHA muhabiri İsmail Güneş’in 112 Acil Servisi’ni araması ve uzun süren karşılıklı görüşmelerin yeniden incelenmesi! Helikopter’in kiralandığı şirket Med Air’ın araştırılması! Teknolojinin sınır tanımadığı günümüzde Helikopter’in düştüğü yerin günlerce tespit edilememesinin altında yatan acı gerçekler! Enkaz tespitindeki zorlukların ne kadar doğru olduğu konusunun derinliğine araştırılması gibi daha birçok soru cevap bekliyordu!..

Helikopter Kazası’nın hemen arkasından BBP, olayın peşini bırakmayarak her türlü araştırmayı, soruşturmayı ve istihbaratı yapmaya başladı. Kısa bir süre önce şu andaki BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu’nun yapmış olduğu önemli bir açıklama maalesef Helikopter’deki ELT cihazının değiştirilmiş olabileceği şüphesini doğru çıkardı. Şimdi ise Kahramanmaraş Döngel Köyü civarında bulunan lav silahları ve el bombaları kafaları iyice karıştırıyor. Zaten ben böyle bir şey bekliyordum. Hatta bu Köy ile ilgili daha önce bir yazı yazmıştım fakat yayınlamadığıma üzüldüm. Neden derseniz?! Yakında ne yapıp-edip bu köyün adını veya bu bölgeyi de Ergenekon’a bulaştırırlar diye hep endişe ediyordum!..

Bence birileri çok profesyonel bir şekilde olaylar arasında bağlantı kurarak Ergenekon üzerine farklı yamalar yapmak istiyor. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının üzerinden kaza mı suikast mı belli olmayan olayı da çarpıtarak Ergenekon’a dahil etmek istiyor. Yahu, bulunan silahların olduğu yer yol kenarı ve silahların toprakta da gömülü değil, üzerine kuru ot ve yapraklarla örtülmüş! Ayrıca Döngel Köyü sakinlerinden birinin bahçesinde çıkması! Sıcağı sıcağına da hemen Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e haber edilmesi! Bu işte bir gariplik var! Bu işte büyük bir komplo var! Bu işte çok sinsi ve kurnazca hazırlanmış bir plân işliyor! Artık her şey çok iyi anlaşılıyor. Nasıl olsa Ergenekon Davası devam ediyor! BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ölümünü de Ergenekon’a yükleyecekler!..

Bence silâhlar daha önce orada yoktu. Tahminime göre yeni gömüldü. Bu senaryoyu kim hazırlıyorsa kılıfını da çok iyi uyduruyor. Demek ki minareyi çalan kılıfını hazırlarmış. Yahu hiç mi utanmıyorsunuz; böyle bir olayın üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra kaza bölgesine silahları koyuyorsunuz ve sonra da Ergenekon silâhları diyorsunuz?! Bunu herkese yutturabilirsiniz ama bizlere asla! Çünkü; bizler bu dolmayı yutmayacak kadar tecrübeye, bilgiye, donanıma ve istihbarata sahibizy. Bu silâhları koyanlar da aynı mihraklar. Yerli ve yabancı ortak bir plân! Birileri de buna alet oluyor! Çok bilmiş bir gazeteci-yazar da yorum yapıyor! Neymiş efendim; silâhlar Gladio türü örgütünmüş ve Türkiye’nin daha birçok yerinde bu tür silâh depoları varmış! Bu konuyla ilgili fazla söze gerek yok! Görünen köy kılavuz istemiyor! Yeni bir komplo! Yeni bir senaryo! Yeni bir tezgah!..”

“Helikopter Kazası’nın Sır Perdesini Açıklayacağız!.. – ( 10 Eylül 2009 – Anayurt Gazetesi): BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşını kaybettiğimiz Helikopter Kazası’nın üzerinden 6 ay geçmesine rağmen hâlâ spekülasyonlar, karartmalar ve çarpıtmalar devam ediyor. Dün de bahsettiğimiz gibi Helikopter’in düştüğü veya düşürüldüğü yer civarında bulunan lav silahları ve bombaların akıbeti hakkında da medyada derli-toplu herhangi bir haber yorum yayınlanmadı. Sanki birileri olayın üzerini ört-bas etmek istiyor! Sanki birileri Helikopter Kazası’nı Ergenekon’a yıkmak istiyor! Sanki birileri gündemi değiştirmek için kolları sıvamış dörtgözle tetikte bekliyor! Garip ve tuhaf gelişmeler kafamızı karıştırmakta!..

Dün gece BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu ile uzun bir görüşme yaparak bu konunun kritiğini yaptık. Dakikalarca süren konuşmamızda değerli Genel Başkan Yalçın Topçu ile hemen hemen aynı görüşü paylaşıyorduk. Tereddütlerimiz ve şüphelerimiz aynıy. Rahatsızlığımız ve tedirginliğimiz aynı. Sitemimiz ve feryadımızda aynı. Aramızda neler konuştuğumuzu başka bir yazımda geniş bir şekilde izah edeceğim. Bugün üzerinde durmak istediğim konu, Kahramanmaraş’ın Göksun İlçesi Döngel Köyü Alaçayır civarında (Helikopter’in düştüğü bölge) bulunan lav silahları ve el bombalarının Ergenekon Örgütü’ne ait olduğu iddiaları medyada yer almaya başlaması canımızı bir hayli sıktı!..

Türkiye’de duayen gazeteci/yazar ve araştırmacı olarak bilinen Fehmi Koru’nun bu konuyla ilgili olarak Kanal 7’ye yapmış olduğu yorumda; bulunan silâhların gladio türü örgütlere ait olabileceğini belirtirken çelişkili ifadelerle bulunarak kafaları karıştırdı. Hatta BBP’nin bu konu üzerine gitmediği yönünde sözler sarfetmesi de gerçekten tuhaftı. Hükümetin bu konuyla ilgili yapmış olduğu araştırma/inceleme ve soruşturma sonucuna göre olayın suikast olmadığını söyleyen Fehmi Koru’nun garip/tuhaf ve ilginç açıklamalar yapması abesle iştigaldi. Bilhassa BBP’nin olayla ilgili soruşturma yapmadığı yönündeki açıklaması tamamen yalan ve iftira. Çünkü; BBP gece-gündüz demeyerek günlerce ve aylarca olayı derinlemesine araştırarak bazı ipuçları bile yakalayabilmişti. Fehmi Koru’nun böyle bir şey söylemesine bir anlam veremedik. Fehmi Koru’nun bu açıklamalarını anlayabilmiş değiliz!..

Kahramanmaraş’ın Göksun İlçesi Döngel Köyü Alaçayır civarındaki dere kenarında, üzeri kuru ot ve yapraklarla örtülmüş lav silahlarının ve el bombalarının sanki Helikopteri düşürmek için önceden buraya konulmuş ve Helikopter Kazası’nın bir suikast olduğu kesinlik kazanırsa bunu yapanların Ergenekoncular olabileceği mesajı verilmek isteniyor. Böylece Helikopter Kazası’ndaki sır perdesi gizlenerek gerçekler ört-bas edilmek isteniyor. Fehmi Koru da ortaya çıkıp mangalda kül bırakmayarak adeta ahkâm kesiyor. Ey Fehmi Koru; biz seni çok iyi tanıyoruz! Yeni Devir gazetesi günlerini bir hatırla! Amerika’da okuduğun günleri! Amerika’dan göndermiş olduğun yazıları! Ki ben de (ara-sıra) Yeni Devir’de yazıyordum. Ben senin kanındaki akyuvar ve alyuvar sayılarını sayacak kadar tanıyorum sayın Fehmi Koru… Elini vicdanına koy ve yorumlarını öyle yap. Olayları çarpıtma. Kafana göre icraat yapma. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!..

Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşını kaybettiğimiz elim Helikopter Kazası (ki suikastı!) üzerinden 6 ay geçmesine rağmen biz bu olayın peşini bırakmış değiliz. Elimize somut bazı ipuçları geçti! Helikopter Kazası’ndaki kilit isme yaklaşıyoruz! Helikopter Kazası’nın Kara Kutusu diyebileceğimiz ve kimsenin aklına bile gelmeyecek bazı bilgilere ulaştık! Hatta çok yakın bir zamanda bunu ses ve görüntü kaydıyla bile belgeleyebileceğiz! İşte o zaman takke düşecek kel görünecek! Hatta BBP’nin bütün gayretleri/çabaları boşa gitmemiş olacak. Onlara bu müjdeli haberi şimdiden veriyoruz. Sabırla beklesinler. Devletin güvenlik güçleri ve istihbarat birimleri de merak edip bize sormasınlar. Onlar da sabırla beklesinler. Şimdiden olayın üzerine gidecek olurlarsa kaş yapacağız derken göz çıkartırlar! Uyarıyoruz haaa!..”

“BBP’nden “Kamuoyuna Duyuru” Üzerine YORUM – (18 Eylül 2009 – Anayurt Gazetesi): BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu ile yüz-yüze ve telefonla görüştüğümüzde bana söylemiş olduğu sözleri unutmadım. Bugünde bu sözümü yerine getirmek için bir yazı dizisi başlatıyorum. Böylece vermiş olduğum sözü yerine getirmiş olacağım. Ortak şikayetimiz medya idi. Helikopter Kaza’sının üzerinde dolaşan gölgeler ve spekülasyonlarla birlikte hükümetin ve diğer kurumların ‘olayı’ vaka-i adiye imiş gibi ihmal veya kasıt yoktur düşüncesi ile hareket edip üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmemelerine bir anlam veremeyişimiz! Bir de Ergenekon Dava’sı ile bu olayı ilişkilendirmek isteyenlereydi asıl sitemimiz. Bu yüzden BBP Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Türk’ün “Kamuoyuna Duyuru”su üzerinden yola çıkarak düşüncelerimizi/yorumlarımızı okuyacaksınız.

BBP’nin resmi internet sitesinde “Kamuoyuna Duyuru” BBP Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Türk’ün BBP adına yapmış olduğu açıklamayı bütünüyle birlikte ele alıp bu konu üzerinde yoğunlaşarak kritik yapmaya çalışacağız. Ben de BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu’ya vermiş olduğum sözü yerine getirerek bir vebalden kurtulmuş olacağım.

Evet, BBP Genel Sekreter Yardımcısı’nın Kamuoyuna Duyuru şöyle başlıyordu: “Son günlerde Rahmetli liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun ve arkadaşlarının bindiği helikopterin kırıma uğraması sonucu vefatı ile alakalı ilginç saptırma ve kurgular ayyuka ulaşmış durumdadır. Kahramanmaraş’ta Merkez ilçeye bağlı Döngel köyünde bulunan silahlar ile alâkalı olarak, kaza-kırım hadisesinin Ergenekon davası ile ilintileme gayretleri yine gündemi işgal etti. Daha önce de Ergenekon Davasında yargılanan iki kişinin saçma sapan mesnetsiz ve özellikle belli niyetlerle basına taşınan ifadeleri ile Kaza-Kırım olayı ile alakalı çeşitli kurgular tezgahlandı. Tamamen delilden ve belgeden uzak zorlama kurgularla Kaza-Kırım hadisesi kamuoyunda kafa karıştırıcı ve hedef saptırıcı bir hale getirilmek istendi.”

Kamuoyuna Duyuru’nun ilk paragrafı böyle. Eğer ki bu duyurunun tarihi 08 Eylül 2009 Salı olmasaydı ister-istemez üzerime alınacaktım. Nedeni ise benim 10 Eylül 2009 tarihli “Helikopter kazasının sır perdesini açıklayacağız!..” yazımdan dolayı. İyi benim yazım bu duyurudan iki gün sonraya rast geliyor. O yüzden vicdanen rahatım.

Gerçekten son günlerde rahmetli Muhsin Yazıcıoğu ve arkadaşlarının binmiş oldukları helikopterin kırıma uğraması sonucu vefatları üzerinden yola çıkarak akla-hayale gelmedik saptırma ve spekülasyonlarla karşı-karşıyayız. Bilhassa Kahramanmaraş’ın Merkez ilçesine bağlı Döngel Köyü’nde bulunan silahlarla ilgili Kaza-Kırım olayının Ergenekon Davası ile ilişkilendirilmeye çalışılması çok büyük bir tezgahın ipuçlarını vermekte! Psikolojik Savaş yöntemiyle medyaya sızan uyduruk, asparagas, kurgulanmış ve olağanüstü abartılmış haber ve yorumlardaki asıl amacın çarpıtma olduğu gün gibi ortada. Ergenekon Davası’ndan yargılanmış kişilerin ortaya çıkıp ahkâm keserek bu tür mesnetsiz açıklamalarda bulunması da bir hayli manidar! Bu tür beyanlar tamamen ‘olayı’ çarpıtmaya yönelik amaç taşımakta!…

Bilhassa bizi asıl üzen durum ise BBP yetkililerin Kaza-Kırım üzerinde durarak medyayı detaylı/doyurucu bir şekilde bilgilendirmelerine rağmen herhangi bir gayretin/çabanın olmaması! Ne devletten, ne kurumlarımızdan ne de medyadan bir ses gelmemesi! Hükümetin ve diğer kurumların olayda ihmal ve kasıt yoktur düşüncesi ile hareket etmeleridir!..”

“Hükümet İhmali Bulunan Kurumlara Niçin Soruşturma Açmıyor?! –  (19 Eylül 2009 – Anayurt Gazetesi): BBP adına Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Türk’ün “Kamuoyuna Duyuru”sunda titizlikle üzerinde durduğu konulardan birisi de hükümetin ihmali bulunan kurumlara niçin soruşturma açmadıydı! BBP daha olayın ikinci haftasından itibaren (duyuruda da bahsedildiği gibi) sivil havacılık tarihinde tabuları yıkacak kadar bir ilki gerçekleştirecek derecede/düzeyde her türlü bilgi, belge, bulgu, doküman olmak üzere daha birçok kaynağa ulaşarak geniş çaplı bir komisyon kurmalarına rağmen hükümetin ve ilgili kurumların böyle bir araştırma komisyonunu ciddiye alıp muhatap almamaları, alsalar daha baştan savma tutum ve tavır içinde olmaları, ayrıca bu konu üzerinde yoğunlaşarak ihmalkâr ilgili kurumlara herhangi bir soruşturma açmamaları kafalarımızı karıştırmakla kalmıyor şüphelerimizi de iyice artırıyor!..

