Bana iki satır yaz sana ne kemâlde olduğunu söylerim.
Yazılarında müstefid olma yanı sıra insanı alıp başka âlemlere taşıyan kalem kudreti sahiplerine meftun (tutkun) ve minnettarım, hürmetlerimi arz ederim.
Yazı da şiir gibi sanattır, okura katkısı yanında kıraat hazzı da verir. Yoksa şimdilerde giderek geliştirilen «yapay zekâ»ya konuyu ver, sana (yüklenmişse) sürü sepet bilgi de ekleyerek şipşak bir makale döşeniversin…
Kimi yazarlar ya da yazar müsveddeleri de acaba köşelerini böyle mi yazıyorlar? En meşhurlarından en tanınmamışlarına kadar, İstanbul’un her gün çöpe giden, isrâf edilen ekmeklerinden fazla kötü yazı var gazete ve/veya internet haber portallarında.
Muhterem okurlarım, kötü yazı ve şiirden şikâyet bendenize mahsûs bir şey değil. Cumhuriyet’in Osmanlı sekaratından devraldığı dönemin benim tâbirle meyhane şairlerinden de sadır olmuş aynı şekvâ.
Bunlardan, Kulüp rakı şişelerinin etiketindeki temsili şahıslardan Fâzıl Ahmed Aykaç (1884–1967), isimli edip; “Bıkmışız lâkin bugün manzûmeden mensûreden / İhtiyâr-ı uzlet etsem dâimâ sussaydım âh” deyu şekvâ eylemiş.
Ya şiir adına “yağdı yağmur çaktı şimşek, sen de mi şair oldun …..lu.şek” misâli şiirlerden, yahut tahsil görmemiş tek kitap dahi okumamış ceheyli cühelâ yazılardan usandığından olmalıdır ülfetten uzlete kaçışı…
İnsana hiçbir haz vermeyen, gevezelik zevzeklik, adım çıksın meşhur olayım türü şiir veya nesire bendeniz daha fazla gıcık kapıyor, hattâ saydırıyorum kimi zaman. Adam sarhoş ama neticede edib. Yine çok kibar ifade eylemiş.
İstiklâl Marşı şairimiz, Kur’ân meâli yazacak kadar Türk ve Arap dillerine hâkim Mehmed Akif Ersoy‘un“Ya olaydı hamiyyetim, ya olmayaydı servetim” serzenişiyle Fâzıl Ahmet’in isyanı nihayetinde aynıdır.
Hayır, bendeniz de sokak muhaverelerinde (karşılıklı konuşmalarında) bu hususa itina gösteriyorum ama yazılarımı öyle sade suya tirit üç dörtyüz kelimelik çarşı-pazar iletişimi için ancak yeterli bir dille yazamam.
Söz uçar yazı kalır. Yeni nesiller nereye savrulduğumuzu yazılara bakarak görecekler. Hem o kuş diliyle yazıları anlasalar, ne anlamasalar ne yazar?
* * *
Bazıları huzuru demokraside arıyormuş. Zehi gaflet, hattâ dalâlet. Konu uzun, teferruata girmeyim. Şu kadarını arz edeyim ki, demokrasi rejimler arasında biraz iyisidir. O da hakikisi.
Adı “Demokratik” diye başlayan hattâ Cumhuriyet sıfatını da kullanan nice diktatörlük var. Meselâ İran İslâm Cumhuriyeti. Ne İslâmdan nasibi vardır ne cumhuriyetten.
İran’da çocuğuna Ömer ismini koyamazsın!. Başını örtmemekte ısrar eden kızı idam etmeleri de İslâm hukuku yerine Şiâ guguku koymalarından.
Ne evrensel hukuk ne şeirat (İslâm fıkhı) buna cevaz vermez. Üstelik başörtüsü İran’da yalnızca göstermelik bir figürdür. Saçların tek kılı değil başın yarısı açık kalsa sorun değildir.
Türkiye’de bazıları, iktidara hınçlarının sebebini bile bilmiyor, saçmalayıp duruyorlar. Seçimi doğru yapamıyormuşuz falan filan… Onların derdi keşke yalnız Erdoğan’la olsa, onun şahsında İslâm’la boğuşuyorlar!.
Türkiye’yi yoksullaştıracak olan bu beyinsizlik. Klavuzu karga olanın burnu ….tan kurtulmazmış. Bay (bayan) klavuz yazarlar biraz okuyup araştırsalar, ülkeleri liderler mi yoksa bozuk rejimler, sakat ideolojiler mi batırıyor anlayacaklar.
“Nasılsanız öyle idare edilirsiniz” (hadîs-i şerîf) buyurulmuş. Yani bugün farz-ı muhâl, Fatih Sultan Mehmed gelse rezaletimiz karşısında âciz kalır. 06.04.2023
YORUMLAR