BBP’nin kurmuş olduğu Araştırma Komisyonu tarihte görülmemiş bir ilki gerçekleştirerek devletin ve kurumların yapamadığını yapmasına rağmen hâlâ görmezlikten gelinmesine bir türlü anlam veremiyoruz. Her şey bu kadar açık/şeffaf olmasına rağmen, elde somut deliller bulunmasın rağmen devletin sesinin/soluğunun çıkmaması karşısında hayretler içindeyiz. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşını kaybettiğiz kazayla ilgili ihmalkârlıklar, saptırmalar, kasıt dolu bilgi ve belgeler ve hatta her türlü teknik ve istihbari detaylar/teferruatlar devletin zirvesindeki erk dahil bağımsız bütün mahkemelere varıncaya kadar tüm kurumlara sunulmasına rağmen bile halâ ihmali bulunan kurumlar dair mevcut iktidar hiçbir idari soruşturma açmamasının arkasında kasıtlı gerekçeler mi vardır acaba?!

Evet, iktidardaki hükümet sözkonusu ihmali bulunan kurumlarla ilgili herhangi bir idari soruşturma açmayacak mı?! BBP’nin elindeki tapu gibi mevcut deliller, bulgular ve bilgiler neden ciddiye alınıp değerlendirilmiyor?! BBP tarafından gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, gerek Başbakan R. Tayyip Erdoğan’dan ve gerekse Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan bu olayla ilgili araştırmaların yapılması ve ilgili mercilere talimat verilerek olayın enine-boyuna araştırılması istenmesiyle birlikte olaydaki ihmallerin, eksikliklerin, hataların ortaya çıkartılması için her türlü ricada/talepte bulunulmasına rağmen maalesef hükümet ve diğer bütün kurumlar sanki olayda ihmal/kusur/kasıt yokmuş gibi bir tavır içinde olmaları hem kafalarımızı karıştırmakta, hem şüphelerimizi artırmakta hem de olayın ört-bas edilmek istendiği gibi evhamlarımızı her geçen gün daha artırmaktadır.

En acısı da Ergenekon Davası ile ‘olayı’ ilişkilendirilmek isteyen bazı çevrelere göz yumulması, sanki olayda ihmal ve kasıt yokmuş düşüncesinin daha da yerleşmesi gayretlerini ortaya koymaktadır. Maalesef böyle zan/şüphe her geçen gün daha hafızalarımıza kazınmakta. Artık ne hükümete ne de kurumlarımıza bir güvenimiz kalıyor! Adeta gerçekler, ihmaller, katılar gölgelenmek istenir havası esiyor! Bulanık suyun durulmaması yönünde bir sessizlik var! Olayın üzerin bir an önce kapatılsın iması var! Olay rafa kaldırılsın havası var! Her şeyden önce bizlerde “Kamuoyu vicdanında aklanmaya çalışıyorlar!” oluşuyor…”

Buraya kadar BBP’nin Kamuyonu Duyuru’sundaki rahatsızlıklarını paylaşmış olduk. Bazen tırnak içinde “Kamuyona Duyuru”dan alıntılar yaparak bazen de kendi düşüncelerimizi katarak bazı ipuçları üzerinden gidip gerçekleri okuyucularımızla paylaşmak istedik. Asıl yüreklerimiz sızlatan husus ise hükümete bağlı kurumların inadına muhatap olmak istemedikleri sorulardır! Sorular cevaplanmadıkça ‘soru işaretleri’ çoğalıyor! Soru işaretleri çoğaldıkça da vicdanlarımız rahat etmiyor ve kuşkularımız/şüphelerimiz iyice artıyor. Yarınki yazımda ise BBP’nin “Komuoyuna Duyuru”sundaki bahsetmiş olduğumuz soruları (ki soru işaretlerini!) yorumsuz  bir şekilde (aynen) yayınlayacağım.

(Cevaplanması gereken sorular var?!..)

Kaza ile ilgili cevaplanması gereken sorular(???)!.. (20 Eylül 2009 – Anayurt Gazetesi): Aşağıdaki cevaplanması gereken sorular (veya soru işaretleri) BBP’nin “Kamuoyuna Duyuru”sundan alınmıştır. Yorum yapmadan ve aynen yayınlıyoruz:

1- Meterolojik veriler uçuşa uygun muydu? Uygun olmadığı bilinen şartlarda neden uçuşa izin verildi?

2- Radar kayıtları var mı? Var ise bu kayıtlar neden bildirilmedi?

3- Uçuş planı ile ilgili bilgi niçin verilmiyor?

4- Helikopterde bulunan GPS (Global Positioning Siystem-küresel yer bulma sistemi cihazının hafıza kartı hakkında bilgi yok mu? Varsa niye verilmedi? Var olduğu bilinen ikinci seyyar GPS cihazı nerede?

5- ELT cihazı ile ilgili açıklamanız nedir? Ruhsatta belirtilen ELT cihazı ile helikopter üzerinde bulunan ELT cihazı aynı mıdır?

6- Türk hava sahasında ‘uçan kuştan haberi olan’ radar istasyonlarının gözetimindeki helikopterin son sinyal noktası bilinmiyor muydu? Bilmiyor idiyse halen gizlenmesinin sebebi neder?

7- Son sinyal noktaları ile helikopterin çarpma koordinatlarının tespiti ilk dakikalardan itibaren mümkün iken halen bir açıklama yapılmamasının sebebi nedir?

8- Helikopterde var olan transponder cihazı bilgilerinin gizlenmesinin sebebi nedir?

9- MED AIR firmasına verilen ‘havacılık lisansı’ usulüne uygun verilmiş midir?

10- Pilotun sağlık durumu uçuş lisansı almaya yeterli miydi? Helikopterle ilgili denetimler usulüne uygun olarak ve süresinde yapılmış mıdır?

11- Helikopterin bakım defterinin sureti ve bakım teknik bülteninde istenilen işlemlerin yapılıp yapılmadığı ile ilgili bilgiler neden verilmemektedir?

12- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün kendisiyle organik bağı olan kişilerin kırım ekibi oluşturması dünya standartlarına uygun mudur? Bağımsız kişilerden oluşturulmasında ne sakınca vardır?

13- Kayseri Valisi’nin açıklaması ile ilgili resmi bir soruşturma yapılmış mıdır? Kahramanmaraş Valiliği’nin arama kurtarma çalışmaları mer’i kanun, yönetmelik vb. çerçevesinde yapıp yapmadığı tespit edilmiş midire?

14- Bu güne kadar Türkiye’de bu tip kazaların üzerine çok fazla gidilmemiş, çok fazla incelenmemiş, araştırma yapılmadığı ortaya çıkmıştır. Çok gariptir kanunlarımız da bu konuda yeterli olmadğı su yüzüne çıkmıştır. Bu tip kazaları inceleme yetkisini, kanunlarımız Ulaştırma Bakanlığı’na vermiş. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM) hemen alt katında bulunan kaza kırım ekibi de denilen bir kurum bu tip kazaları araştırıyor. Oysa yine bizim kanunlarımıza göre uçaklara, helikopterlere uçma ruhsatı veren yine bu kurum. Sivil Havacılık Kurumu, hem helikoptere uçma izni verecek, hem ona ruhsat verecek, hem pilotların yeterliliğini onaylayacak sonra da bir kaza olması durumunda bu kazaları araştıracak. Burada ister istemez bir çelişki var. Gelişmiş tüm dünya ülkelerinde şöyle uygulanıyor; ruhsatları veren başka kurumlardır, kazaları inceleyen başka kurumlardır. Hükümet SHGM hakkında niçin idari bir soruşturma açmıyor ve bu ilkel kanunlarla hava aracı yerine tabutların uçmasına yo açıyor?”

BBP’nin “Kamuoyu Duyuru”sundaki sorular aynen böyle. Evet, cevaplasınlar önce bu soruları daha sonra düşündüklerini açıklasınlar. Haydi Efendiler cevaplasanıza! Çok zor değil mi?! Rahatsız mı oldunuz?! Sorular karşısında titriyorsunuz! O yüzen de cevaplayamadığınız için de soruların üzerinden teğet geçiyorsunuz. Bu sorular cevaplanmadıkça Helikopter Kazası’nın üzerindeki sis perdesi asla ortadan kalkmaz!..

“Biz Demiştik ‘Kaza Değil’ Diye!.. – (23 Eylül 2011 – Anayurt Gazetesi): Bir insan düşünün ömrünü inancı/davası için feda etmiş, doğruluktan asla şaşmamış, çevresi/camiası gibi eski düşmanları bile takdir etmiş bir insan… Her nefes alış-verişinin hesabını vermeyi ilke/prensip edinmiş bir şuurla donanmış cömert ve merhamet sahibi bir insan… Yıllarca davasının peşinde koşmuş ve bu yüzden zindanlarda her türlü işkenceye maruz kalmış çilekeş bir insan… Yaşamı kadar ölümü de bir o kadar ses getiren, arkasından milyonların ağlatan, öleceğini bile bile o malûm Helikopter’e binen ama kadere inanan o güzel insanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından yeniden gündeme getirilişinden bahsedeceğim.

İşte bu güzel insan (rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu) şu içinde bulunduğumuz günlerde Türkiye’nin Kara Kutu’su oldu! Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını ölüme götüren Helikopter’in sır perdesi yavaş yavaş aralanıyordu. O yüzden Muhsin Yazıcıoğlu ve  Helikopter Kazası Türkiye’nin adeta bir Kara Kutu’su oldu diyoruz. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir konuştu pir konuştu! Kara Kutu yeniden gündeme geldi. Oysaki Helikopter kazasının üzerinden iki yıl geçmişti. Ama kafalarda koskoca bir soru hâlâ cevap bekliyordu. Helikopter kazasında arkadaşlarıyla birlikte hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı (dava adamı) Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü üzerindeki şüpheler hâlâ tazeliğini koruyordu. Unutturulması istendi ama unutturulamadı. Birileri öyle bir sinsi plân yapmıştı ki ama bu plân tutmadı. Helikopter’in adeta kalbi/beyni olan Kara Kutu’nun kayıp sırrı daha yeni ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül boşuna konuşmamıştı: “…keçiler mi çaldı?!” Helikopter’deki Kara Kutu kayıptı! Evet, keçiler mi çalmıştı?!

Kazadan sonra ben de Anayurt’ta hem de bu köşede bu konu üzerinde en ince ayrıntılarına kadar durarak Kara Kutu’ya işaret etmiştim. Teknolojinin devası imkânlarına rağmen, düşen Helikopter enkazının, Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının bulunamaması üzerindeki sır perdesini aralamaya çalışmıştım. Bu işte bir ‘iş’ var diyerek olayın perde arkasının derinlemesine araştırılmasını önermiştim. Çünkü bizlerde boş durmamıştık, olayın bir kaza değil suikast olduğunu defalarca yazıp-çizdik. Helikopter’in düştüğü andan itibaren olay yerinin gizlenmeye çalışılması, yanlış bilgilerle Helikopter’i kazı yerinde değil de farklı yerlerde aranması, gazeteci İsmail Güneş’in uzun telefon görüşmesinin sonunda “…burada kravatlı insanlar var” dedikten sonra telefonuna bir daha ulaşılamaması her şeyi izah ediyordu. Evet, bu bir kaza değildi… Helikopter düşürülmüştü!..

Kazanın üzerinden iki yıl geçtikten sonra bir vatandaşın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir video göndermesiyle Helikopter kazası yeniden gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu video’yu izledikten sonra “ Helikopter’in Kara Kutu’sunu keçiler mi çaldı?!” diyerek bir sırrı deşifre etmeye çalışması malûm video’da bir şeylerin olduğunu gösteriyordu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2010 yılında Devlet Denetleme Kurulu’na kazanın araştırılması talimatını vermişti. Yapılan araştırmada zaten Helikopter’in tüm uçuş bilgilerinin depolandığı ARGUS 5000CE ve Skymap 111C cihazlarının yerinde olmadığı tespit edilmişti. Daha o günlerde Helikopter kazası üzerindeki sis perdeleri oluşmuştu! O günden bu yana araştırmalar da devam ediyordu. 

Kazanın üzerinden iki yıl geçtikten sonra birileri fazla dayanamadı ve malûm video’yu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderdi. Video’da neler yoktu ki!.. Hafif bir tipi… Her yeri buz kesmiş… Ortada Helikopter enkazı ve cesetler… Cesetleri buz kaplamış… Ama kaza yerinde kravatlı insanlar var!.. Birileri cesetler üzerindeki buzları temizlerken diğeri de Helikopter üzerinden bazı cihazları söküyordu!.. Evet, kimdi bu insanlar?! Belki şimdilik açıklanması sakıncalı! Devlet zamanı gelince bu sırrı açıklamalı. Evet, açıklansın ki Helikopter’in düşmesi kaza mı suikast mı olduğu anlaşılsın ve ADALET yerini bulsun.”

“Kaza Değil SUİKAST!.. – (1 Ekim 2011 – Anayurt Gazetesi): ANAYURT’ta 10 Eylül 2009 tarihinde Helikopter Kazası ile ilgili 1. Sayfadan bir anons yapmıştık. Hatta gazetemizin  “Helikopter Kazası’nın sır perdesini açıklayacağız!…” başlığı altında: “Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşını kaybettiğimiz elim Helikopter Kazası (ki suikastı!) üzerinden 6 ay geçmesine rağmen biz bu olayın peşini bırakmış değiliz! Elimize somut bazı ipuçları geçti! Helikopter Kazası’ndaki kilit isme yaklaşıyoruz! Helikopter Kazası’nın Kara Kutusu diyebileceğimiz ve kimsenin aklına bile gelmeyecek bazı bilgilere ulaştık! Hatta çok yakın bir zamanda bunu ses ve görüntü kaydıyla bile belgeleyebileceğiz! İşte o zaman takke düşecek kel görünecek! Hatta BBP’nin bütün gayretleri/çabaları boşa gitmemiş olacak! Onlara bu müjdeli haberi şimdiden veriyoruz! Sabırla beklesinler! Devletin güvenlik güçleri ve istihbarat birimleri de merak edip bize sormasınlar! Onlar da sabırla beklesinler! Şimdiden olayın üzerine gidecek olurlarsa kaş yapacağız derken göz çıkartırlar! Uyarıyoruz haaa!..” diyerek daha o günlerde gerçeklerin günışığına çıkacağını müjdelemiştik!..”

Daha o günlerde bunun bir kaza olmadığının sinyalini vererek suikast olabileceğinin altını çizmiştik. Hatta iddiamızda o kadar ileri gitmiştik ‘ses ve görüntü’lerden bahsetmiştik. Demek ki ateş olmayan yerden  duman tütmez! Kaza ile ilgili ‘ses ve görüntüler’ nihayet gündeme bomba gibi düştü. Kimdi bu asker elbiseli insanlar?! Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ulaşan video görüntüleri ile başlayan süreç hızlı gelişti ve bugün Türkiye’nin birçok ilinde yapılan operasyonlarda birçok asker gözaltına alındı. Şimdi anlıyorduk, kazanın üzerinden 6 ay geçtikten sonra yapılan spekülasyonlar, karartmalar ve çarpıtmalar ne anlama geliyor?! Helikopter’in düştüğü veya düşürüldüğü yer civarında bulunan lav silahları ve bombaların akıbeti hakkında da medyada derli-toplu herhangi bir haber yorum yayınlanmadı! Sanki birileri olayın üzerini ört-bas etmek istiyor. Helikopter Kazası’nın için kolları sıvamış dörtgözle tetikte bekleyen ‘karanlık bir güç odağı ı’ vardı! Garip ve tuhaf gelişmeler kafamızı karıştırıyordu.

Kahramanmaraş’ın Göksun İlçesi Döngel Köyü Alaçayır civarındaki dere kenarında, üzeri kuru ot ve yapraklarla örtülmüş lav silahlarının ve el bombalarının sanki Helikopteri düşürmek için önceden buraya konulmuş ve Helikopter Kazası’nın bir suikast olduğu kesinlik kazanırsa bunu yapanların adresi gösterilerek bir yereler mesaj verilmek isteniyordu?! Bu adres Ergenekon muydu?! Yani, Helikopter Kazası’nın üzerindeki şüpheler çarpıtılıp-yanıltılarak ‘olay’ bir başka mecraya çekilmek isteniyor du?! Evet bu ‘olay’ KAZA mıydı SUİKAST mı?! Olayın derinliğini aylardır araştırdık. Hatta bu konunun senaryosunu yazıp sinema filmi yapmak için hazırlık yapan arkadaşlarımıza bile yardımcı olamadık! Konu o kadar karışıktı ki zamanını bekledik. Helikopter Kazası’nın perde arkasıyla ilgili ‘yakında ses ve görüntülerle belgeleyeceğiz.” dediğimiz video görüntüler demek ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gönderilmişti! Zaten biz çok emindik bu Helikopter Kazası’nın üzerini örten ses ve görüntülü video birgün ortaya çıkacak ve devlet bunun üzerine gidecek! Türkiye çok değişmişti… Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ve kenarda-kıyıda, havada-karada-denizde hiçbir sır gizli kalmayacaktı!  

Demek ki iddialarımız doğruymuş. Bu ses ve görüntüler bizim tarafımızdan veya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından açıklanmış fark etmez. Önemli olan gerçekler ortaya çıkmasıl. Önemli olan karanlıkta hiçbir şeyin kalmamasıb Önemli olan, bundan sonra bu tür olaylar asla olmasın. Bütün temennimiz bu. Ülkemizde huzur, barış ve güven olsun. Çok değerli insanlarımız yönelik suikastler bir bir aydınlansın. Hiçbir şey karanlıkta kalmasın. Türkiye artık o eski Türkiye olmasın. Türkiye’nin sahipsiz değildir! Devlet artık o eski devlet değil! Millette o eski millet değil. Türkiye’de korkular, korkuluklar ve tabular artık tarihe karışıyor. Devlete özgüven millete de güven geldi. İnsanlarımız geleceğe umutla bakmaya başladılar. Devlet millete millette devlete güvenirse dışarıdan bizi hiçbir güç yıkamaz. Türkiye’nin geleceğine artık umutla bakabiliriz.”

Muhsin Yazıcıoğlu Suikastını Gölgeleyen Perdeye Neşter! (8 Yıl Geçmesine Rağmen Helikopter Kazası Üzerinden Kalkmayan Sis bulutları!..): Türkiye sevdalısı, dava adamı, devleti ve milleti için her şeyi göze almış siyasi bir lider olan merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği helikopter kazası (o hazin ve acı günün) üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen hâlâ üzerindeki sis perdesi dağılmadı.) 25 Aralık 2009 tarihinde içinde merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşını taşıyan Helikopter, Kahramanmaraş’ın Çağlayangeçit ilçesinin Kanlıçukur mevkiinde Keş Dağları eteklerinde düşmüştü! Helikopter’de bulunan BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu, Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İHA Muhabiri İsmail Güney ve Pilot Kaya İstektepe hayatını kaybetti. Maalesef Helikopter kazasının üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen üzerinde sis bulutları dağılmadığı gibi tartışmalar devam ediyor. Yapılan soruşturmalarda Heliktopter’in düşmediği, tam aksine düşürüldüğüne dair çok önemli bulgular, ipuçları ele geçse de nihai bir sonuç alınamıyor. Radar uzmanlarına ve uzman pilotların teknik değerlendirmeler ve analizleri sonucunda Helikopter düşmeden 4 dakika önce üzerinde uçakların uçtuğuna dair açıklamalar şüpheleri iyice artırmıştı. Öte yandan Helikopter’in düşmesiyle ilgili hazırlanan simülasyon da sözkonusu şüpheleri doğrular nitelikteyldi. Gazeteci Köksal Alper, yazmış olduğu ‘Kanklı Çukur’ kitabında bu konuyla ilgili çarpıcı tespitler yapmış. Uzmanlar Helikopter düşmeden 4 dakika önce savaş uçaklarıyla ortak bir noktada kesişmesi olabileceği ihtimalini dillendirseler de Genelkurmay bu iddianın tam aksi yönde zaman diliminin yetersiz olduğu açıklamasını yaptı. DDK’nın önemli bir tespitine göre de Helikopter’in düştüğü civarda bulunan köylülerin patlama sesi duyarak ihbarda bulunmaları da olayın başka bir açıdan değerlendirilmesi gerektiği işaret ediyordu. Kaza-kırım raporu bu iddiayı çürütse de patlama sesleri jetlerin ses hızını aşmasından kaynaklanabilirdi. Bize göre bu patlama sesleri bile Helikopter’in düşmesine neden olabilirdi. Helikopter’in düştüğü ile ilgili simülasyon, kaza-kırım raporu, gazeteci İsmail Güneş’in çekmiş olduğu fotoğraflar, jetlerin kesin irtifa bilgiler aslında Helikopter’in kaza değil aleni/açık bir şekilde suikast amaçlı düşürüldüğünü izah etmeye yetiyordu. İşte bütün bunlardan dolayı Türkiye’de bu tür kazaların üzerine çok fazla gidilmediği, fazla incelenmediği, araştırma yapılmadığı ortaya çıkıyordu. Çok gariptir ki kanunlarımız da bu konuda yeterli imkan vermiyordu. Ne yazık ki bu tip kazaları inceleme yetkisini, kanunlarımız Ulaştırma Bakanlığı’na vermiş. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) hemen alt katında bulunan Kaza-Kırım Ekibi isimli bir kurum bu tip kazaları araştırıyor. Bizim kanunlarımıza göre uçaklara, helikopterlere uçma ruhsatı veren yine bu kurum! Sivil Havacılık Kurumu: helikoptere hem uçma izni verecek, hem uhsat verecek, hem de pilotların yeterliliğini onaylayacak sonra da bir kaza olması durumunda bu kazaları araştıracak!.. Burada ister-istemez bir çelişki var. Gelişmiş tüm dünya ülkelerinde ise bu durum şöyle uygulanıyor: ruhsatları veren başka kurumlar, kazaları inceleyen başka kurumlar!.. Eeğer ki Türkiye’de de ruhsatı veren, kazaları inceleyen kurumlar ayrı olmuş olsaydı mutlaka bir soruşturma sözkonusu olurdu. Aynı kurum kendi kendine soruşturma açar mı?! Kendini yakar mı?! O zaman iş hükümete üşüyor! Hükümet SHGM hakkında niçin idari bir soruşturma açmıyor ve bu ilkel kanunlarla hava aracı yerine tabutların uçmasına yol açıyor?!

15 Temmuz 2016 FETÖ’nün ASKERİ DARBE GİRİŞİMDEN SONRA İzmir’de yakalanan Astsubay Üstçavuş Aldın Özsıcak FETÖ operasyonu geçirmesinin gerekçesi, kaza-kırım ekibi içinde olmasından dolayı hakkında soruşturma açlıması için yeterliydi. Bu da gösteriyordu ki Helikopter’değ Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 arkadaşı kazaya kurban gitmemiş tam aksine FETÖ tarafından suikast sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi. Yani bu bir kaza değil aleni bir şekilde suikasttı.

Öte yandan meteorojolik verilerin uygun olup-olmadığ halde uçuşa izin verilmesi, radar kayıtlarının bildirilmemesi, uçuş planıyla ilgili bilgilerin verilmemesi, Helikopterde bulunan GPS (Global Positioning Siystem-küresel yer bulma sistemi cihazının hafıza kartı hakkında bilginin gizlenmesi, bilinen ikinci seyyar GPS cihazı nerede olduğununun bilinmemesi, 5-ELT cihazı ile ilgili açıklamanın yapılmamamıs olunması, ruhsatta belirtilen ELT cihası ile helikopter üzerinde bulunan ELT cihazı aynı olup-olmadığı konusunun aydınlatılmaması, son sinyal noktaları ile helikopterin çarpma koordinatlarının tespiti ilk dakikalardan itibaren mümkün iken sıcağı-sıcağına herhangi bir açıklama yapılmaması, Helikopterde var olan transponder cihazı bilgilerinin gizlenmesi, MED AIR firmasına verilen ‘havacılık lisansı’ usulüne uygun verilip-verilmediği konusunda elde net bir bilginin olmaması,  Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nünkendisiyle organik bağı olan kişilerin kırım ekibi oluşturması dünya standartlarına uygunluğu hakkındaki kesinliği, Kayseri Valisi’nin açıklaması ile ilgili resmi bir soruşturmanın kazanın hemen sonrası yapılmaması, Kahramanmaraş Valiliği’nin arama kurtarma çalışmaları mer’i kanun, yönetmelik vb. çerçevesinde yapılıp-yapılmadığ gibi tüm soruların cevabı askıda kaldığı için akla ilk gelen şey bir KAZA değil SUİKAST olduğudur.

Bugüne kadar Türkiye’de bu sorular cevabı alınmamıştır. O yüzden Helikopter Kazası’nın üzerindeki sis perdesi asla ortadan kalkmayacaktır. İşte bu yüzden merhum Muhsin Yazıcıoğlu suikastini gölgeleyen perdeye mutlaka neşter atılmalıdır. Biz sorularımızla neşter attık, yargı da fiil-i olarak bu sis perdesinine neşter atmalıdır diyoruz. Düşme nedeni hâlâ muamma! Kaza mı Suikast mı olduğu konusunda da kesin delil/belge/done ortada yok.

Türkiye’de 1970’li yılların sonlarına doğru  başlayan ve 2020 yıllarına kadar devam eden siyasi, bürokrat, üst düzey emniyet mensubu, asker, istihbaratçı, duayen gazeteci-yazar, mühendis, bilim adamı vs. birçok bilinen/tanınan, sevilip-sayılan, değer verilen önemli insanlarımız şaibeli/şüpheli, fail-i meçhul, gizemli intiharlar, suikastler ve kaza süsü verilerek hayatlarını kaşbetmişlerdir. Aynen bu fail-i meçhul ölümler gibi son yıllarda Türkiye’nin büyümesi için gayret gösteren, emek harcayan çok önemli mühendislerimizin, bilim adamlarımızın sır bir şekilde öldürülmeleri başlamıştı. Türkiye’nin medar-ı iftiharı ölen, öldürülen, intihar etti denilen mühendis ve bilim adamlarımızla ilgili kısa bir hatırlatma yaparak bu konuyla ilgil Anayurt Gazetesi’nde yazmış olduğum bir yazıma yer vereceğim.

Türkiye için çok önemli insansız hava aracını yapan firma BAYKAR’ın genel müdürü ve teknik müdürleri olan Selçuk Bayraktar ve Haluk Bayraktar’ın amcaoğulları olan Mert Bayraktar bundan tam 12 yıl önce, yani 2012 yılında Sarıyer’deki evinde darp edildikten sonra boğazı kesilerek öldürülmüştü. 

Mert Bayraktar da Özdemir Bayraktar’ın şirketinde çalışan bir SİHA mühendisiydi. Elbet ki akla ilk gelen böylesi vahşi bir cinayetteki yegane amaç SİHA’larla ilgili bilgi olabilir!.. Mutlaka bilgi vermediği için önce işkence ve darp ediliyor sonra da boğazı kesilerek öldürülmüş olabilir. Maalesef Selçuk Bayraktar’ın amcaoğlu Mert Bayraktar da meçhul bir cinayete kurban gitmişti.

Türkiye’nin gelişmesi, büyümesi, kalkınması için uğraşan, çalışan çok önemli bilim adamlarımızın, mühendislerimizin başına gelenleri daha dün gibi hatırlarız. Çok önemli projeler üzerinde çalışan bilim adamlarımızı birbirinin peşi sıra kaybetmeye başladık.

14 Temmuz 2004 Çanakkakale/Gelibobul’da TÜBİTAK’ta görev yapan 3 bilim adamımız olan Ercan Kuruoğlu, eski devlet bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun damadı, Mustafa Aktekin  ‘ulusal güvenlikle ilgili stratetejik çalışmalar yapan bir isim. Yüzbaşı Yücel Kenter de TÜBİTAK’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile birlikte çalıştıkları bir projede görevli önemli bir isimdi. Bu üç isim TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’nde geliştirilen gizlilik derecesi önemli korunması gereken bilgilerin olduğu askeri cihazı denemek için Çanakkale’ye gitmişlerdi. Evet, işte bu üç önemli insanımızı bir trafik kazasında kaybettik. Evet, soruyoruz kaza mıydı?!  Meçhul!.. İşte bu üç gen mühendisimiz güvenlik konusunda stratejk araştırma yapmak amacıyla Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’nde geliştirilen Askeri Kripto Cihazı denedikten sonra Çanakkale’den dönerken bu kaza gerçekleşmişti. Ve ölümleri sır kaldı…

Ve Tarih 2006-2007, ASELSAN’da görevli 3 genç mühendisimiz Hüseyin Başbilen, Ünsem Ünal  esrarengiz bir şekilde canlarına kıydılar. Birisi aracının içinde bileği ve boğazı kesilmiş olarak, diğeri Eymür Gölü kıyısında başından vurulmuş olarak. Biri de Batıkent’te oturmuş olduğu binanın 6. Katından atlayarak ölüyor.  Bu üç mühendisimiz savaş uçaklarında düst-düşman ayırımı yapan milli bir sistem üzerine çalışıyorlardı.  Maalesef bu 3 mühendisimiz ölümü de medyada intihar olarak yayınlandı.

Ve Tarih 30 Kasım 2007 Isparta-Keçiborlu’da düşen uçakta ölen 57 kişi arasında Boğaziçi ve Doğuş Üniversitelerinde görevli 6 bilim adamımız vardı. Hele aralarında üç kişiden birisi Prof. Engin Arık, Prof.Şenel Boyda ve Doç. İskender Hikmet ile birlikte 3 de genç asistan… Hepsi fizikçi… Bunlar petrole alternatif enerji kaynağı olan ve nükleer enerjinin asıl temelini oluşturan parçacık fiziği konusunda dünya çapında isim yapmış önemli isimlerdi. Türkiye’de rezervi bol Toryum üzerinde çalışıyorlardı. Biliyorsunuz ki Toryum petrole alternatif bir enerji kaynağıdır.

Sır ölümler!.. Her Birine Trafik kazası, intihar ve fail-i meçhul dediler!.. 

Şaibeli, intihar ve kaza süsü verilerek kaybettiğimiz asker ve mühendislerimizin ölümlerinin perde arkasında kalmış gerçeklere ışık tutmak için o günlerde Anayurt Gazetesi’nde yazmış olduğum önemli bir yazım:

“Asker ve Mühendis İntiharlarının Sır Perdesi!.. – (2 Kasım 2012 – Anayurt Gazetesi): Araştırmacı gazeteciliğin beyni olan istihbarat ağı, güvenilir istihbarat uzantıları, istihbaratın ‘doğru’ olduğunun teyit etmeli. En önemlisi de kendi istihbaratını kendin yapacaksın! Sana ulaşan her istihbarat bilgisinden şüphe duyacaksın. Şaşırtmaca/aldatıcı bilgi olabileceğini hiçbir zaman unutmayacaksın. İstihbarat kaynakların ne kadar sağlam olursa olsun mutlaka doğruluğu teyit edilmesi gerekiyor. Yılların tecrübesi ışığı altında biz her zaman (yıllardır oluşturduğumuz) kendi istihbarat ağımızdan faydalandık! Ne MİT, ne Emniyet ne de Asker bizi kaynak oluşturmuş değildir. Belki de onlar bizden faydalanmıştır!..

Türkiye’de yıllardır Sahte Derin Devleti’n izlerini takip ederken bazen korkunç gerçeklerle yüz-yüze geliyorduk. Bir ara Türkiye ‘derin devlet’ çöplüğüne dönmüştü! Bazı şöhret budalası, maceraperest, kadın-alkol-kumar-para tutsağı olmuş askerler, polisler her yerde ‘derin devletiz’ demeye başlamışlardı. Üzerlerindeki elbisenin, ellerindeki kimliklerin, bulundukları konumların gücüne güvenerek saçmış oldukları pis kokunun ve korkunun sayesinde halk üzerinde baskı yaparak rant/çıkar peşinde koşmuşlardı. İstihbarat birimlerimizin kendi arasındaki sürtüşmeler ve tabanları üzerindeki hakimiyetsizlik maalesef bu tür mafya-polis-asker-sivil oluşumları olan çetelerin önünde barikat gibiydi. Nihayet bu hususlardaki zafiyetler giderilmeye başladı diyebilirim.

Şu anda gündeme fuhuş çetesi ile başlayan sürecin adı casusluk çetesi oldu. Fuhuş çetesi denilince Sauna Çetesi’ni hatırlıyoruz. Sauna Çetesi bir başlangıç olabilirdi. Niçin benzer çetelerin olabileceği araştırmaları yapılmadı?! Deniz Kuvvetleri’nde faaliyet gösterdiği iddia edilen ‘casusluk çetesi’ nasıl olduysa polis dinlemesine ve teknik takibine takılıyor. Arkası çorap söküğü gibi geliyor. Genelkurmay’ın çok gizli olan silâh projeleri dahil, TÜBİTAK, Aselsan, Havelsan ve Savunma Müsteşarlığı olmak üzere devletin en önemli kurumlarına sızılarak milli silah ve her türlü elektronik teçhizat üretimi projeleri ele geçirilerek yabancı istihbarat güçlerine satılmış! İddialar böyle…

Zaten bizler(!) bazı askerlerimizin ve mühendislerimizin niçin intihar ettikleri konusunda araştırmalar yapıyorduk. İntihar mı cinayet mi konusu üzerinde derinlemesine yoğunlaşmıştık. Yanılmadık: şüphelerimiz bir bir gerçek çıktı. Son fuhuş ve casusluk operasyonu tahminlerimizi güçlendirdi. Önemli olan bu operasyonların devam etmesi ve çarptırılmaması! Bir de operasyonları yaparken kaş yapacağız derken göz çıkartılmaması! Ergenekon operasyonlarında olduğu gibi gözükara, donkişotvari bir yol izlenmemesi! Derin, titiz, geniş çaplı istihbarat ağıyla pisliğin ana merkeze ulaşılması diyoruz ama bu da çok zor. Diğerlerinde olduğu gibi bir süre sonra bu operasyonlar da ‘tamam’ denilip noktalanacak!..

Asıl şimdi iddialarımızı sıralayabiliriz: Yabancı istihbarat güçleri devletin içini-dışını köstebek ağıyla örmüşler. Benzer çeteler bürokrasi, askeri, istihbarı ve sivil kurumlarımızda da olabilir. Asıl bunların ortaya çıkartılması gerek. Bu olaylar derinlemesine araştırılırsa dost bildiğimiz ülkelerin parmağı olduğu ortaya çıkacak, Masa başında dost/müttefik kabul ettiğimiz birçok ülkenin Türkiye’yi ne hale getirdikleri bütün çıplaklığıyla ortaya çıkartılmalı. Daha önceki iddialarımın birinde Türkiye’de daha 10 tane Tuncay Güney var demiştim. Aynen bunun gibi; son yapılan fuhuş/casusluk operasyonunda ortaya çıkan ‘gerçek’ gibi daha birçok ‘çete’ olabilir. Devlete düşen bütün bu çeteleri ortaya çıkartmasıdır. Türkiye yabancı istihbarat ablukası ve baskısı altında… Türkiye adeta ‘istihbarat’ cenneti gibi… Her yerde köstebekler, casuslar, ajanlar ve onlarla birlikte çalışan satılmışlar… Yani, yerli işbirlikçileri… Ülkemizi ve milletimin bekası için bu tür dış uzantılı çetelerle her türlü yoldan savaşılmalı ve mutlak iplikleri pazara çıkartılmalı. İstihbarat birimlerimize ve güvenlik güçlerimize çok büyük görevler düşüyor. Asla yılmamalılar ve ne gerekiyorsa korkusuzca yapmalılar.”

ŞIRNAK’TA ASKERİ HELİKOPTER KAZASI:  Kaza Mı Suikast Mi?! Terörle mücadele PKK’ya nefes aldırtmayan güvenlik güçlerimiz ardı-arkası kesilmeyen operasyonlarda yüzlerce teröristi etkisiz hale getirmekle kalmıyor aynı zamanda terör örgütünün sığınaklarını bir daha kullanılmayacak bir şekilde imha ediyordu.

Ülkemizde barışı, huzuru sağlamak için güvenlik güçlerimiz terör örgütü PKK’nın bugüne kadar hiç girilmemiş Kato, İncebel ve Tendürek bölgesindeki dağlık sığınaklarına darbe üstüne darbe indirdi ve nefes aldırmadı. Mayıs 2017 PKK terör örgütüne göz açtırılmadı ve 274 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Yapılan operasyonlarda PKK’ın lider kadrosundan olan birçok kişinin ölü veya yaralı olarak ele geçirilmesi terörün köküyle birlikte kazınmakta olduğunun en büyük göstergesiydi.

PKK her geçen erimekteydi. PKK’nın sözde sorumluları yapılan operasyonlarda etkisiz hale getirildi. Ta ki 21 Mayıs 2017 Şırnak’taki askeri Helikopterimiz düşürülünceye kadar. Tüm bu operasyonları yöneten çok özel yetişmiş ve özel görevlendirilmiş 13 yüksek rütbeli askerimiz aynı Helikopter’e bininceye kadar!

21 Mayıs 2017 tarihinde Güneydoğu’da PKK terör örgütüne yönelik operasyonlar için ikmal halindeki AS 532 Cougar tipi askeri helikopter Şırnak Uludere İlçesine bağlı Şenoba bölgesinden Şırnak il merkezine gitmek için havalandıkta 3 dakika sonra yüksek gerilim hattına takılarak düştü.

Düşen askeri Helikopter’de aralarında çoğu yüksek rütbeli 13 askerimiz şehit oldu. Helikopterde 1 Tümgeneral, 2 Albay, 1 Yarbay, 1 Binbaşı, 3 Yüzbaşı, 1 Üsteğmen, 2 Başçavuş, 2 Uzman Çavuş bulunuyordu. Helikopter kazasında şehit olan askeri personelimiz: 23. Tümen Komutanı Tümgeneral Aydoğan Aydın, Albay Oğuzhan Küçükdemir, Albay Gökhan Peker, Yarbay Songül Yakut, Binbaşı Koray Onay, Yüzbaşı İlker Acar, Yüzbaşı Nuri Şener, Pilot Yüzbaşı Serhat Sığınak, Pilot Üsteğmen Abdülmüttalip Kesikbaş, Başçavuş Mehmet Erdoğan, Teknik Başçavuş Fevzi Kıral, Uzman Zeki Koç, Piyade Uzman Çavuş Hakan İncekal…

23. Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral Aydoğan Aydın en son yapılan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında Tümgeneralliğe yükselmişti. 15 Temmuz’un efsane komutanlarından birisiydi. 15 Temmuz darbe gecesi Hakkari Çukurca’da birliklerinin başında iken darbe/işgal girişimi haberini alır-almaz Kayseri Komanda Tugay’ın arayarak görevli komutanlara “Bir tek er dahi kışlalarından çıkmayacak” emrini veren efsane komutandı. Tümgeneral Aydın askerlerine vermiş olduğu emirle 15 Temmuz darbe gecesi FETÖ terör örgütünün işgal kalkışmasına en büyük darbeyi vurmuştu.

Tümgeneral Aydoğan Aydın, KATO dağında PKK’lı teröristlere yönelik iki aydır devam eden operasyonları yöneten komutandı. Bu iki aylık operasyonlarda Türkiye tarihinde bugüne kadar görülmemiş en yüksek miktarda silah ve mühimmat ele geçirilmişti. PKK’nın en gizli sığınakları olan mağaraları ele geçirilmiş ve terör örgütünün yaşam malzemeleri ile birlikte imha edilmişti. PKK terör örgütü en büyük darbeyi Tümgeneral Aydın’ın komutanlığında yemişti.

İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bölgeye yapmış olduğu ziyarette Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’a bölgeyle ilgili bilgi verirken telefonu Tümgeneral Aydoğan Aydın’a vermişti. Tümgeneral Aydın telefonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Terörle mücadele tarihinin erişemediği miktarda silah, mühimmat ve yaşam malzemesi bulundu. Önümüzdeki günlerde bu mağara sayılarında artış olacak. Buranın temizlenmesi Türkiye genelinde terörle mücadeleye katkı sağlayacaktır. Terörün belinin kırılmasında etkili olacaktır.” demişti.

13 yüksek rütbeli askerimiz şehit olduğu Şırnak’ta düşen Cougar Helikopter bize 4 Haziran 1997 yılındaki PKK operasyonunda düşürülen yine Cougar tipi Helikopter’de 11 askerimizin şehit olduğu olayı hatırlattı. Helikopterimiz Rus yapımı SA-7B tipi karadan havaya atılan füzeler ile vurulmuştu.

Şırnak’ta düşen Helikopter kazası ister-istemez aklımıza Eşref Bitlis Paşa’nın ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu Helikopter kazalarını hatırlatıyor! Üzerinden yıllar geçse de hala aydınlanamayan Helikopter kazaları… Ve 21 Mayıs 2017 tarihinde Şırnak’ta düşen ve 13 yüksek rütbeli askerimizin şehit olduğu Helikopter kazası! 

Çünkü son yıllarda terör örgütü PKK’ya yönelik en büyük operasyonlarda görevli birbirinden değerli, donanımlı ve uzman 13 yüksek rütbeli askerimizin aynı anda aynı Helikopter’e binmesi ve Helikopter’in havalandıktan 3 dakika sonra düşmesi aklımıza büyük bir şüphe düşürüyor. Helikopter kazası ile ilgili gerek hükümetin ve gerekse Genelkurmay’ın yapmış olduğu açıklamalarda herhangi bir şüpheye yer verilmiyor. Helikopter’in yüksek gerilim hattına takılmış olabileceği ihtimalinden başka bir şeyden bahsedilmiyor. Medyada da düşen askeri Helikopterimizle ilgili herhangi bir varsayım, şüphe ve tereddüt oluşturabilecek bir habere, yoruma rastlamıyoruz.

Nihayetinde Kaza-Kırım raporları her şeyi izah edecek olsa bile biz yine de şüphelerimizden vazgeçmiyoruz. Çünkü askeri Helikopter’deki çok önemli yüksek rütbeli askerlerimiz son yılların en büyük PKK operasyonlarına imza atmışlardı. Bölge onlar sayesinde temizleniyordu. PKK’nın bugüne kadar en gizli sığınakları, barınakları, mağaraları ve buralarda bulunan yüksek miktardaki silah, mühimmat ve yaşam malzemeleri onlar sayesinde bulunmuş ve imha edilmişti.

İşte bu yüzden aklımıza korkunç bir şüphe geliyor! Acaba diyoruz bu bir Helikopter kazası mı, yoksa bilinmeyen bir güç tarafından organize edilmiş SUİKAST MI?! Hükümette ve Genelkurmay’dan bu konunu derinlemesine araştırılmasını istiyoruz. Görünürde ne kadar suikast olduğu ihtimal dahilinde olmasa bile 21 Mayıs 2017 tarihinde 13 şehit verdiğimiz askeri Helikopter kazası enine, boyuna ve derinliğine araştırılması bize ne kaybettirir. Evet ya bu kaza değil de SUİKAS ise?!